Ankara toz
duman.
Erzincan Savcısı
İlhan Cihaner'in tutuklanmasıyla başlayan
tartışma adeta savaşa dönüştü. Konu rayından saptı, farklı boyutlara büründü. Kimisi meseleyi "Cemaate dokunan yanıyor"a dönüştürürken kimisi de savcının kızına ait
çizgi film CD'lerine indirgedi.
Oysa ortada vahim iddialar var. Bulgulara göre Erzincan'da masum insanlara tuzak kuran, sahte deliller ve tanıklar üreten, oradan hareketle tüm Türkiye'de bir
cadı avı başlatmayı planlayan 'organize bir iş'e suçüstü yapıldı.
Senaryo deşifre oldu, oyuncular ve silahlar ele geçirildi, deliller sağlam ki sanıkların hepsi tutuklandı. Hatta ilk kez görevdeki bir ordu komutanı '
şüpheli' sıfatıyla ifadeye çağrıldı.
Yani konu bir savcının tutuklanmasının çok ötesinde. İşin özünde sistemik bir
kavga ve 'yargıdan adam
kaçırma' operasyonu var.
Bugüne kadar, bu köşede defalarca "Türkiye'deki en temel sorunun
HSYK ve Juristokrasi olduğunu" yazdık. (15
Aralık 2008 "
AİHM kral çıplak dedi, kimse duymadı", 04
Mart 2009 "Onuncu köyün savcıları", 24 Haziran 2009 "Savcıların elini tutan var", 15 Temmuz 2009 "Kritik savcılar topun ağzında")
Biz yazmıştık megalomanlığına girecek değiliz. Ama konu o kadar net ki, görmemek için '
yandaş' olmanız gerekiyor.
Mevcut HSYK modeli sadece bize özgü.
Danıştay ve
Yargıtay'dan seçilen 5'i asil 10 üyeden oluşuyor. Bakan ve müsteşar azınlıkta. Seçim sistemi de tuhaf. Sadece 'aynı mahallenin sakinleri' HSYK'ya üye seçilebiliyor.
Sonrasında da HSYK üyeleri dönüp Danıştay ve
Yargıtay'a üye seçiyor. "Sen ben bizim oğlan" durumu böyle sürüp gidiyor. Bu arada '
yüksek yargı ayakta' diyenlere hatırlatalım: Danıştay ve Yargıtay nasıl olup da HSYK'ya
destek vermeyecek? Kendi kariyerleri bu 5 kişiye bağlı! İstemeseler de destek açıklamaları yapmak zorunda.
Kurul oy çokluğu ile karar alıyor ve kararlarına
itiraz yolu kapalı. Yani 'astığım astık durumu' var. Bu ülkede
hesap vermeyen iki zümreden birisi HSYK.
Bu arada üyelerle ilgili enteresan bir durum da söz konusu. Malum olduğu üzere
Erzurum özel yetkili savcıların görevden alınmasıyla ilgili CMK ve TCK üzerinden derin bir tartışma var.
Sorgusuz, sualsiz savcıları görevden alan HSYK üyelerinden sadece bir tanesi ceza hukuku uzmanı.
Başkanvekili Kadir Özbek ile üyeler
Musa Tekin ve
Coşkun Öztürk Ankara İş Mahkemesi kökenli. 1990'dan bu yana ceza mahkemelerinde görev almamışlar. Hatırlatalım yürürlükteki TCK ve CMK 2005 tarihli.
Suna
Türkoğlu ve Orhan Cem Erbük'te Danıştay yani idari yargı kökenli. Bir tek
Ergenekon sanıklarıyla fotoğrafları çıkan ve aylarca gündemi meşgul eden Ali
Suat Ertosun ceza hukuku geçmişine sahip. Bu durum "Bu üyeler ceza hukuku bilmez" anlamına gelmez. Ama ilginç bir tablo olduğu da muhakkak.
HSYK'nın süren davalara müdahalesine gelirsek. Erzurum savcılarının görevden alınması ilk kez yaşanmıyor. Daha önce
Şemdinli Savcısı Ferhat
Sarıkaya ve
Adana Savcısı
Sacit Kayasu ihraç edilmişti.
Bu olayın ilk tarafı şu: Normal şartlarda ihlal olduğu iddiası varsa oraya müfettişler gönderilir, kurula bir şikâyet olur, HSYK bu aşamada konuyu gündemine alırdı. Oysa burada ne şikâyet var ne de
soruşturma. Üstelik sadece Savcı
Şanal değil diğer 4 savcı da alınarak 'yepyeni bir
ekip' kuruluyor. Bu müdahalenin Erzurum'da süren soruşturma ve verilecek ifadelerden bağımsız olduğunu düşünmek fazlaca iyi niyetli olur.
HSYK'nın süren davalara müdahalesi sadece ihraçla olmuyor. 3.5 yıl boyunca
Susurluk Davası'na
bakan hakim Sedat Karagül ansızın görevden alınmış yerine de daha sonra Ergenekon sanıklarının avukatlığını yapacak olan Metin Çetinbaş atanmıştı. Çetinbaş 3 ayda davayı sonuçlandırdı. Aynı şekilde
batık banka davalarına bakan Mustafa Akın gövden alınmış ve davanın seyri değiştirilmişti.
Örnekleri uzatmak mümkün. Ama meselenin özü şu. HSYK mevcut yapısı ile devam ettiği sürece Türkiye'de
demokratikleşme sağlanamaz. Bu saatten sonra hiçbir hakim savcı çıkıp da suç örgütleriyle mücadeleye girmez. Her adım da gözü HSYK'da olur.
HSYK mevcut yapısıyla kaldığı sürece daha çok 'yargıda deprem' haberleri yapar dururuz. Peki, hükümet "Bıçak kemiğe dayandı" deyip raflarda tozlanmaya terk ettiği yargı reformunu hayata geçirir mi? Duyumlar 'her türlü sürprize' açık olmayı gerektiriyor.