Kasım ayı başlarındaydı.
Konumu itibarıyla çok mahrem bilgilere sahip üst düzey bir isimle konuşurken laf dönüp dolaşıp sürmekte olan '
casusluk soruşturmasına' geldi.
Muhatabım önce yüzünü ekşitti.
Biraz yutkundu ve sonra da 'Vahim ötesi işler olmuş' diyerek konuyu kapatmak istedi.
Israrlı sorularıma
cevap vermemek için manevra yaparken çok düşündürücü bir
tarif yaptı: "Bırakın devletin
yatak odasına girmeyi. Oraya
kamera kurup uzun zamandır
canlı yayın yapıyorlarmış" dedi.
Durumun vahametini anlatmak için başka ne diyebilirdi bilmiyorum ama o günlerde Ankara'da inanılmaz bir
trafik döndü.
Çünkü 'Casusluk
Çetesi'nin elindeki
belgelerin ortaya saçılmasından endişe ediliyordu. Hatta denebilir ki ortada büyük bir rezalet vardı ama bir de belgeler ortaya dökülürse duble rezalet olacaktı.
Kulislere göre Ankara'nın endişesi 'uluslararası bir krizin çıkması'ydı. Çünkü çetenin elinde birden fazla ülkeyle sorun çıkarmaya yetecek kadar bilgi-belge mevcuttu.
Bugün, geriye dönüp baktığımızda o günlerde süren trafiğin sonuç verdiğini gösteriyor. Çünkü on binlerce 'çok gizli' belgeden hiçbiri sızmadı.
İddianamenin delilleri ise adli emanete alındı. Sadece
mahkeme heyeti görebilecek. Saklanmayan bölümlerden gördük ki durum gerçekten vahimmiş.
Devletin 'çok gizli' 165 bin belgesi Casusluk Çetesi'nin eline geçmiş. Belgelerin içerisinde ordunun savaş planlarından tutun da kışlaların krokilerine kadar her şey var.
Üstelik bu çete daha harp okulundan başlayıp generallere kadar yayılan bir
fuhuş şebekesi de kurmuş. Fuhuş ekipleri üzerinden gizli kamera kayıtları yapılmış, bunlar
şantaj amaçlı kullanılmış. Genç
subaylar tehdit edilmiş.
'Kırmızı noktalı
iddianame' türü ifadelerle işi magazinleştirmemek lazım. Karşımızda dört dörtlük bir rezalet var. Asıl düşündürücü olan ise resmin büyüğü.
Şöyle ki;
Ergenekon soruşturması ile
Türkiye için yeni bir durum oluştu. İddianame ek klasörlerinde bugüne kadar hiç bilmediğimiz, detaylarına sahip olmadığımız 'kışlanın içi'ni görme imkânı bulduk.
Özellikle de fişlemeler, tutulan raporlar,
eylem planları 'askeri mantığı' fahş etti. Bizim ciddi işler yapıyor sandığımız
kurmay subaylarımız meğerse vatandaşını fişliyor,
siyasete yön vermeye çalışıyor,
darbe planları yapıyormuş.
Hatta, astsubayının evine 'istihbari' amaçlı bir başka subayın eşini gönderip astsubayın eşinin uzun kollu gömleğini bile fişletebilmişler.
Fakat bu kadar 'komplike' düşünebilenler 'ordunun yatak odasını' koruyamamışlar.
İşin daha vahim bir başka boyutu var.
İddianamenin satır aralarında
PKK konusunda düşündüren diyaloglar geçiyor. Heronlar'la ilgili geliştirilecek projelerin durdurulması, geciktirilmesi, kriptolu
haberleşme cihazlarının kullanılmaması gibi talimatlar var. Neden. Çünkü 'dağ kadrosu için tehlikeli' imiş.
Kim acaba bu dağ kadroları?
Çeteye mensup subayların bahsettiği yapılanma
Veli Küçük'ten çıkan 'panzehir' belgesindeki 'subay'lar olmasın. Hatırlanacağı gibi Ergenekon sanığı Küçük'ten çıkan 'panzehir' isimli bir belgeye göre PKK'nın lider kadrosunu
tasfiye edip yerine 'İyi yetişmiş
genç subayları monte' planı çıkmıştı.
Ya da PKK kılığında dolaşan başkaları mı var?
Hatırlanacağı gibi 'Heronlar'ı düşürün' diyen bir subay ile onunla irtibatlı başka subaylar MİT'e takılmıştı. Aradan geçen üç yılda o konuşmayı yapan 'subay'lar bulunamadı.
Yani tuhaf işler oluyor.
En vahimi de
tedbir alması gerekenler '
harp oyunu' oynayıp '
İrtica İle Mücadele Eylem Planları' hazırlamakla meşguller.
Balyoz'a siyaset karışmasın
Dün sabah bir grup meslektaş
HAS Parti lideri
Numan Kurtulmuş ile kahvaltı da buluştuk.
Gündemdeki konuları konuştuk. Kurtulmuş yoğun bir tempoda yeni partisinin teşkilatlanmasını sürdürüyor. Geldiği noktadan çok umutlu.
'Parti tuttu, karşılığı var' diyor.
Hatta bu hükümetin tek alternatifinin de kendi partisi olduğu görüşünde. Barajı aşacaklarına inanıyor. 'Sosyal adalet'ten yana olan herkesi partisine davet ediyor. Hatta HAS Parti'yi 'Nuh'un Gemisi'ne benzetenler olmuş. Farklı din ve görüşten üyeler de var.
Kurtulmuş'a 'Silivri'den adayınız var mı?' diye sorduk.
Öyle bir niyetinin olmadığını, bu tür girişimlere de karşı olduğunu söyledi. 'Mahkemeleri rahat bırakın, siyasete müdahale etmesin' görüşünde.
İktidarı da en çok
demokratikleşme adımlarını atarken cesaretsiz kalmakla eleştiriyor. "Halk, ne zaman sıkışırsanız size
destek verdi, verecektir. Ama hükümet
mağdur edebiyatı yapıyor" diyor.
CHP'ye de ilginç bir göndermesi var: "
Allah herkese böyle bir muhalefet nasip etsin."
Kurtulmuş, SP lideriyken de pozitif bir
imaj çizmişti. Şimdi de öyle. Siyasette kendine yer açan isimlerden. Fakat gerçekçi olmak gerekirse
Tayyip Erdoğan karşısında işi zor. Siyaset biraz da konjonktür işi denebilir. Kurtulmuş'un en büyük şansızlığı da bu. Erdoğan siyasetin merkezine yerleştiği için başkasına şans kalmıyor.