İzmir'e bu gidişimde
Mustafa Birlik ağabeyi ziyaret ettim. Gündem "
Anayasa oylaması" olunca o da şunları anlattı:
27
Mayıs ihtilalinden üç gün sonra dükkânların yazılarını okuya okuya gelen bir
teğmen gördüm. Bizim dükkâna gelince bana "Siz Mustafa Birlik misiniz? Ağabey üç gün sonra size
baskın yapılacak. Telgraf emri cebimde... Tedbirini al!" dedi ve gitti. Bir daha da ben o teğmeni hiç görmedim. Gerçekten 3 Haziran günü baskın yapıldı. Tabii hiçbir şey bulamadıkları için polis Nuri, "Şimdi Ekrem inanmaz!.. Bir şeyler bulabilseydik.!.." dedi. Emniyete gittiğimde baktım Demokrat Partililer de emniyette toplanmış. Ama bir hafta önce
Menderes'in önünde yaltaklık yapanlar şimdi aleyhinde verip veriştiriyorlar. Ben ise orada Menderes'i müdafaa ettim. Sonra bir
subay geldi. Elindeki listeyi okuyup herkesi askeriyeye götürdü. Benim ismim yoktu. Sordum, "Biz siyasileri götürüyoruz." dedi.
Menderes aleyhine atıp tutanlar kurtulacaklarını sanmışlardı. Şaşırıp kaldılar...
İhtilalden sonra sivile geçilirken Adalet Partisi kurulurken İzmir'de istişare için beni de çağırmışlardı. Ben de Ahmet Feyzi Kul ağabey ile Ali
İhsan Tola ağabeyi çağırdım. Emekli bir
korgeneral de partinin kuruluşunda vardı. Ona Nizamaddin Nazif Tepedelenlioğlu'nun "
İlan-ı
Hürriyet" isimli kitabını vermiştim.
Milletvekili seçilince ziyaretine gittim... Tebrik ettim. Kitabı okuyup okumadığını sordum. Kitaptan küçümseyerek bahsetti. Kendisine cumhurbaşkanlığı meselesini sordum. Prof. Ali Fuat Başgil'i seçeceklerini söyledi. Bunun çok zor olduğunu söyledim. Israr etti. O zaman "İlan-ı Hürriyet kitabını okusaydın bunun mümkün olmadığını anlardın. Siz İsmet İnönü'nün, Fevzi Çakmak tarafından kuşatılıp zorla
cumhurbaşkanı yapıldığını ve bu askerî
vesayet ve istibdadın devam ettiğini bilseydin, böyle konuşmazdın. Yarın istedikleri adamı cumhurbaşkanı yaptırmak için tepenize bindiklerinde
yiğit bir insan olarak silahını başına dayayabilecek misin?" dedim. Soğuk bir hava esti, kalkıp gittim. Zaten sonra dediklerim çıktı. Askerleri halkın seçtiği partinin cumhurbaşkanı adayını zorla yurtdışına gönderdiler. O korgeneral bana haber gönderip 'Haklıymış!..' demiş...
27 Mayıs ihtilalinde Yassıada'ya gönderilen 80 yaşındaki değneği ile yürüyebilen Nuri Yanıt Paşa'ya bir teğmen tokat vurup
hakaret etmişti.
"Bir gün bir camide
Kambur Rıza ile karşılaştık. Rıza Temelli... Kendisinin İsmet İnönü'nün kardeşi olduğunu söyledi... 'Biz
dindar bir aileyiz ama İsmet çok farklı çıktı' dedi...
"Ehl-i tarik bir
Emin Efendi vardı. Üstad'ı çok severdi. Denizli Mahkemesi'nde
berat kararı veren
Hâkim Ali Rıza Balaban'ın yakını idi. Buldan kazasından olan Ali Rıza Efendi kendisine demiş ki: 'Bu
mahkeme benim imanımı kurtardı!..' Çünkü Risale-i Nurları okuyup inceleme imkânı bulmuş...
"Ahmet Feyzi Kul Milas'ta
yedek subay iken, Milaslı Halil İbrahim Çöllüoğlu ve Ali Sünnetçioğlu'ndan R.N. Külliyatı'nı tanımıştı...
"Hacca gittiği zaman Risale-i Nurları
Medine-i Münevvere'de Kabr-i Nebeviye götüren Denizlili
Hafız Mustafa'dır.
"Üstad 'Keremi olanın dirhemi yok... Dirhemi olanın da keremi yok' demişti.
"Kastamonu'dan Üstad Hazretleri Denizli Mahkemesi'ne sevk edilirken başındaki sarığına karışıp hakaret eden ve Üstad'ın 'Başından bul!' dediği ve sonra başına kurşun sıkıp
intihar eden
Ankara Valisi
Nevzat Tandoğan'ın verdiği şapkayı mahkemede sol eliyle yanında taşır, Hâkim oturun deyince de alta koyardı..."
KöylüApartmanı'nda oturan Mustafa ağabeyin sözlerinden bir kısmını sizlere aktarmış oldum.