Kudüs'ten ekranlara yansıyan
çatışma görüntüleri,
Filistin meselesinin her an
patlama potansiyeli taşıdığını gösteriyor.
Bush döneminde ABD'nin göz ardı ettiği barış sürecini, Obama'nın dış
politika öncelikleri arasına alması olumlu bir gelişmeydi. Yeni başkanın,
Kuzey İrlanda'da barışında önemli rol oynayan Goerge Mitchel gibi bir ismi Orta
doğu temsilcisi seçmesi de bu konuda istekli olduğunun işaretiydi.
Ancak konu Filistin olunca, istekli ve iyi niyetli olmak maalesef tek başına yetmiyor. Kararlı ve iradeli de olmak gerekiyor. Ayrıca bu kararlı tavrın, sadece Filistin tarafına karşı değil, aynı
Amerika ile çok özel ilişkiye sahip olan
İsrail'e karşı da gösterilmesi lazım. Ama bu söylendiği kadar kolay bir mesele değil.
İsrail lobisinin
Beyaz Saray üzerindeki etkisini akademik olarak inceleyen bir çalışmaya, sırf amblemini koyduğu için Amerika'nın en prestijli üniversitesi Harvard'ın başına gelenler dikkate alınırsa,
Amerikan yönetimin bu konuda tavır almasının pek kolay olmadığı daha rahat anlaşılır.
Nitekim şu sıralarda Obama yönetiminin,
Ortadoğu barışı konusundaki samimiyeti, İsrail'deki
Netanyahu yönetimi tarafından bir kez daha açıkça teste tabii tutuluyor.
Yeniden barış görüşmelerinin başlayabilmesi için Obama'nın haftalardır sürdürdüğü ikazı hiçe sayan İsrail Başbakanı Netanyahu, ABD'ye meydan okurcasına işgal altındaki Filistin topraklarında yeni yerleşimlere onay veriyor. Yerleşimlerin dondurulmasını kabul etse bile bunun 5-6 ay gibi geçici bir süre için olacağını ve Kudüs'ü kapsamayacağını savunuyor. Yine İsrail yönetimi, Filistinlilerin Mescid-i Aksa'ya girişini engelleyerek tehlikeli bir iş yapıyor.
Öyle ilginç strateji ki, işgal altındaki topraklardaki yerleşimleri genişletmek gibi gayrı meşru bir konu, Filistin sorunun önemli kilometre taşıymış gibi konuşuluyor. Sanki İsrail yerleşimlerin dondurulmasını kabul etse büyük bir mesele çözülmüş olacak. Halbuki 1967'deki işgalle başlayan bu süreçte Batı Şeria'daki yerkleşimci sayısı 280 bine çıkmış durumda. Filistin'in başkent hayali kurduğu Doğu Kudüs'e ise 190 bin kadar
Yahudi yerleştirilmiş durumda. 2001'den beri her yıl yerleşimci nüfusu yüzde 5-6 oranında artıyor.
Peki Obama, İsrail'i barış görüşmelerine ikna etmek ve en azından yeni yerleşimleri durdurmasını sağlamak noktasında çaresiz mi? Sorunun cevabı, elbette Obama'nın ne kadar kararlı olduğuna bağlı. Ama Amerika'nın elinde İsrail'e karşı çok önemli kartlar bulunduğuna kuşku yok.
Roma'daki Savunma Koleji'nden Pierre Razoux, Herald Tribune'daki makalesinde, Obama'nın Netanyahu'yau ikna için hangi adımları atabileceğini sıraladı.
Önerilen birinci
tedbir, Washington'ın BM
Güvenlik Konseyi'nde sürekli İsrail lehine veto kullanmaktan vazgeçmesi.
İkinci tedbir, bazı hayati alanlarda askeri
işbirliği seviyesini düşürmek. Özellikle İsrail'in Amerika'ya fazla bağımlı olduğu istihbarat,
haberleşme, nükleer teknoloji gibi alanlarda ilişkileri biraz sınırlamanın çok etkili olacağı vurgulanıyor.
Üçüncüsü, Obama, kamuoyu önünde İsrail'in, gelecek yıl yapılacak
Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması'nı (NPT) gözden geçirme toplantılarına katılmaya çağırabilir. Bu sayede İsrail, nükleer silahlarını resmen kabul etmiş olur.
Dört, Amerika'nın bu ülkeye sağlanan
kredi garantileri (loan guarantees) düşürmesi.
1991'de İzak Şamir'in bu yaptırımın etkisiyle
Oslo barış görüşmelerine katıldığını hatırlatan Pierre Razoux, aşırı bunlara ek olarak noktalara gitmeden daha basit ve daha etkili bir yöntem daha öneriyor. O da, Amerika'nın çıkarları ile İsrail'in çıkarlarının her zaman örtüşmeyebileceğini Netanyahu'nun anlamasını sağlamak.
Obama, elindeki bu kartları kullanarak İsrail'in de faydasına olacak barışın yolunu mu açacak, yoksa kendi itibarıyla birlikte bir fırsatın daha kaçmasına
seyirci mi kalacak, göreceğiz. Netanyahu'yu barışa
teşvik konusunda, İsrail dışında yaşayan Yahudilere de iş düşüyor. Zira geçen hafta sonuçlarını kısmen paylaştığım araştırma, en azından Türkiye'de Yahudilere olumsuz bakışın en önemli kaynağının Filistin'de yaşananlar olduğunu gösteriyordu. İsrail-Filistin çatışmasının, Yahudilere bakışını olumsuz etkilediğini söyleyenlerin oranı yüzde 65. Üzerinde düşünmek lazım.