Gazeteci Hrant Dink ve Malatya'daki
misyoner cinayetlerinden '
operasyon' diyen söz eden
Kafes Eylem Planı'nı hazırlayanlar, bu
manzarayı görse herhalde çılgına dönerlerdi.
Hatırlayacak olursak, halen davası süren bu planın en temel hedefi, daha çok azınlıkların yaşadığı adalarda bombalı
eylemler yaparak, bunları
dindar insanların yaptığı süsü vermekti. Böylece dünyaya ve özellikle de Batı kamuoyuna,
Türkiye'deki İslamlaşmanın ne kadar tehlikeli bir boyuta tırmandığı mesajı verilecek ve bu gidişe
demokrasi dışı yollarla dur denmesi için
psikolojik zemin hazırlanacaktı.
Bu ülkeye gerçek demokrasiyi layık görmeyenleri çıldırtacak bu manzara, Danıştay'a yapılan kanlı baskına veya
Cumhuriyet Gazetesi'ne atılan bombalara İslami bir kalkışma görüntüsü vermek isteyenlerin yeni operasyon üssü olarak planladığı Heybeliada'da ortaya çıktı. Çeşitli üniversitelerde yüksek
lisans ve doktora yapan başörtülü gençler, Rum Patrikhanesi
Sözcüsü Peder Dositheos ile 1971'den beri kapalı olan
Ruhban Okulu'nun bulunduğu tepeden sahile doğru yürüyordu. Bir yandan Ruhban Okulu sorununu konuşuyor, diğer yandan da dinî hassasiyetlere dair karşılıklı görüş alışverişinde bulunuyorlardı.
Almanya'da doktora yapıp 35 yıl çalıştıktan sonra 61 yaşında
papaz olan
Kadıköy doğumlu Dositheos ile başörtülü hanımların verdiği bu Türkiye fotoğrafı, Kafes ve benzeri planlarla oluşturulmak istenen fotoğrafın tam tersiydi.
Bu fotoğrafın ortaya çıkmasını sağlayan vesile,
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı bünyesinde ülkemizde yaşayan farklı
inançların birbirini daha iyi anlaması için oluşturulan Kültürlerarası Diyalog Platformu'nun (KADİP), bu oluşumun bir üyesi olan Dositheos'un davetiyle düzenlediği geziydi.
Bir grup akademisyen, gazeteci ve yazarın yaptığı bu ziyaret, muhafazakâr kesimin içine çekilmek istendiği tuzağa karşı fiilî bir
cevap niteliğindeydi.
Ergenekon planlarında iddia edildiği gibi dindar insanlar, bu ülkede yaşayan farklı inanç grupları için bir tehdit değil, aksine onların sorunlarını anlamaya ve çözmeye yardımcı olan insanlardı.
Bir manastır olarak da
hizmet veren Ruhban Okulu'nun içindeki kilisede papazlık yapan, eski
Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in Robert Kolej'den
sınıf arkadaşı Peder Theodor'dan ikonalar, kilise adabı, Hıristiyan din büyükleri hakkında kısa ama coşkulu bir sohbet dinledik. Aynı camilerde olduğu gibi Ortodoks kiliselerinde de kadın mahfili olduğunu ve 1955'e kadar ayinlerde kadınların buradan ibadete katıldığını öğrendik. Açık saçık kıyafetlerle kiliseye yapılan ziyaretlerden ne kadar rahatsız olduklarını duyduk.
Yıllardır uluslararası platformlarda konuşulan Ruhban Okulu'nun açılmasıyla ilgili görüşleri de birinci elden dinledik. Dikkat
çekici olan, bir süredir Ankara'da kulaktan kulağa fısıldanan, nihayet Ruhban Okulu'nun açılmasıyla ilgili bir formülün bulunduğuna dair iyimser havadan burada pek eser olmamasıydı. Aksine Sözcü Dositheos, herkesin hemfikir olmadığı bir formülle okulun açılmasının yarar getirmeyeceğini,
iktidar bunu yapsa da muhalefetin
Anayasa Mahkemesi'ne götürerek işi daha içinden çıkılmaz hale getireceğini söylüyordu. Dositheos'a göre, Anayasa'da değişiklik yapılmadan soruna kalıcı çözüm bulunması imkânsız. Bunun için yapılacak yeni anayasada, yükseköğrenimde özel dinî eğitime izin verilmesi gerekiyor.
Yarım yamalak bir formülle okulun açılması yerine birkaç sene daha beklemeye razılar. Neden yetimhane konusunda yaptıkları gibi Ruhban Okulu sorununu da
AİHM'ye götürmediklerini sorunca, özellikle
Tayyip Erdoğan,
Bülent Arınç ve Egemen Bağış'la yaptıkları görüşmelerden sonra Türkiye içinde bir çözüm konusunda umutlandıklarını söylüyorlar. Dositheos, eski
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, "Bana kalsa, Ruhban Okulu'nu yarın açarım." sözünü de hatırlattı. Siyasi irade eksikliğini ve demokrasimiz üzerindeki
vesayet sorununu gösteren ne acı bir tablo. Konuşup konuşup bir türlü çözemediğimiz sorunlar, ya kangren halini alıyor ya da AİHM üzerinden gelen zorlamayla çözüldüğünden vatandaş-devlet bağını örseliyor.?