CHP'deki
kaset darbesi yüzünden
gündem tamamen
siyasete endeksli.
Fakat burada bir virgül koyup, sorgulanması gereken önemli bir konuyu masaya yatıralım.
Hatırlanacağı gibi, TBMM'deki tarihi
Anayasa değişikliği sırasında büyük provokasyonların olabileceğini belirtip '
kaos planı' yürürlüğe girdi demiştik.
Ardından da bir yılı aşkın süredir 'eylemsizlik' stratejisi izleyen
PKK, birden silaha sarıldı.
Üstelik gazetecilerin bile duyduğu yerler 'göstere göstere' basıldı. Binlerce kişinin katıldığı cenaze törenleri yapıldı. Kamuoyunda ve Meclis'te hava değişti.
Görüşmelerin başladığı 20 Nisan'dan bittiği 7
Mayıs'a kadar geçen sürede 17 şehit haberi geldi. 20'den fazla asker yaralandı. Karakollar basıldı, mayınlı tuzaklar kuruldu. Giresun'dan Şırnak'a her yerden saldırı haberleri geldi.
Fakat dikkat
çekici bir başka gelişme daha oldu. Meclis'teki Anayasa görüşmeleri bittikten sonra saldırılar da bitti.
Saldırı olsun anlamında söylemiyorum ama 8 Mayıs sonrası saldırıların bitmesi ilginç değil mi sizce de?
Bu sürede iki olay yaşandı. Bir er yol kontrolü sırasında, bir
çavuş da daha önceden döşenen mayına basarak şehit oldu. Dün de bir şehit haberi geldi.
Terörün zaman ayarlı olduğu bilinen bir gerçek. Çünkü her eylemin politik bir söylemi ve amacı olur.
Anayasa oylamaları sırasında
terörün azıp, sonrasında
bıçak gibi kesilmesi ve dün tekrar hareketlenmesinin mantıklı bir izahı mutlaka vardır.
Daha önce de yazdık yine hatırlatalım. PKK ve DHKP/C gibi örgütlerin birtakım kirli ilişkiler içinde olduğunu en azından yaşanan hadiseler gösterdi.
Dolayısıyla terörün başlaması, ara vermesi ve tekrar başlaması kırsaldaki birkaç teröristin vereceği kararlar değil.
Üstelik eylemlerin zamanlaması da
ülke gündeminden bağımsız değil.
Bazıları yine
komplo teorisi dese de Ankara'da kulaktan kulağa yayılan bir senaryoyu aktaralım: Referandumda kamuoyu 'Anayasa'nın ne getireceğini' değil '
açılımın azdırdığı terörü' tartışacak.
Şöyle ki; YSK hiç kimsenin beklemediği bir şekilde '
referandum 120 gün sonra' dedi.
Kendilerince mantıklı bir açıklamaları vardır. Fakat başta
iktidar partisi olmak üzere toplumun büyük bir kesimi kararı siyasi buldu.
Bu kararla AYM, CHP, MHP ve BDP rahatladı.
Mahkeme rahatladı çünkü üzerindeki zaman
baskısı kalktı. Ayrıca birtakım mühendislik projeleri için zemin oluştu. Duyumlar o yönde ki paketin içindeki
HSYK ve
Anayasa Mahkemesi ile ilgili düzenlemelerin iptali için
mahkeme üzerinde yoğun baskı var.
CHP rahatladı çünkü
Baykal kaseti sonrası kendi derdine düşmüştü.
Şimdi hem Baykal'ı devirme operasyonu gerçekleştirildi hem de yeni
yönetim için aranan medya rüzgârı sağlandı. Artık muhalefet yapması için önünde bir engel yok.
MHP ve BDP'nin de eli rahatladı. Anketlere göre MHP ve BDP tabanı Meclis'teki tablodan rahatsız. Ayrıca 12
Eylül mağduru ülkücülerin, sandığa gidip 'hayır bize işkence edip cezaevlerinde süründürenler yargılanmasın, onların kurduğu
vesayet sistemi devam etsin' demeyecektir. Fakat 120 gün sonra sandığa gidilirse o sıcak tepki unutulur. O sürede köprünün altından çok sular akar.
Terör artar,
şehit cenazeleri mitinge dönerse milliyetçi rüzgâr iki partinin de yelkenlerini şişirir.
Yani, 'referandum 120 gün sonra' kararı bir taşla çok kuş vurmanın en güzel örneği oldu.
Unutmayalım, birileri terörü azdırıp referandumu Anayasa üzerinden değil 'açılım ve terör' üzerinden tartıştırmak istiyor.
12 Eylül 27 Mayıs'la hesaplaşma fırsatıdır
Referandumun 12 Eylül'de yapılacak olması hoş bir tesadüfü de beraberinde getirdi. Referandum aslında 27 Mayıs'la hesaplaşmanın fırsatını tanıyor.
Şöyle ki; yapılan değişikliğin özü siyaset üzerindeki vesayetçi sistemi sonlandırmak. Sivil siyaset üzerindeki
bürokrasi ve asker gölgesi de 27 Mayıs'ın mirasıydı.
Çünkü 27 Mayıs vesayet sisteminin adıdır. 'Bu halka güvenilmez' düşüncesinin ürünüdür, darbelerin kurumsallaşmasıdır.
Aynı zamanda 'bize düşen var mı' diye askere
selam durmak için koşturan yargıçların ilk görüldüğü yerdir de. Ardından 12 Eylül'de, 28 Şubat'ta, 27 Nisan'da da gördük.
MGK'nın, HSYK'nın, İç Hizmet Kanunu'nun kısacası
demokrasi üzerindeki kara bulutların adıdır 27 Mayıs.
Önümüzdeki 12 Eylül'de yapılacak
Anayasa değişikliği ile aslında 27 Mayıs'ın dayattığı vesayetçi sistemle hesaplaşma fırsatı var.