DARBECİSİNİN PAŞASI


Bu olay eskiden olsa Ankara’da ışıklar sabaha kadar yanar, siyah makam araçlarının biri gider biri gelirdi. Eli ayağına dolaşmış siyasetçiler karamsarlık içinde olup bitecekleri tahayyül eder, bundan sonraki hayatlarının muhtemel planlarını yaparlardı. Genelkurmay Başkanı başta olmak üzere kuvvet komutanlarının, kendilerine karşı aldıkları böylesi bir tavrın sonuçlarının neler olabileceğini kara kara düşünürlerdi. Biz de Türkiye olarak, üniformalı adamların aldıkları bu kararın, ülkenin geleceği açısından nelere mal olacağını endişeyle takip ederdik. Hatta ülkeyi yönetenlere; askeri bu kadar kızdırdıkları için tepki gösterirdik. Bunun farklı bir darbe şekli olduğu algısını pekiştirmek için yayınlar yapılır, siyaset kurumu panikletilmek istenir, bu durumun faturasının ağır olacağı yönünde korkutulurdu. Hatta komutanların, görevi bırakma kararını, Cuma akşamı piyasaların kapanma saatinden sonra almalarını, kendilerine minnet etmemiz gereken bir durum olarak algılardık. Hükümete kızmalarına rağmen ülkenin ekonomisini düşündükleri için, bu radikal kararı mesai bitimine bırakmalarını, onların vatanseverliğine bağlar “büyük adamlarmış” derdik. Biz; korkutulmuş bir toplumduk eskiden. Bugün; toplumda sivrisinek etkisi bile yapmayan, komutanların görevlerini bırakmaları, eskiden olsa Türkiye için, kıyamete bir adım daha yaklaşılan bir dönüm noktası olarak lanse edilirdi. Çünkü biz o zamanlar eski Türkiye’de yaşıyorduk. Eski Türkiye’de askerler ülkenin iyi yönetilemediğini düşündüklerinde yönetime el koyar, darbe yaparlardı. Eski Türkiye’de faturayı siyasetçiler ve millet öderdi. Eski Türkiye’de askerler Milli Güvenlik Kurulu’nda ülkeyi yöneten sivilleri istedikleri gibi esir alırlardı. Eski Türkiye’de kafası bozulan genelkurmay başkanı, hükümetlere çekinmeden muhtıra verebilme hakkını kendinde görürdü. Eski Türkiye’de; asker ne zaman ne diyecek diye, herkes kulak kesilirdi. Eski Türkiye’de askerler; siyasetçilerin de onları seçen milletin de, kafasının ülke yönetmeye basmadığını düşünür, müdahaleyi kendilerinde bir hak olarak görürlerdi. Çünkü eski Türkiye’nin kanunları ve kuralları da öyleydi. Eski Türkiye’de asker hata yapmazdı. Eski Türkiye’de hata yaptığında askere hesap sorulmazdı. Hata yapan askere hesap sormaya cesaret edilemezdi. Eski Türkiye’de askerin siyasete müdahale etmesi, siyaseti yönetmeye kalkması, siyasetçilerin işine karışması normal görülmenin de ötesinde sanki olması gereken bir durumdu. Şimdi; eski Türkiye’nin genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları görevi bıraktı. Bakın çevrenize; bir olağanüstülük var mı ? Çarşıda, pazarda, sokakta kimsenin umurunda mı ? “Yapmayın etmeyin” diye arkalarından dövünen var mı ? Son zamanlarda verdiğimiz şehitlere milletin yüreği yanarken, milli iradeye karşı plan yapmaktan yargılananları savunmak için istifa eden komutanlar, inanın milletin umurunda bile değil. Bu generallerin; kimlerin uğruna görevi bıraktıklarına bakıldığında; TSK’da zafiyetin aksine terörle mücadele konusunda motivasyon oluşacağından kimsenin kuşkusu olmasın. Şimdi bütün kurumlarımızla Yeni Türkiye’ye adapte olmak zorundayız. Ve Yeni Türkiye’ye temiz geçmek zorundayız. Eski Türkiye’de asker de olsa, sivil de olsa kim yanlış işlerin içinde yer almışsa; şimdi bunun hesabını yargıya verecek. Bunu da kimse engelleyemeyecek. Kimse değişimin karşısında direnemeyecek. Teröristler tarafından dağa kaçırılan ve günlerdir terör örgütünün elinde olan iki personeli için kılını kıpırdatmayıp, darbecilerin hukukunu koruyamamayı kendine dert edinen komutanlara, Yeni Türkiye'nin zaten ihtiyacı olmayacak. Eski Türkiye’den Yeni Türkiye'ye geçişte, bu değişimi durdurmaya güçlerinin yetmeyeceğini anlayanların, bırakıp gitmekten başka yolları var mı ? [email protected]
<< Önceki Haber DARBECİSİNİN PAŞASI Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER