HSYK seçimleri bitti ama
tartışması katlanarak sürüyor.
Özellikle de muhalefet partileri tartışmaya yüksek perdeden girdiler. Hem
CHP lideri
Kemal Kılıçdaroğlu hem MHP lideri
Devlet Bahçeli yargı bağımsızlığının sona erdiğini iddia etti.
Hatta yargı kuşatıldı deyip ardından Fatiha okuyanlar da çıktı.
Pazar akşamı
sandık sonuçları gelmeye başladığında yazdığım yazıda işin özünü anlatmıştım ama tartışmanın seyri aynı konuya dönmek zorunda bıraktı.
Eğer bugün 16-0 gibi bir sonuçla
YARSAV listesindeki bir kişi bile HSYK'ya seçilememişse bunun sorumlusu YARSAV ve dolaylı olarak da CHP'dir.
Özetlemek gerekirse...
Bugün HSYK seçimlerinde kullanılan seçim
sistemi hükümetin ve TBMM'nin getirmediği, hatta değiştirmek için uğraştığı bir sistem. Çünkü yüksek yargıya özgü bu sistemde herkes her
aday için oy kullanabiliyordu.
TBMM'den geçen fakat YARSAV'ın kulisleri sonucu
Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen öneride herkes bir adaya oy verebilecekti. Böylece farklı görüşlerin de temsil edilmesi imkânı gelecekti. Yani çoğunluğu elinde tutan görüş tulum çıkaramayacaktı.
Oysa CHP'nin başvurusu, YARSAV'ın kulisleriyle 'aday sayısı kadar
oy verme sistemi' getirildi. Kulislerde YARSAV üyelerinin 'bir tek
koltuk bile kaptırmayalım' dedikleri konuşuluyordu.
Bu arada not edelim, CHP'nin başvurusunu bizzat YARSAV eski Genel Sekreteri ve AYM eski Raportörü Ali Rıza Aydın yapmıştı. Yani hem AYM'yi hem yüksek yargıyı iyi bilen bir isim.
Bu
küçük müdahale çok önemli. Çünkü yüksek yargıda kurulu bir düzen var ve bu düzenin de temel taşı söz konusu
seçim sistemi. Çoğunluğu elinde bulunduran kendi görüşünden üç adayı seçip kapalı devre sistemi sürdürüyor.
Sonuçta, AYM 'her aday tek oy kullanabilecek' maddesini Anayasa'nın 2. Maddesi'ne aykırı bulup 'aday sayısınca oy kullanabilme' uygulamasına devam dedi.
O günlerde bu değişikliği alkışlayan YARSAV çevreleri ise şimdi veryansın ediyor.
Oysa arşivler de ortada.
O gün; yani 7 Temmuz'da
Adalet Bakanı Sadullah Ergin yüksek mahkemenin bu kararına şiddetle karşı çıkmıştı. Bakan Ergin, hükümetçe hazırlanan ve Meclis'ten geçen düzenlemede çoğulcu bir modelin olduğunu, tek oy sistemiyle adil bir dağılımın yapılabileceğini söylemişti.
Hatta 'umarım ileride bir gün bu değişiklikten de şikâyet etmezler' demişti.
Bakan Ergin sanki bugünü görmüş. Dün
Anayasa Mahkemesi'nin bizzat Anayasa'yı ihlal ederek Meclis'ten geçen maddeyi iptal etmesine alkış tutanlar bugün veryansın ediyorlar.
Eğer her aday için tek oy kullanılabilinseydi kimse tulum çıkaramazdı. İbrahim
Okur 'un yanında Osman
Kaçmaz da listeye girebilirdi.
Bir diğer tartışma daha doğrusu istismar alanı da
bakanlık personelinin aday olması. Hatta buradan hareketle bakanlığın liste oluşturduğu ve hakimlere
baskı yaptığı da çok konuşuldu. Konuşulmaya da devam ediyor.
Bu durum biraz da seçimi kaybeden muhalefet partilerinin sonucu
analiz etmek yerine kusuru halkta ya da medyada bulması gibi bir şey.
Kazanan listede
bakanlıktan iki bürokrat var. Keşke hiç olmasaydı denebilir. Haklı bir
eleştiri de olabilir. Ama unutmamak gerekir ki YARSAV listesinde de iki bürokrat vardı. YARSAV listesi kazansaydı bakanlık bürokratları HSYK'ya taşındı eleştirisi yapılacak mıydı?
Ayrıca bakanlıkta da çalışsa adaylar hakim ve savcı kökenli. O zaman HSYK'dan
istifa etmeyen Ali
Suat Ertosun'u da sorgulamak gerekmez mi? O da HSYK'ya seçilmeden önce ceza ve tevkif evleri genel müdürüydü.
Yani bir hakim, kariyerinin bir döneminde Adalet Bakanlığı'nda çalışıp, sonra da kürsüye dönebilir. 16 ismin 2'sinin bakanlıkta çalışıyor olması kurulu işlevsiz kılmaz, kılmamalıdır.
Kaldı ki
İbrahim Okur ve Birol
Erdem her iki hakim/savcıdan birinin oyunu almayı başarmış.
Bu arada bakanlık bürokratı olarak gösterilen
Ahmet Kaya Adalet Akademisi'nde. Yani bakanlıkta değil. Daha önce de
Yargıtay'da tetkik hakimiydi.
Yeni oluşan HSYK'yı yok sayma eğiliminde olanların dikkat etmediği hususlardan birisi de şu: En çok oyu alan İbrahim Okur'un aldığı oyların dağılımına bakıldığında kendisini destekleyenlerin ağırlığının 10 yıl ve öncesi dönemde mesleğe girmiş kişiler olduğu gözüküyor.
Yani hükümet kadrolaştı da o yüzden kendi bürokratı seçildi diye bir durum gözükmüyor. Bu olsa olsa Okur'un sevilen bir isim olduğunun delilidir.
Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki, binlerce hakim savcının iradesini yok saymak haksızlıktır. Bakanlık hakim ve savcılara ne vadederek onları ikna etmiş olabilir ki? HSYK'nın yeni yapısını inceleyenler kurulun artık hakim ve savcılar için tehdit olmaktan çıktığını görürler.
Sonuçta;
adalet camiası
demokrasi ile tanıştı. Her yerde olduğu gibi ortada sandık varsa bu iyi bir şeydir.
Eğer seçilen üyeler yanlış tutumlar içerisine girerlerse hesabını sandıkta verirler.
Bu arada, yeni HSYK, eski HSYK gibi adalet duygusunu katledecek işler yaparsa medya olarak takipçisi olacağımızdan şüphe etmesinler.