Şeytanın avukatlığını yapma niyetinde değilim.
Ama ortaya çıkan ıslak
imzalı
belgeler ve
eylem planlarına 'tersten bakınca' insanın aklına onlarca soru geliyor.
Albay Dursun Çiçek imzalı belgenin orijinaliyle birlikte savcılara yollanan ihbar mektubunda cunta yapılanması bütün boyutlarıyla ortaya dökülmüş. Yani hem savcılar hem de kamuoyu kimin kim olduğu ve nerede durduğu konusunda fikre sahip.
Yani işin karargâh boyutu az çok belli. Eğer siyasi irade dirayetli davranır, gereğini yerine getirirse kapsamlı bir
temizlik hareketi
sürpriz olmaz. Bu noktada top başbakanın önünde. Taca atmak da kaleye vurmak da inisiyatifinde.
Fakat atlanmaması gereken bir boyut daha var.
Askerin eylem planını uygulayabilmesi için
sivil desteğe ihtiyacı yok muydu?
Bu noktada yine Albay Çiçek imzalı Lahika-1 belgesine bakalım. Malum, bu belge
Nisan 2006'da hazırlanmış, kamuoyu da Nisan 2008'de gazetelere
manşet olunca haberdar olmuştu.
Genel
kurmay'ın toplumu biçimlendirmek için hazırladığı planın ilk ayağında
yüksek yargı var. Acaba askerin ev sahipliğindeki bu toplantılara katılan yüksek yargı mensupları kimlerdi? Bu çerçevede 2006'dan bu güne şahit olduğumuz bazı davaları tekrar mercek altına almak gerekmez mi?
Yine aynı belgede medya ile sıkı
işbirliği telkin ediliyordu. Lahika belgesine göre 'uygun medya kurumlarının etkin yöntemlerle kullanılması' planlanmış. Belli dönemlerde tek merkezden çıktığı izlenimi veren haberler bu planın bir parçası mıydı?
Belgede irticai faaliyetlerin devleti ele geçirmek için çalıştığı, kadrolaştığı propagandasının yapılacağı, abartılı dini
ibadet görüntülerinin ekranlara yansıtılacağı planlanmış. Bir dönem televizyonların 'okulda namaz' haberleriyle dolması sizi de şüphelendirmiyor mu?
Belgesel filmler ya da dizi filmlerle kamuoyu yönlendirilmesi planlanmış. İnsan tabi merak ediyor
Kurtlar Vadisi benzeri dizilerdeki konsept değişiklikleri sadece reytingle mi ilgiliydi? Ya da 'arkadaşlarıyla kalan, herkesin sevdiği bir öğrencinin sonradan canlı bombaya dönüşmesini' anlatan ve içinde bol bol 'abi' geçen filmler sadece gişe başarısı için mi yapılmıştı?
Lahika belgesi 2006 yılına ait. Eylem planına göre
sanal alem etkin kullanılacaktı. 2006-2008 arası ise internette fırtınaların estiği dönemlerdi.
İrtica hortlamış,
Türkiye parsel parsel satılmış,
PKK gemiyi azıyı almıştı. (!) Fakat
Ergenekon operasyonu sırasında gördük ki bu 35
site aynı kişiye aitmiş. O da şu anda Ergenekon sanığı. İrtibatta olduğu kişi de TSK'da
sivil memur. Tesadüf mü?
İktidar partisindeki işbirlikçilerden tutun da yedekte bekletilen dini cemaatlere ve sendikalara kadar yok yok.
Örnekleri uzatmak mümkün. Ama uzun lafın kısası şu: Asker bu tip
komplo belgelerine cüret edebiliyorsa biraz da sivillerden bulduğu
destek yüzündendir. Askere 'gereği yapılsın' derken aynaya da bakmak gerekmez mi?
Vicdanları kandıramazlar
30 yılını üniformalı geçirmiş, Dursun Çiçek'le de
mesai arkadaşlığı yapmış, yakın zamanda da
emekli olmuş eski bir kurmay subayla son belgeyi konuşuyorduk. Askerin, 'askerce' bakışını anlattıktan sonra 'Karargâhın anlamadığı şu: Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar vicdanları kandıramazlar' dedi.
Aslında işin özeti de burada gizli. Önce 'kağıt parçası' dendi. Gerçeği, orijinali çıktı. Bu kez de 'kim sızdırdı' tartışması çıkarıldı. Son olarak da
CHP öncülüğünde '
ıslak imza makinesi' gündeme getirildi. Oysa ıslak imza makinesi olsa olsa absürt öneriler listesinde başa oynar.
Bir yandan da askeri yargı konuyu sivil mahkemelerden almaya çalışıyor. Oysa askeri yargının sicili kötü. Kimse 'orduyu yıpratmaya çalışıyorlar' kolaycılığına kalkmasın. Aynı belge ile ilgili nasıl bir
soruşturma yapıldığı ortada.
Şemdinli soruşturmasında 39 yıl alan sanıkların askeri mahkemede tek duruşmayla
tahliye edilmeleri unutulmadı.
Özden Örnek günlükleri ve
Nokta baskınlarının hâlâ dumanı tütüyor. Askerin yaptığı soruşturma en fazla sızdıranı bulmaya yönelik oluyor.
Albay'ın da söylediği gibi 'vicdanları kandıramazlar.' Kamuoyu bu kez ciddi bir sonuç bekliyor.
Genelkurmay konuyu gündemden kaçırmayı başarsa bile halkın vicdanında mahkûm olacaktır.