İlk defa yurtdışına giden cefâkâr eğitim gönüllülerini, hiç akla gelmedik engeller bekliyordu.
Bunlardan birisi de dil problemiydi... Sokakta, pazarda, alışverişte bu yüzden çok zor durumlara düşüyorlardı. Otobüslerden inerken-binerken çekmedikleri sıkıntı kalmıyordu. Bir de okulda bazı yaramaz öğrencilerin tavırları ise işin üstüne ekilen tuz-biberdi.
Ali Akkız o ilk günleri anlatırken diyor ki: "Neftekamsk'ta daha yeniyiz.
Öğrencilerle yeni yeni hemdem oluyoruz. İlk belletmenimiz Sami Şahinduran Bey'di. O eskilerden olduğu için biraz Rusça biliyordu. Sınıfta ben
İngilizce olarak
ders işlerken o da derse katılıp öğrencilerle beraber ders dinliyordu. Bir gün bana, 'Ali Hocam, çocuklar size kızınca, siz anlamadığınız için Rusça küfrediyorlar.' dedi. 'Ne yapalım?' dedim. 'Hepsi değil ama, genelde şu şu öğrenciler küfrediyor. Sadece onların kulaklarını çekseniz, olur.' dedi. 'Sen dedim, Rusça
küfürleri biliyor musun?' Meğer aynı durum ilk yıllar merkezdeki okulumuzda da oluyormuş. Bir öğrenci, öğretmen
arkadaşlarımızdan birisini aynı konuda uyarmış.
Öğretmen arkadaş da küfür sözlerini o öğrenciden, yazmasını istemiş. Öğrenci 33 küfürlük bir liste hazırlamış. Bu liste Sami Bey'de varmış. Ondan aldım. Ertesi gün dersin sonunda, 'Çocuklar, benim holigan
genç bir komşum var. Bana dün gelerek, benden kendisine İngilizce öğretmemi istedi. Ben de ona, sen bana Rusça öğretirsen, ben de sana İngilizce öğretirim, dedim. Onunla anlaştık.' dedim. Öğrenciler dikkat kesildi. 'Şimdi bana ezberlemem için 33 kelime verdi. Ama ben henüz mânalarını bilmiyorum. Fakat çok da merak ediyorum. Ben onları tahtaya yazayım, siz de bana İngilizcelerini söyleyin' dedim. Öğrencilerin meraklı bakışları önünde ilk kelimeyi yazdım. Sınıfta bir kahkaha koptu. Şaşırmış gibi yaparak geriye dönüp bütün
sınıfa şöyle bir göz gezdirdim, istisnasız herkes gülüyordu. 'Bunun mânâsı ne?' dedim. İngilizce karşılığını bilmiyorlardı. 'Kötü bir söz hocam bu!' dediler. Bazıları da 'Hocam, başka ne yazdı?' diye sormaya başladılar. İkinci kelimeyi yazdım. Bu sefer ikinciden daha yüksek bir kahkaha tufanı koptu. Yine şaşkınlık rolü yapıp sınıfa döndüm. 'Bu da mı kötü?' diye sordum. 'Evet hocam, bu daha berbat!' dediler. Bazı öğrenciler utançlarından kıpkırmızı kesilmiş vaziyette 'Aman, hocam, ne olur artık başka yazmayın.' diyorlardı. Ama hâlâ bazıları 'Yaz, yaz...' diyorlardı. 'Yahu, bu holigan neler yazmış böyle!' diyerek üçüncü kelimeyi de yazdım. Artık sınıf koptu!.. Hemen elime silgiyi alıp tahtadaki küfürlü sözleri sildim. Sonra da 'Artık bunları öğrendim.' dedim. 'Bundan sonra bu ifadeleri bir daha sınıfta kullanmayın.' diye de ekledim. Daha sonraları da bir daha ağızlarından öyle küfürlü bir kelime çıkmadı!.."
Gerçekten öğrencileri vazgeçirmek için çok güzel bir usûl bulmuş. Eğer kulaklarını çekseydi belki, daha değişik şekilde bu kötü alışkanlık devam edecekti. Ama bilgece bir metot ile bu problem halledilmiş oldu.
Başka bir ülkede bir öğrenci velisi diyor ki: "Bir gün ağzımdan uygunsuz bir söz çıktı. Türk okulunda okuyan çocuğum beni hemen uyarıp, 'Baba git ağzını yıka... Bizim öğretmenimiz, böyle kelimelerin insanın ağzını kirlettiğini söylüyor.' dedi... Bir daha böyle bir şey sarf etmemeye gayret ettim." Ne güzel bir eğitim değil mi?