Gazeteci arkadaşların sokaklara taşan ve bir süredir köşelerde dillendirilen "
Özgürlükler elden gidiyor", "Korku imparatorluğu kuruluyor" feryatları karşısında, kendimi son derece bilinçsiz, vefasız ve nankör hissediyorum.
Meğer
demokrasimiz bunca yıldır saat gibi tıkır tıkır işliyormuş, haberimiz yokmuş. Meğer mahkemelerimiz adaletin öyle 15-20 yılda değil, ışık hızıyla tecelli ettiği yerlermiş; hapishanelerimizde sadece gerçekten cezası kesinleşmiş insanlar varmış; meğer "Avukat tutma, hakim tut" vecizesi, Patagonya'da yargının durumunu anlatmak için söylenmiş;
meğer en yüksek hukuk mercii olan
Yargıtay'da, kimi üyelerin hatırlı kişilere "Bozma mı istersin, onama mı?" dediği
ülke Uganda imiş; meğer hakkını aramak için bu ülkeden bir Allah'ın kulu şimdiye kadar AİHM'ye başvurmamış; meğer her
darbeye
selam çakıp saygıda kusur etmeyen ve cuntacıların brifing davetlerine tereddütsüz koşan yargı mensupları Papua Yeni
Gine vatandaşıymış;
Meğer bu ülkede
sivil-asker ilişkileri mükemmelmiş ve 27
Mayıs, 12
Mart, 12
Eylül, 28
Şubat, 27
Nisan sadece takvimlerde 'keşişleme' denen rüzgârın şiddetli estiği günleri hatırlatırmış; seçilmiş baş
bakanın iki bakan arkadaşıyla milletin gözü önünde idam edildiği ülke Honduras'mış.
Meğer
basın özgürlüğü mevzuatımız ve uygulamamız İsveç'ten iyi imiş.
Abdi İpekçi, Uğur
Mumcu,
Musa Anter, Çetin Emeç,
Taner Kışlalı,
Hrant Dink gibi gazeteciler ileri yaşlarında sanatoryumlarda ölmüşler; Mumcu'nun aracı,
derin devlet-
PKK bağlantısını araştırırken değil, doğalgaz sızıntısından uçmuş;
Ahmet Kaya ve Hrant Dink, şimdi '
özgürlükler gidiyor' diyen gazetelerce özgürlük kahramanı ilan edilmiş. Metin Göktepe, Uludağ'da
kayak yaparken can vermiş. Meğer hükümeti yıkmayı ve masum insanların evine
silah koyup
terörist muamelesi yapmayı öngören
Dursun Çiçek imzalı
darbe planı,
Arjantin'de ortaya çıkmış; yargı sürecini beklenmeden buna önce 'kâğıt parçası' deyip, sonra hakkında askerî savcılıkça
iddianame hazırlatan isim de Arjantin
Genelkurmay Başkanı imiş.
Meğer şiir okuduğu için bir belediye başkanının hapse girdiği ülke Yemen'miş. Kurbanlarını
domuz bağıyla öldüren bir karanlık yapının oluşmasında Rus istihbaratı rol oynamış. Meğer yıkılıp yakılan köyler ve dışkı yedirilen köylüler
Ruanda vatandaşıymış.
Meğer medya 28 Şubat sürecinde generallerle hiç toplantı yapmamış; hiç onlardan aldıkları talimatla kendi arkadaşlarını andıçlamamış; sivil hükümetleri korkutmak için Harbiyelilerin kıyma makinelerinde doğrandığı yalanlarını veya "Gerekirse silah bile kullanırız" tehditlerini 9 sütuna
manşet yapmamış;
Meğer ülke topraklarının satıldığı ve misyonerlerin etkisi altında Anadolu'nun kitleler halinde Hıristiyanlığa geçtiği paranoyasını yayan İslamî hassasiyeti çok yüksek çevreler duyarlıklarını dile getirdikleri bu toplantılarını bir kilisede değil,
Süleymaniye Camii'nde yapmışlar;
Meğer Genelkurmay, uyduruk internet siteleri kurarak bunlar üzerinden dezenformasyon yaptığını
itiraf etmemiş ve TÜSİAD'dan TESEV'e birçok sivil
toplum örgütünü kapsayan 'sosyetik fişleme'nin doğru olduğu kabul edilmemiş. Meğer anamuhalefet lideri
faili meçhul bir
kaset operasyonuyla Ukrayna'da düşürülmüş ve meğer hiçbir yasal mevzuat olmadan binlerce insanlar fişlenmemiş ve konuşmaları dinlenmemiş.
Meğer Şemdinli'de bir kitapçıya
bomba atarken suçüstü yakalanan iki asker
astsubay için
Çemişgezek Kaymakamı, "Tanırım, iyi çocuklardır" demiş; bu suçun yargılanması için iddianame hazırlayan savcının Jandarma Kışlası'na heykeli dikilmiş.
Meğer bugün "özgürlükler gidiyor" diyen eski bir başyazar,
27 Nisan gece yarısı bildirisine karşı, o gün "Demokraside böyle rezillik olmaz" diye yazmış. Bugün
İlhan Selçuk'un köşesine yerleşen başka bir
kalem ise o günkü başlığında 'Muhtıra develiktir' demiş.
Meğer
Ergenekon davası ne belaymış: Yıllardır
fıstık gibi işleyen demokrasimizi tehlikeye atıyor. Cuntacıları mahkemeye çıkararak askerî yıpratıyor. Sivil asker ilişkilerini zedeliyor. Sandıktan umudu kesip darbelere gönül bağlayan marjinal siyasetçilerden, rektörlerden, işadamlarından, gazetecilerden ne istiyorlar. Ah
AK Parti, ah
Gülen cemaati, ah son referandumda yüzde 58'i bulan demokrasi delisi yığınlar! Nedir sizden çektiğimiz? Gül gibi demokrasimizi, ne hakla 'korku imparatorluğu'na çeviriyorsunuz?
Ey içeridekiler ve dışarıdakiler! Lütfen hipnozdan çıkıp kendimize gelelim. Türkiye'de 'korku imparatorluğu' kurulmuyor. Aksine bazı marifetlerini saydığımız karanlık bir korku imparatorluğu yıkılıyor. Bundan mı endişeniz?