CHP'de sular durulma eğiliminde.
En azından genel merkezin farklı katlarında farklı MYK toplantıları yapılmıyor.
Artık güç mücadeleleri perde gerisinden sürdürülecek.
Bu aşamadan sonra
Kemal Kılıçdaroğlu, başta
İstanbul olmak üzere örgütlerde yeniden yapılanmaya gidecek.
PM'de dengeyi değiştirdiğini düşündüğü anda da seçimli kurultaya giderek MYK'dan sonra PM'yi de değiştirecek.
Bu hamlenin takvimini ise il başkanları ile delegelerin tercihi belirleyecek. Kılıçdaroğlu'nun en büyük avantajı ise milletvekilliği listeleri.
Sav cephesinde yer aldığı düşünülen il başkanlarına milletvekilliği garantisi verirse kolaylıkla kendi cephesine çekebilir. Yani bundan sonra tercihleri biraz da menfaatler belirleyecek.
Önder Sav cephesinin ne yapacağına gelince. Görünüşte Sav ve ekibi havlu attı. En azından öyle bir görüntü veriyorlar.
Fakat kulislerde durum farklı.
Kılıçdaroğlu'nun çok güçlü bir medya desteği ve dolayısıyla kamuoyu hâkimiyeti olsa da Sav da 'beş aylık CHP'li' değil.
Hatta durumu özetlemek için pehlivan hikâyesi de anlatılıyor. Hikâye herkesin malumu. Bir pehlivan talebelerinden en parlak olanına özel eğitim verir. Gün gelir halkın gazına gelen
genç pehlivan ustasına 'Gel bir güreşelim' der.
Ustası bir harekette genç pehlivanı alaşağı eder. Usta, "Sana her şeyi öğrettim. Ama günün birinde o öğrettiklerimi bana karşı kullanabileceğini düşünerek asıl oyunumu sona saklamıştım" der.
Sav ekibi, kendilerine moral vermek için mi yoksa gerçekten bir hesapları olduğu için mi bu örneği veriyor onu zaman gösterecek. Ama Ankara'da son günlerin en popüler hikâyesi bu.
Aslında Kılıçdaroğlu'nun son hamlesi de enteresan bir sonuç verdi.
"
Baykal CHP'nin her şeyidir" diyorduk bir günde devrildi. "
Önder Sav delegeye ve partiye hakimdir, onun haberi olmadan kuş uçmaz" diyorduk bir saatte kapının önüne kondu.
Böyle ilginçliklerin olduğu bir partide, bugün iktidara yürüdüğü iddia edilen Kılıçdaroğlu da aynı akıbete maruz kalır mı kalır...
Kılıçdaroğlu anormal bir süreçte partinin başına geçmişti. Baykal
kaset darbesiyle devrildikten sonra Sav ile
koalisyon yaptı. Partide gövde Sav, baş Kılıçdaroğlu idi.
Kılıçdaroğlu'nu kamuoyu önünde sıkıntıya sokan birçok zikzak ya da tutarsız tavırla ilgili hep 'statükocu
ekip' adres gösterildi.
Artık Kılıçdaroğlu'nun bahanesi kalmadı. Bundan sonra başarı da başarısızlık da doğrudan kendi hanesine yazılacak.
Gerçekten yeni bir CHP mi göreceğiz yoksa darbe sadece
koltuk kavgasından mı ibaret bunu Kılıçdaroğlu'nun uygulamaları ortaya koyacak.
Bu arada CHP'de yaşanan bu iç savaşa
AK Parti cephesi nasıl bakıyor? Konuştuğum tüm isimler kavgadan rahatsız. Güçlü iktidarın ancak güçlü muhalefetle olacağını savunuyorlar. Bir an önce partinin toparlanmasını istiyorlar.
Hatta
Cemil Çiçek ilginç benzetme yapıyor: "Kavgalı eve kız vermezler."
Yani CHP bir an önce kendini toparlayamazsa ilk seçimden sonra yeniden bir liderlik mücadelesi baş gösterebilir.
Bu arada hatırlatalım; bunun için hazır bekleyenler de var.
Yargıtay nereye koşuyor?
Geçtiğimiz
pazartesi bir
belge yayınlamıştık.
Mehmet
Haberal'ın sağlam olduğuna ilişkin
sağlık raporu Yargıtay'dan saklanmıştı.
Yani Yargıtay eksik bilgiyle kendisini
tahliye etmeyen 9 hakime tazminat hükmetmişti.
Eh artık belgenin aslı ortada olduğuna göre kararı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tashih eder diye bekliyorduk ki bingo dedirten bir karar çıktı.
Yargıtay bugüne kadar eşi benzeri görülmemiş bir kararla Haberal'ı tahliye etmeyen hakimlere tazminat cezasını onadı.
Bunun anlamı şu: bundan sonrası tufan. Çünkü kürsü hakimleri artık kimseye kolay kolay tutuklama veremez. Önüne gelen tahliye taleplerinde özgür iradesini kullanamaz.
En ilginci de CMK. 25 uyarınca kritik davaların hakimleri artık o davalardan çekilmek zorunda kalacak. Yani tahliye edilmeyen her
sanık hakime
tazminat davası açacak. Hakimle sanık davalı olamayacağı için hakimler davadan çekilecek.
Bu karar Silivri'de coşkuyla karşılanmış
doğal olarak.
Açıkçası hiçbir
hukukçu Yargıtay'ın yaptığı doğrudur diyemiyor. Peki, bu durumda bu karar neden alındı?
Ya da kim bu Haberal? Bir
cumhurbaşkanı uçağın kapısına kadar uğurluyor, öbürü sağlığıyla yakından ilgili.
Koşarak girdiği adliyeden hastaneye yatay geçiş yaptı. Bir gün cezaevinde kalmadı ama ziyaretçi kabul ediyor, görüşmelerini yapıyor, hatta dışarıdaki şirketlerini bile yönetiyor. Onun için Yargıtay teamülleri bile bozmaktan çekinmiyor.
Önce
İlhan Cihaner, şimdi de Haberal. Yargıtay nereye koşuyor?