Pazartesi günkü yazıda
İstanbul Başsavcısı Aykut
Cengiz Engin ile
Ergenekon'dan
tutuklu Tuncay Özkan arasındaki
telefon kaydını hatırlatmış ve 'bu saatten sonra Engin'in icraatları şüphe uyandırmayacak mı' diye sormuştuk.
Biz sormasına sorduk da, daha yazının mürekkebi kurumadan Başsavcı Engin öyle bir icraata
imza attı ki; deyim yerindeyse ortada yıpranmasından korkulacak yargı bile kalmadı.
Hatırlatalım: Ergenekon ek klasörlerinde Engin ile
Tuncay Özkan arasında geçen bir
telefon görüşmesi var. 2 dakika 31 saniyelik görüşmenin içeriği ise ibretlik.
Çünkü ifadelere göre bir başsavcı, dönemin TV yöneticisi olan Tuncay Özkan'ın talimatıyla
soruşturma yürütmüş. İşin ilginci konuşmanın seyrine bakılırsa ikili arasında tarifi zor bir ilişki de mevcut. Çünkü uzun süredir benzeri 'istişari' görüşmelerin yapıldığı izlenimi veren diyaloglar geçmiş konuşmada.
Başsavcı 'talimatınızla soruşturmayı yürütüyoruz' ifadesinin 'dil sürçmesi olduğunu' söylüyor. Fakat konuşmanın seyri, '
gizlilik' vurgusu, başka bir savcı aracılığıyla kendisine ulaştırılması istenen
dosyalar gibi nedenlerle pek dil sürçmesine benzemiyor.
İşte aynı Başsavcı, HSYK'nın
Erzurum savcılarını sorgusuz sualsiz görevden alması gibi,
Balyoz soruşturmasını yürüten savcıların yerini değiştirdi.
Bu süreçte açıklanması zor kararlar birbirini izledi. Başsavcı, aynı dosyaya kısa süre içinde 4 ayrı savcı atadı.
Balyoz soruşturması başladığında imza yetkisi
özel yetkili savcı Bilal
Bayraktar'daydı. İlk
gözaltılar başladığı zaman yine ortalık karıştı. Bu kez Başsavcı Engin imza yetkisini bir başka savcı; Selim Berna
Altay'a verdi. Fakat Altay'ın sicili ortaya çıkınca işler karıştı. Çünkü Altay'ın 'yararlanılacak yargı mensupları' arasında ismi geçiyordu.
Yeri gelmişken söyleyelim, Balyoz
darbe planında çıkan bir belgeye göre geniş bir 'yararlanılacak yargı personeli' listesi var.
Savcı Altay gibi Başsavcı Engin de burada 'sıkı
yönetim mahkemesinde savcı' olarak yer alıyor. Yani darbeyi yapanlar Engin'i de
sıkıyönetim mahkemesine atayacakmış. Tabi bu bir iddia ama yenir yutulur cinsten değil.
Altay mazeret gösterip çekilince Başsavcı Engin bu kez de Süleyman Pehlivan'ı dosyaya atadı. İmza yetkisi de Bayraktar'dan Pehlivan'a geçti.
Fakat Pehlivan'ın da Bayraktar gibi 'dosyanın ciddiyetini görmesi' nedeniyle işler karıştı. Pehlivan da aralarında çok önemli
muvazzaf generallerin olduğu 95 isme gözaltı ve
arama kararı verdi. Bu noktada
fırtına koptu.
Başsavcı yeniden devreye girip bu kez de savcıları değiştirdi. İmza yetkisi de Savcı Pehlivan'dan alınıp yeni Savcı Mehmet Ergül'e verildi.
Yani dosya aynı, deliller aynı ama başsavcı 'savcı beğenemediği için' sürekli yeni isim arayışına giriyor. Ne tür bir savcı arıyor belli değil ama hadiseler canlı yayında gerçekleşiyor ve tüm
Türkiye yargının canına nasıl okunduğunu görüyor.
Bu kadar çok savcı ve imza değişikliğinin mesajı da açık. Eğer 'işi kapatmaz, gözaltı kararı verirseniz sizi de Erzurum ve
Şemdinli savcılarına çeviririz.' Bu arada söyleyelim Engin'in 'yayınladığım genelgeye uymadılar' açıklaması da sıkıntılı. Herkes bilir ki o çapta bir
operasyon için günler süren
hazırlık ve yüzlerce sayfa evrak tanzimi gerekir. Ne başsavcının ne de vekilinin habersiz olması mümkün değil.
Peki bu birkaç saat içinde ne tür trafikler döndü?
Ankara-İstanbul arasında neler oldu?
Önceki gün öğle saatlerinde 95 isme gözaltı kararı gittiği zaman Ankara karıştı. Çünkü merkez komutanlığına bildirilen isimler arasında 25'e yakın general olduğu söyleniyordu.
Toplantı üstüne toplantı yapıldı. Mekik diplomasisi başladı. Hatta bizzat 'bol yıldızlı' isimler devreye girdi. Öyle ki aynı saatlerde sürmekte olan bir toplantı bile birkaç kez bölündü.
Ama yapılan girişimlere rağmen umulan bulunamadı. 'Süreç bizim dışımızda gelişiyor, yargının işi' cevabı alınınca 'yeni yöntemler' devreye sokuldu.
O yöntemler henüz detayıyla ortaya çıkmadı ama dün öğleden sonra internet sitelerine bir haber düştü. İddiaya göre başsavcı yanında baro başkanı ile bir sergi gezerken gelen telefon üzerine tavır değişikliğine gitti. Hatta bu esnada 'emredersiniz' dediği de yazılıp çizildi. Bir başsavcı kime 'emredersiniz' der bilmiyoruz ama bu iddiaya Ankara'da kimse şaşırmadı.
Eskiden bu tip müdahaleler gizli kapaklı yapılır, iz bırakmamaya çalışılırdı. Şimdi ise açıktan ve 'cephe savaşı' izlenimi veren bir mücadele var. Bu şartlar altında yargı reformuna hayır demenin imkanı var mı?