Farklı ideolojik referansları olsa da ulusal duyarlılıkları onları bir araya getiriyordu. Çünkü vatan elden gidiyordu. Her yola başvurarak bu gidişe dur demek, onların göreviydi.
Misyonerler hızla Anadolu'ya yayılıyordu.
Kürtçüler gemi azıya almıştı.
Vatan toprakları yabancılara satılıyordu. İkinci Cumhuriyetçiler, liberaller Cumhurtiyet'in temellerine
dinamit yerleştiriyordu. İslamcılar, ABD ve
Avrupa ile
işbirliği halindeydi. Hepsi dış güçler tarafından fonlanıyordu. AB'nin
hedefi
Türkiye'nin bağımsızlığına son vermek, ABD'nin amacı BOP çerçevesinde ülkeyi bölmekti.
Herkes dış düşmanlarla işbirliği içinde, ama onlar bağımsız ve tamamen yerliydi. Türkiye dışında hiçbir adresle irtibatları yoktu. Zaten sloganları 'tam bağımsız Türkiye' idi. 'Vatandaş
Türkçe konuş' kampanyaları düzenliyor; Türk bayrağını ellerinden, Onuncu Yıl Marşı'nı dillerinden düşürmüyorlardı. Vatan için ölmek ve öldürmek için
yemin ediyorlardı. Millete mal olmuş ne kadar şahıs, kurum ve düşünce varsa, hepsini sadece onlar doğru anlıyor ve temsil ediyordu.
Hayatı,
siyah-beyaz lenslerden okuyanlar için kafa konforu sağlayacak bir bakış açısıydı bu. Gri tonlara yer yoktu. İnsanlar veya ülkeler ya dost ya da düşmandı. Küreselleşme karşısında ayakta durmakta zorlanan herkes için kurtuluş reçeteleri hazırdı.
Ama bu onların halka
bakan yüzleriydi. Bir de aynanın arka tarafında kalan yüzleri vardı.
Ayna önünde ne kadar bağımsız ve ne kadar saf görünüyorlarsa, arka tarafta o kadar bağımlı ve karmaşık ilişkilere sahiptiler.
Hasımlarını ABD ile iş tutmakla suçluyorlardı. Ama kendileri arka kapıdan Washington'a gidiyor ve en karanlık isimlerle temas kuruyorlardı. Mesela, bu çevrelere yakın
batık bir
banka patronu ile adı darbelerle anılan
Karanlıklar Prensi Richard Perle arasından su sızmıyordu. Bazı lobileri destekleyerek, bazı gazetecileri bağlayarak Türkiye'deki
sivil iktidarı çökertme planları yapıyorlardı. İktidarı 'İslamofaşist' ilan ediyor; askerî darbenin eli kulağında olduğu dedikodusunu yayıyor;
İran ve
Suriye ile ilişkilerinden dolayı AK Parti'yi hedef gösteriyorlardı.
Ulusalcıydılar, ama kendi hükümetleri aleyhine yurtdışında plan çevirmekte sakınca görmüyorlardı. ABD'nin eski Türkiye Büyükelçisi Morton Abramowitz, bu karanlık çabaları bir yazısında şöyle zikrediyordu: "Washington'a gelip
Amerikan yönetiminden AK Parti'nin altındaki halıyı çekmesini isteyenler var."
Ama onların bu ulusüstü bağlantılarını bilenlerin sayısı sınırlıydı. Geçen yaz Hudson Institute'da yapılan bir toplantı sayesinde, geniş kamuoyu bu kafadakilerin gerçek yüzünü gördü. Konuşulanlar deşifre oldukça, insanlar irkildi. Kamuoyu önünde düşman ilan edilen çevrelerle kapalı salonlarda bir araya geliniyordu. Taksim'de 50 kişinin öldürülmesi ve eski
Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu'ya suikast gibi korkunç senaryoları konuşuyorlardı. Daha ilginci, Irak'taki
PKK elebaşılarının teslimi gibi ulusal bir konuya bile seçimde AK Parti'ye yarayacağı gerekçesiyle karşı çıkıyorlardı.
Aynı çizgiden başka bir grup, Moskova'ya gidip iktidarı yıpratma adına Türkiye aleyhine akla hayale gelmedik iddialar uyduruyordu. Rus medyasının önüne çıkan İşçi Partili
Semih Koray,
Çeçenistan, Çin'in
Sincan bölgesi ve New York'taki
ikiz kulelere saldıran teröristlerin Türkiye'deki kamplarda yetiştirildiğini söylüyordu.
Ergenekon operasyonu sayesinde bu grupları şimdi daha yakından tanıyoruz. Misyonerlere karşı savaş açan bu grubun, düzenli toplantılarını kilisede yaptığı anlaşılıyor.
Kilise sadece toplanma yeri değil, uluslararası parasal bağlantıların da merkezi. Ulusalcı ve tam bağımsız Türkiye yanlısı
örgüte, yurtdışından 5 yılda 50 milyon dolar gelmiş. Para, Türk Ortodoks Kilisesi
Basın Sözcüsü
Sevgi Erenerol üzerinden '
bağış' adı altında yurda sokulmuş. Ulusalcı örgüt, bu parayı Türk-Kürt çatışmasını kışkırtarak, ulusu 2009'da bir darbeye hazırlamak için yapılacak suikast ve bombalı eylemler için kullanacakmış.
Ulusalcı örgütün gizli servislerle ilişkisi de hayli güçlü. Medyaya yansıyan haberlere göre Kuvva-i Milliye Derneği başkanı
emekli Kurmay
Albay Fikri Karadağ'ın CIA ve MOSSAD ajanlarıyla
telefon görüşmeleri ve e-
mail trafiği belgelenmiş. '
Alman gizli servisi BND ile irtibatı sağladıkları' gerekçesiyle iki isim gözaltında alınmış. Sabah'ın önceki günkü (28 Ocak) manşetinde, örgütün finansmanını BND'nin yaptığı yazılıyordu. Belki de bu iz üzerinden, Avrupa'da temizlendiği halde bizde varlığını koruyan Gladio'ya ulaşılacak.
İşte herkese
hain diyen ulusalcı güçlerin hazin portresi.