Bundan yaklaşık bir yıl önce...
Ortadoğu’da bildik huzursuzluklar dışında ekstra bir durum yokken...
Hele hele
Tunus,
Yemen,
Mısır,
Libya gibi Arap
ülkelerinde dikkat
çekici en ufak bir emare görünmüyorken...
Anlayacağınız
asayiş berkemal vaziyetiyken...
Dünyanın en önemli askeri malzeme üreticisi firmalarından birine, 200 bin çift çöl botu
siparişi verildi.
Tam 200 bin çift askeri çöl botu.
Siparişi veren ülke
İngiltereydi.
İngiltere; çöl botunun kullanılacağı bir coğrafyada bulunmuyordu. O halde geçen yıl verilen bu sipariş ne anlama geliyordu ?
Yoksa sıcak topraklara doğru bir niyet mi sözkonusuydu ?
Yoksa Arap ülkelerinde bugün yaşanan
isyanlara dair herhangi bir emare yokken, birileri bütün bu yaşanacaklara dair planlar mı yapıyordu ?
Yoksa bu plan; 200 bin çift çöl botuna ihtiyaç olacak gelişmelere mi gebeydi ?
Tunus’ta isyan patladığında neler oluyor dedik.
Mısır’da olaylar büyüdüğünde işin boyutu biraz daha değişti.
Ve
ayaklanma Libya’ya sıçrayıp da can pazarı yaşanmaya başladığında, ortada çok farklı bir tablo vardı.
Tunus'ta provası yapılan, Mısır'da olgunlaştırılan ve Libya'da
Kaddafi faktörünü de kullanarak profesyonel hale getirilen
Kuzey Afrika'ya girme planı, adım adım hayata geçirildi.
200 bin çift çöl botunun bir yıl önce ne için sipariş edildiği, Libya’da yaşananlarla birlikte şimdi anlaşılılıyor.
Libya'nın diğer ülkelere göre başka bir özelliği de vardı.
Ortadoğu ve Arap ülkelerinde yaşananlara karşı çok hassas olan
Türkiye'nin, Libya'da 30 bin vatandaşı bulunuyordu.
Türk vatandaşları bölgedeyken buraya müdahale sıkıntı doğururdu. Bugün Libya'ya askeri
operasyon başlatan batılı ülkeler, önce Türklerin ülkeden ayrılmasını sağlamalıydı.
Türk vatandaşları zarar görürse Türkiyeyle karşı karşıya gelebilirlerdi. Bu da işlerine gelmezdi. Bu işi; tereyağından kıl çeker gibi halletmeleri gerekirdi.
İşte ilk plan Libya'nın kendi içinde yapıldı. Ortalık kan gölüne çevrilerek Türkiye'nin güvensiz olan ülkeden neredeyse bütün vatandaşlarını
tahliye etmesi sağlandı.
Bunun için sokaklarda insanlar öldürülmeye başlandı, her yer yağmalandı.
Türkiye; duruma duyarsız kalamazdı ve vatandaşına sahip çıkan örnek bir politikayı hızla uyguladı.
Türkiye; vatandaşının can güvenliğine karşı duyarlı bir ülke olarak hemen üzerine düşeni yaptı.
Türkler Libya'dan kurtarıldıktan sonra artık Libya'ya rahatça müdahale edilebilirdi.
Önce
Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi, sivilleri ve sivillerin yaşadığı bölgeleri korumak amacıyla işgal dışında gerekli bütün seçeneklere başvurulmasını öngören bir karar aldı.
Sonra Kaddafi’ye iktidarı bırakması için çağrılar başladı.
Ve nihayetinde ABD'nin desteğiyle
Fransa ve İngiltere'nin başı çektiği
askeri operasyonla Libya'ya saldırı başladı.
Kaddafi diğer ülke liderleri gibi değildi. İsyanlara karşı Tunus, Mısır liderleri gibi bırakıp gitmez sonuna kadar savaşırdı.
Yeni bir
Saddam vardı
ittifak güçlerinin karşısında. Onların da istediği zaten yeni bir Saddamdı.
Libya'ya müdahalenin gerekçesi de tıpkı Irak'ınkinin aynısıydı: "Halkın güvenliği."
Havadan müdahale önümüzdeki günlerde karadan hale dönüşecektir.
İngiltere’nin bir yıl önce verdiği 200 bin çift askeri çöl botunun kerameti önümüzdeki haftalarda daha net ortaya çıkacak.
Siparişler; içinde bulunduğumuz günlerde İngiltere'ye ya teslim edildi ya da edilmek üzere.
Arap ülkelerindeki isyanlar gelinen noktada plansız görünmüyor. Nihai amaç kışkırtılmaya ve kafa tutmaya müsait Kaddafi'yi kontrolden çıkararak, Libya'ya müdahaleye gerekçe oluşturma planıydı; öyle de oldu.
Bölgedeki petrole ve yer altı kaynaklarına doğru harekete geçmek üzere hazır bekleyen, 200 bin çift çöl postalının ayak seslerini siz de duymaya başlamış olmalısınız.
[email protected]
twitter.com/aabdulkadiroglu