Küresel zenginler listesinin ilk sıralarında yer alan ve dünyanın yakından tanıdığı
işadamı Sami
Ofer ismini,
Türkiye,
Galataport ihalesiyle duydu.
Karaköy İskelesi'nden Mimar
Sinan Üniversitesi'ne sahil boyunca uzanan
arazi üzerine yapılacak turistik tesislerin, yap-işlet-devret modeliyle 4,3 milyar dolar karşılığında 49 yıllığına kiralanmasını öngören proje.
Hani, Rahmi Koç'un "Ödeme şartlarını bilseydim, ben de şahsım adına ihaleye girerdim" diyerek hakkında şaibe istifhamları oluşturduğu; Ofer'in
Yahudi kimliği nedeniyle
AK Parti Hükümeti'ni de hayli sıkıntıya sokan proje.
Daha sonra iptal edilen ve akim kalan projenin detayı o zamanlar çok konuşuldu. Şimdi ilginç olan,
İsrail vatandaşı Sami Ofer'in tam da
İran ile ticari ilişkilerinin sorgulandığı bir dönemde Tel Aviv'deki evinde ölü bulunması. Ölüm sebebine ilişkin detaylı bilgi yok. İsrail basınında,
ölüm sebebi olarak 'bilinmeyen bir hastalık' gibi yuvarlak ifadeler yer alıyor. Dünya çapında bir işadamının, uluslararası ambargoları hiçe sayarak İran ile yaptığı ticaretin ortaya çıkmasının hemen ardından gerçekleşen böyle bir ölümün, ister istemez birçok soru işaretine yol açması
doğal. İsrail medyasının şimdiden sorgulamaya başladığı bu konuda farklı bir bilginin ortaya çıkıp çıkmayacağını göreceğiz. Zaten bu kısmı, işin polisiye ve daha çok istihbaratı ilgilendiren gizli yönü.
Konunun herkesin gözü önünde cereyan eden, uluslararası ilişkileri ve özellikle de
Ortadoğu'daki en büyük gerilimlerin adeta iki ucunu temsil eden İran ile İsrail'in kamuoyu önünde izledikleri siyasetin ikiyüzlülüğünü gösteren çok önemli bir tarafı daha var. Üstelik İsrail yönetimiyle her düzeyde ilişkileri olan Ofer Kardeşler'in İran'la yaptığı ticaret, durup dururken ortaya çıkmış değil. Görünüşte iki düşman
ülke olan İsrail'in hatırı sayılır zengini ile İran arasındaki bu ticarî ilişkiyi ortaya çıkaran,
Amerikan yönetimi tarafından Ofer Kardeşler Grubu'nun İran'la ticaret yaptığı gerekçesiyle
yaptırımlar listesine alınan 7 firmadan biri olduğunu duyurması.
2002'den beri İran ile ticaret yapan şirketin, en son İran'a 8,6 milyon dolarlık bir
tanker sattığı belirtiliyor. İran ile iş yaparak nükleer programına katkı sağladıkları gerekçesiyle yaptırım listesine alınan Ofer Kardeşler'in en az 13 gemisinin son 10 yılda İran limanlarında dolum yaptığı ifade ediliyor. Ofer Kardeşler, Raffles
Park adlı gemiyi Crystal Shipping adlı bir şirkete satmış; ardından da gemi yaptırım listesinde yer alan İran
İslam Cumhuriyeti
Gemicilik Hattı'na (IRISL) satılmıştı.
Olayın ortaya çıkmasının ardından Ofer Grubu topu İsrail yönetimine atarak, "İran'a asla gemi satmadık ve İsrail Devleti'nin yetkili idareleri açıklamamızı doğrulayacaktır" dese de bu açıklama hiçbir İsrailli yetkili tarafından doğrulanmadı. İsrail Başbakanı Netanyahu'nun ofisi ise Ofer Kardeşler'in, "gemilerin İran limanlarına İsrail güvenlik güçlerinin yetkisiyle demirlediği" iddialarının doğru olmadığını savundu. Mevzuyla ilgili
soruşturma devam ediyor.
Ancak İsrail'in İran'la ticarî ilişkisi, Ofer'le sınırlı değil.
Haaretz'in haberine göre en az 200 İsrail şirketi, tamamen İsrail Hükümeti'nin bilgisi dahilinde İran'ın can damarı olan enerji sektöründe oldukça aktif. Üstelik bu ilişki, 2008'de İsrail Meclisi'nin kabul ettiği ve İsrailli şirketlere, İran'la ticarî faaliyetleri olan uluslararası firmalarla 10 milyon doların üstünde iş yapmasını men eden yasaya rağmen sürüyor. Örneğin, İsrail
Elektrik Şirketi ve İsrail Havacılık Otoritesi'nin, İran'da ciddi faaliyetleri olan
Alman ve
Danimarka firmalarından milyonlarca dolarlık mal satın aldığı biliniyor. Yine İsrail
Savunma Bakanlığı 'düşman ülke' diye tanımlanan İran'a askerî malzeme satışını yasaklamış olsa da 1990'larda gizlice İran'a askerî malzeme satıldığını yazıyor İsrail basını.
Aslında Haaretz yazarı Yossi Melman, konuyu tam da can damarından yakalamış. "İsrail, iş İran'ın nükleer meselelerine gelince ikiyüzlü oluyor" diyen Melman'a göre, Ofer Kardeşler'in İran ile ticaret yapması, İsrail'in baskısıyla alınan BM
Güvenlik Konseyi'nin İran'a yönelik
yaptırımlarının bizzat İsrail eliyle delinmesi anlamına geliyor.
Aslında bu tablo, İsrail için tuhaf olduğu kadar İran için de ilginç. Türk firmaları TAV ve Turkcell'in başına gelenlerden bildiğimiz kadarıyla İran'da ekonomi devletin kontrolünde. Dolayısıyla rejimden habersiz olarak İsrail firmalarıyla iş yapılması neredeyse imkânsız. Bu durumda, 'haritadan silinmesi gereken
küçük şeytan' sloganıyla Ortadoğu sokağını etkileyen İran'ın, düşmanla yaptığı bu ticaretin anlamı ne? Perde arkasında bilmediğimiz başka ilişkiler de var mı? İran'ın bile Ofer'le iş yaptığı ortamda, Türkiye'nin İsrail'le ilişkilerinin artı ve eksileri neler?