Yeşil kubbenin altında


Daha önceki yazılarımda olduğu gibi bugün de Osman hocamızla mülakatımıza devam edeceğiz:-Bayramın ikinci günü Kâbe'de müthiş bir yağmur yağmış!.. -O gün Mescid-i Haram'ın üçüncü katından Kâbe'ye bakarak dua ediyorduk. Arkamızdaki bir grup "Yâ gıyâsel-müsteğîsîn, eğîsnâ!" diye yakarıyor; rahmet yağmasını diliyordu. O esnada elimize bir iki damla düşüverdi. Yarım saat sonra bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı. Sözleşmişçesine eller yukarı kaldırıldı, etraf hıçkırık sesleriyle doldu. Tam bu sırada ezan okunmaya başladı. Cemâl hocamız engin hislerle "Allah'ın rahmetinden taze kopup gelen bu damlalar hürmetine ümmete dua edin." diye Arapça haykırmaya başlamıştı. O "Ümmet-i Muhammed'e merhamet eyle Allah'ım! deyin" diye bağırdıkça "Allahümmerham Ümmete Muhammed!" şeklinde bütün cemaat tarafından yüksek sesli bir mübarek koro oluşuverdi!.. Rezonans, ferden ferdâ bütün herkesi içine almıştı. -Medine-i Münevvere'de neler oldu? -Hacdan sonra Medine'ye gittik. Ne var ki, Efendimiz'in (sas) huzuruna çıkabilmek tatlılardan tatlıdır. Ama zorlardan zor bir iştir. Ömrünüzde o kadar mahcup olduğunuz başka bir an belki de yoktur: Ya oranın Kutlu Sahibi (sas) size "Peygamber'in huzuruna hediyelerle gelinir; sen ne getirdin?" derse... Evet peygamberler kabirlerinde sağdırlar. O (sas) da sağdır. Farklı bir boyutta sizi duyar, Allah'ın izniyle sizden haberi olur ve meleklerin aracılığına bırakmadan selâmınızı bizzat kendisi alır. Elleriniz birbirine kenetli, el-pençe divan durmuş, hâlinizi sergilersiniz. Perişaniyetinizi daha bir derin hissedersiniz. Hangi amelinizi, hangi hizmetinizi hediye olarak takdim edeceksiniz?!. Dudağınız kurur, hıçkırıklar boğazınızda düğümlenir. Neyse ki, vatanınızda ve içinde bulunduğunuz kutlu kervanda O'na âşık nice gönül erleri vardır. Selâmlarını yüklemişlerdir sırtınıza. Bir kenara çekilir, selâm gönderen insanların isimlerini sayar, onların hâlis niyetlerini şefaatçi hediye olarak arzeder ve muvâceheye yönelirsiniz. Sanki demir parmaklıklar aradan kalkacak, sanki Nebî Aleyhisselam elinizi tutacak, sanki her şeye rağmen mübarek eller başınızı sıvazlayacak ve yıllarca karanlık bir odada, bir Kâbe resminde veya seccadenizden açılan pencerede aradığınız Sevgili (sas) orada bir daha kapanmamak üzere perdeleri size açacak gibi olur. Kanaatimce, Medine-i Münevvere'den ve Mescid-i Nebevî'den gereğince istifade edebilmek için muhterem M. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin "Mülâhazalarımızın Yeşil Kubbesi", "Ravza", "Ve Gaybın Son Habercisi" başlıklı makaleleri bir de o mukaddes mekânlarda okunmalıdır. Namazlarda, salavât-ı şerifelerle, dualarla, iç yakarışlarıyla dolu dolu geçen günler arasında bir cumartesiyi kollayıp Kuba Mescidi'ne, başka bir gün Cennetü'l Bakî'ye ve ardından Uhud'a gider, sırayla sahabe efendilerimizi selamlar, hatıralarını tazeler, her an ayrı bir his tufanı, duygu fırtınası ve romantizm yağmuru ile, mümkünse en az kırk vakit namaz kılacak kadar da Medîne'de kalırsınız. Orada saniyeler dahi bambaşka duygu, his ve hâtıralara sütannelik eder ama bu konuşma onları istiâba muktedir değildir. Keşke o rûya mekân ve tatlı zamanları, kıymetleri ölçüsünde anlatabilmek mümkün olsaydı! Heyhat... Her bir durağın sadece adını anmak bile epey vakit alır. Bu itibarla haccın sırlarını bizzat yaşamak gerekir. Allah nasip eylesin. Âmin.
<< Önceki Haber Yeşil kubbenin altında Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER