Arkadaşımız
Ahmet Özer "Kırklar Serisi"nde "
Kastamonu Fedakârları"nı da yazdı. Başta Mehmet Feyzi Efendi olarak, Çaycı
Emin, Ahmet Nazif Çelebi, Hıfzı
Bayram ve diğer ağabeylerden on yedi fedakârın hatıralarını bu kitabında toplamış.
Ben sadece bir tadımlık olarak
merhum Mehmet Feyzi Efendi'den bazı hatıraları nakledeceğim... Mehmet Feyzi Ağabeyimiz diyor ki: "Bir
akşam başkomiser gelip beni çağırdı: 'Ne yaptınız?' diye sordu.
'Ne yapacağız? Yatsı namazını kıldık...'
'Kim geldi?'
'Bilmiyorum, karanlıktı.' diye
cevap verdim.
'Ezanı kim okudu?'
'Ben okudum.'
Bu ifadelerden sonra, rahmetli Emin Bey'e söyledim: 'Ben böyle dedim, şayet sana sorarlarsa sen de böyle söyle.'
'
Arapça mı okudun?' diye sordular. 'Evet' demiştim. 'Bunun suçu yoktur. Kendi evimde, kapalı yerde istediğim şekilde okurum.'
Emin Bey. Ne sordularsa 'Hepsini biliyorum' diye cevap vermiş.
Emin Bey'i 'Yalan söylüyorsun' diye tokatlamışlar."
"Çaycı Emin Bey, ümmî olduğu halde öyle bir sadakat gösterdi ki kemal-i ihlâs sahibiydi. Yüksek bir meziyeti vardı... Benden üstündü."
"Denizli'de Mahkeme Reisi Ali Rıza Bey (Balaban) kademe kademe amfi gibi sıralar yaptırmıştı.
Üstad hastalığını ileri sürerek 'Mahkemeye gelmeyeceğim' diye istida vermişti. Sonra
mahkemenin müspet halini görünce 'İstidamı reddediyorum.' dedi. Reis, 'Ey Said Efendi! İstidayı geri mi alıyorsun?' diye tebessümle mukabele etti.
Bir celsede müddeiumumî Üstad'ın oturuşuna
itiraz etti, 'Mahkemenin nizamını bozuyor.' dedi.
Ali Rıza Efendi ise 'Doğru oturunuz.' deyince Üstad, 'Hastayım.' diye cevap verdi.
Reis müddeiumumîye dönerek, 'Hastaymış ne yapalım?' dedi. Sonra da 'Siz gidin istirahat edin.' diye bir gardiyanla Üstad'ı gönderdiler.
Denizli'de müddeiumumînin muavini
adliye vekiline telgraf çekmiş, '
Bediüzzaman ve talebeleri hapishaneyi bir mektebe çevirdiler!' diye. Üstad, 'Hapishanenin mektep olmasından memnun olunsun.' diyordu.
Hapishanede Beylerbeyli Süleyman Hünkâr ve arkadaşları kaçmak istiyorlardı. Süleyman, 'Deve bile olsa ben yine buradan kaçırırım.' diyordu. Üstad'a 'Hoca Ammi' diye hitap ederdi. Daha sonraki senelerde (1948) biz
Afyon hapsindeyken Süleyman hapisten kaçarak Kastamonu'ya Sadık Bey'in yanına gelmiş, bizleri aramış sormuş. Sadık Bey, 'Nasıl kaçtın?' diye sorunca, 'Üstad'ın Esmâ-yı Hüsnâ manzumesini Feyzi Efendi yazmıştı, onu muska yaparak kaçtım!' diye cevap vermiş."
"Hapishanede mahkûmlar bize dualar yazdırmak istiyorlardı. Delaîl-i Şerif'i yazmıştım. Ağır cezalılardan İbrahim bunu muska yaparak kaçmak istiyordu. Ben de 'Böyle şeylerle kaçılmaz. Eğer kaçılsaydı biz kendimiz kaçarız!' diye latife yollu cevap vermiştim. Daha sonra İbrahim'i idam ettiler. Birçok mahkûmu kötü vaziyetten kurtarmıştık. Pislikten, kötü hayattan Kur'ân'ı okuyarak, Nurları okuyarak kurtuldular."
Bazılarını Kur'ân okurken, bazılarını tesbihat yaparken, bazılarını ise namazdan alıp götürdüler.
İdam ettiler.
Üstad "Yeni yazı Risaleleri yazın." deyince, bazıları itiraz ettiler. Sadık Bey ise sadakatle, 'Üstad ne derse o olsun." diyordu.