Tasarımcı ve grafiker Ali Bey anlattı:"
Hat sanatı öğrenmek için bir ustaya gittim. Benden bir çuval soğan kabuğu getirmemi istedi. Pazara gidip avuç avuç toplayıp getirdim. Usta ondan sadece birazcık alıp onu tencerenin içine attı.
Kalanını da kaldırıp çöpe attı. 'Madem bu kadarcık lâzımdı ne diye beni bu kadar eziyete soktunuz?' diye sordum. 'Kibrinizi kırmak için.' dedi. Sonra kalemi açmaya sıra geldi. Günlerce uğraştım. Usta, açtığım kalemi bir türlü beğenmiyordu. Çatlayacaktım. Sonunda beğendi. Ama şöyle dedi: 'Şimdi de sıra geldi kalemin kibrini kırmaya.. Onu da bir at tersinin içine atıp altı ay bekletmemiz gerekiyor!..' Gerçekten o kalemlerin çok farklı olduğunu gördüm; elde yağ gibi kayıyordu âdeta... Anladım ki, İslamî sanatların bir de her birinin tasavvufî bir altyapısı var!.."
Orta
Asya gezisinde Sibel Eraslan Hanımefendi, Türk okullarındaki hanım hocalarla konuşurken, "Siz Hz. Meryem'e benziyorsunuz... Hem de kendinizin olmayan çocukları büyütüp yetiştiriyorsunuz!.." der.
Gürcistan'a seneler sonra gelişlerini, Türkiye'den gelmiş bir grup ziyaretçiye anlatan Hayrettin Bey dedi ki: "Gürcistan'daki işadamlarımız koleji yapmışlardı. Türkiye'den 15
konteyner eşya geldi. Bütün öğretmen
arkadaşlar seferber olup eşyaları taşımaya başladık. Teker
teker bütün
sınıfların eşyaları taşındı. Yalnız benimki kaldı. Benim sınıfa da yarın taşırız diye yatmaya gittik. Evimde
misafir olarak kayınpederim var. Sayıklamışım. Kayınpeder bile duymuş. Ama ben
rüya görüyordum. Rüyamda sınıf sınıf okulumuz teftiş ediliyor. Ellerinde liste olanlar teker teker
kontrol edip 'Tamam!' diyorlar. Benim sınıfıma gelecekler diye ben telaş ediyorum sayıklamam ondan. Uyandım tekrar uyudum, yine aynı rüya yine aynı telaş! Neyse sıra benim sınıfa geldi. Kapıyı açtılar her şey
yerli yerinde... 'Bu da tamam!' dediler. Sabahleyin heyecanla okula gittim, baktım, gerçekten öyle... Allah'ım bu nasıl oldu diye düşünürken, bir öğretmen arkadaş 'Ben en geriye kalmıştım. Baktım sadece burası kalmış, bunu da ben yerleştireyim, diye çalıştım ve işi tamamlayıncaya kadar uğraştım.' dedi."
Tokat'ın bir köyünden öğrenci olarak Gürcistan'a giden, sonra öğretmen olan bir eğitim gönüllümüz de şunları söyledi: "
Okul açmak kolay olmadı. Mesut Bey, 'Her gece dua edelim.' diyor. Altı ay bekledik.
Milli Eğitim bakanına yazı verildi. Bakan kabul etti ve bir bina verdi. Ama bina Tiflis valisinden alınacak. Tam bu sırada Milli Eğitim bakanı da görevinden alındı. Ne yapacağız? Telaştayız. Ama dua ediyoruz. Sonra bir de baktık, bakan bu sefer Tiflis valisi olmuş. Böyle olunca binayı bize verdi."
Eğitim gönüllülerimiz Somali'ye gidiyor, güzel bir karşılama oluyor. Ülke fakir, ama güvenli:
Elektrik Yemen'den geliyor. Havaalanında Rus
uçakları var... Bir uçağın yanında sağlık bakanı ile fotoğraf çektirecektik,
pilot mani olmak istiyor, "Bu uçak benim!." diyor. Bakan kızıyor "Bu topraklar, bu gökler de bizim." diyor. Görevlilere de "Atın bunu!" diyor, alıp götürüyorlar.
Fotoğraflar çekiliyor. Sonra pilot gelip özür diliyor.
Milli Eğitim'den
emekli üst görevlerde bulunmuş, Rusya'da ve
Orta Asya Türk okullarının açılışında desteği olmuş Asuman Sâfi Hanımefendi'yi ziyarete gidiyorlar. Bir hatırasını anlatıyor: "Bir
balıkçıdan balık alacağım, fiyatları biraz pahalı geldi. 'Evladım biraz pahalı değil mi?' dedim. 'Öyle ama biz de yurtdışındaki okullara burs gönderiyoruz abla!..' dediler. 'O zaman hiç pahalı değil!' dedim."