PKK ile mücadelede son dönemde önemli mesafe alındı.
Bir yandan 'bazı çevrelerin yanlış öngörüleri yüzünden iki yıl geciktirilen'
KCK operasyonları kararlılıkla yapılıyor. Öte taraftan da diplomatik adımlarla
örgüt köşeye sıkıştırılıyor.
Özellikle
Kuzey Irak yönetimi ve
Amerika ile yapılan görüşmeler sonuç verdi.
İlk etapta Predatorlar geldi.
Gerçi ABD'nin İncirlik'e yolladıkları sadece
izleme-istihbarat amaçlı. Silahlı modelini
Türkiye'ye vermediler. Ama şunu da hatırlatalım, ABD silahlı Predatorları bugüne kadar başka bir
ülkeyle de paylaşmadı.
Ayrıca Süper Cobralar da yolda.
Bununla birlikte Kandil'e yönelik hava akınları aralıksız olarak sürüyor. Yurtiçinde de sığınaklar bir bir
imha ediliyor. Eylem hazırlığında yakalanan
teröristler de polisin başarısı.
Yani aylardır bu köşede
tarif ettiğimiz 'tam saha pres' sonuç veriyor.
Tabii ki bu durum her şeyin güllük gülistanlık olduğu anlamına gelmiyor. Ama bu ülke
Kürt sorununu çözmeden önce mutlaka PKK'yı bertaraf etmek zorunda.
Bir başka ifadeyle kalıcı bir barışı tesis edebilmek için öncelikle savaşmak gerekiyor.
Başbakan Erdoğan'ın dünkü grup konuşması Ankara'nın kararlılığını yansıtma açısından çok önemli.
Erdoğan son dönemin en uzun grup konuşmasını yaptı ve deprem kadar KCK ve PKK'ya da değindi. KCK'nın ne olduğunu bilmeden sahip çıkanlara yine sert yüklendi. Ama aynı zamanda BDP'ye de rest çekti.
Özellikle de Meclis'i boykot tehdidine rest çekti.
BDP'nin tek gündemi PKK
Bu aşamada BDP'nin Erdoğan'ın elini rahatlattığını not etmek şart.
Çünkü bugüne kadar siyasi partiden çok örgütün uzantısı gibi davrandılar.
Depremzedelerle değil de terörist cenazeleriyle uğraştılar. KCK'lıları kurtarmak için yargıyı tıkamaya çalışıyorlar.
Şimdi de KCK'nın talimatıyla 'Meclis'ten çekilmekle' tehdit ediyorlar. Bu hem siyaseten hem de pratikte tutarsız bir rest.
Ayrıca çekilseniz nereye gideceksiniz? Öte yandan çekilmenin neye yarayacağı da ayrı bir soru. Üstelik tehdit ettiğiniz Erdoğan 'giderseniz gidin' havasında.
Bütün bu gelişmelerin yanında perde gerisinde çok önemli bir gelişme daha var ki bundan sonraki süreç için önemli ipuçları barındırıyor.
Malum olduğu üzere PKK'nın en büyük kozlarından birisi Roj TV.
Özellikle ajite edici, abartılı ve örgüt tabanını motiveye yönelik yayınlarla bildiğimiz Roj TV'nin kapatılması için Türkiye yıllardır mücadele veriyor.
Bu mücadelede zaman zaman kendi hatalarımız, zaman zaman da
Avrupa ülkelerinin ikiyüzlü politikaları nedeniyle mesafe alınamadı.
Roj TV iki yedek kanal kurdu
Şimdi ise Kopenhag'da süren kritik bir
dava var.
Davanın seyrine bakarak şunu söyleyebiliriz; Roj TV için yolun sonu yakın.
Kanalın yönetimi de davadan umutsuz ki televizyonu sessizce İsveç'e taşıdılar.
Stockholm'de 'Rohani'( aydınlık) adında bir kanal kurup geçen hafta itibariyle
test yayınına başladılar. 31
Ekim gecesi Newroz TV'de yeni kanalın haberleri yayınlandı. Kayıtlara göre Roj TV'nin eski direktörü M. Tahsili Zoonozi yeni kanalın da genel direktörü olarak gözüküyor.
Eğer Roj TV kapanırsa yayınlar Rohani üzerinden devam edecek.
Örgütün medya cephesindeki gelişmeler bununla sınırlı değil. Bir yandan da Norveç'te
Suriye Kürtleri'ne hitap edecek Sterk TV isimli bir kanal daha kurdular.
Kanal şimdilik günde iki saat yayın yapıyor. Görünüşte "Rohani" gibi Suriye Kürtleri'ne hitap edecek. Ama Roj TV'nin durumuna göre yeniden şekillenecekler.
Danimarka'daki göstermelik
ofis dışında tüm yayınını Brüksel'den yapan Roj TV'nin kapanmaması için BDP'nin ağır topları Danimarka'da
kulis yaptı ama pek yüz bulamadılar.
Bu yüzden
Belçika polisinin
baskın yapması ihtimaline karşı bir panik hali de var.
Tabii son dönemde PKK içinde Suriyeliler'in ağırlığını artırması yanında örgütün Suriye Kürtleri'ne yönelik bir kanal kurması da üzerinde durmaya değer.