Vakit Gazetesi dün ilginç bir habere
imza attı.
İddiaya göre;
PKK'lı olduğu gerekçesiyle tutuklanan
Hasan Lala,
Genelkurmay Başkanı
Org. İlker Başbuğ'un oğluyla yakın
arkadaş.
Haber detaylı ve son derece ilginç. Doğal olarak ilgi çekti.
Nitekim,
Heron Skandalı ile ilgili günlerdir sessizliğini koruyan Genelkurmay jet hızıyla açıklama yaptı.
O açıklamayı irdelemeden bir konuyu not edelim: Kamuoyundan günlerdir yükselen 'Nedir bu Heron skandalı' ve '
İstihbaratı alınmasına rağmen
Çukurca baskını nasıl oldu' sorularına sessiz kalan Karargah bu habere anında
cevap verdi.
Demek ki, Genelkurmay diğer konuları önemsiz (!) görüyor.
Açıklamaya gelirsek... Genelkurmay'ın kısa açıklamasında fotoğrafın üç yıl önce 'bir arkadaş ortamında' çekildiği belirtiliyor. Habere konu olan iddiaların da 16
Nisan tarihli Emniyet yazısıyla kendilerine intikal ettiğini açıklıyorlar.
Fakat ortada cevapsız sorular var. Çünkü Hasan Lala'nın da yakalandığı
PKK operasyonu 9 Nisan'da yapıldı.
Üstelik 13 Nisan'da dönemin 1.
Ordu Komutanı Org.
Ergun Saygun, dönemin
İstanbul Emniyet Müdürü
Celalettin Cerrah'ı ziyaret etmişti. Yani konudan o ziyarette haberdar olmuş olmaları gerekiyor. Ayrıca Başbuğ da o günlerde İstanbul'daydı.
O gün Ergenekon'un 12. dalgası başladığı için Saygun'un bu ziyareti 'operasyonlara tepki' olarak algılansa da kulislere 'tamamen özel bir durum' olduğu bilgisi düşmüştü.
Bugün, o 'özel durumun' ne olduğu anlaşıldı.
Fakat buradaki asıl sıkıntılı durum şu: Dosyanın şekline, eldeki verilere bakılırsa birileri üst düzey asker çocuklarını '
hedef' seçmiş.
Bu olayda olduğu gibi, lüks arabalara biniyorlar, manken ajansı yönettikleri için de etraflarında
genç ve güzel kadınlar var. Dolayısıyla hedeflerini kolay tuzağa düşürebiliyorlar.
Zaten Lala'nın bilgisayarında çıkan notlara göre Lala ile Başbuğ'un dostluğu yeni değil. Hatta Lala, oğul Başbuğ'dan bazı tayinler konusunda
yardım istemiş. Dün öğleden sonra da gazetecilere konuşan Lala, dostluklarının eski olduğunu söyledi. Örgüt üyeliğinden yattığını fakat iftiraya uğradığını anlattı.
Olayın başka boyutlarını bir kenara bırakın, bu bir istihbarat zaafıdır. PKK istihbarat toplamak ya da başka amaçlar için üst düzey
komutan çocuklarını hedef seçiyor, bunun için ortam hazırlıyor ve amacına ulaşıyor.
Lala, oğul Başbuğ üzerinden elde ettiği istihbaratları
örgüte aktarabilirdi. Babasının gittiği yerleri, oradaki ortamı bile öğrenme imkânına sahip olabilirlerdi. Düşünmesi bile ürkütücü ama suikast bile planlanabilirdi.
Bu ihtimalleri askeri istihbaratın düşünmemiş ya da tespit edememiş olması düşündürücü.
Bu
referandum çok
kavga çıkarır
Meclis bugün tatile giriyor ama siyasi tartışmalar hız kesmeyecek. Referanduma kadar meydanlar, televizyon ekranları hararetli olacak.
CHP günlerdir meydanlarda. Herkesi 'hayır' demeye çağırıyor. İktidar partisi startı yarın veriyor. MHP ise
açılım üzerinden
iktidarı vurmanın hesabında. 'Açılım oldu böyle oldu' sloganıyla şehitlere gönderme yapıyor.
Daha şimdiden
tansiyon oldukça yüksek.
Başbakan Erdoğan'ın salı günü grup toplantısında idam edilen gençlerin ardından
gözyaşı dökmesi muhalefeti öfkelendirdi. Biraz da siyasi nezaketi aşan ifadelerle Başbakan'a yüklendiler. Öyle ki Bahçeli'den kavgada bile söylenmeyecek laflar geldi.
İktidarın '
evet kampanyası'nı 12
Eylül hesaplaşması üzerine kurması ne kadar mantıklı tartışılır. Çünkü bu ülkede milyonlarca genç
seçmen Kenan Evren'i 'nü resimler yapan tonton amca' olarak tanıyor. İktidarın bu söylemle onları yakalaması zor.
Fakat bu durum Erdoğan'ın,
darbe mağdurlarıyla ilgili gözyaşlarının samimiyetsiz olduğu sonucunu çıkarmaz. Çünkü Erdoğan'ın kalbiyle dudağı arasındaki mesafenin kısa olduğu, duygusal bir yapıya sahip olduğu bilinen bir gerçek. İlginçtir bugüne kadar Başbakan'ı 'fazla duygusal' bulanlar şimdi de 'Neden gözyaşı döküyor' diye eleştiriyor.
Ankara'nın havasına bakarak şu öngörüde bulunabiliriz: Sandık yaklaştıkça daha çok kavga çıkacak. Çünkü muhalefet yanlış bir strateji izleyerek konuyu '
AK Parti'nin güven oylaması' haline getirdi. Bu durumda
sandıktan çıkacak her yüksek oy iktidarın hesabına yazılacak. Oysa gerçek bu değil.
Üstelik hayır cephesinde yer alan üç partinin de tabanında referanduma evet verecek hatırı sayılır bir seçmen kitlesi var. Parti liderleri de bu tabanı tutabilmek için sertleşiyor. Her üç parti de 'hayır' için güçlü bir gerekçe üretemediği için AK Parti ile kavga etmeyi
tercih ediyor.
Eğer AK Parti kurmayları da bu üsluba aynıyla cevap verirse
Anayasa paketini değil kavgaları konuşacağız.