Bir konferans için İstanbul'a gelen
Mısırlı akademisyenle bir süre önce
Ortadoğu'daki sorunları ve
Türkiye'nin rolünü konuşuyorduk.
Türkiye'nin ekonomi ve
demokrasi alanında aldığı mesafenin kendilerini büyülediğini heyecanla anlatıyordu. 'Keşke biz de yapabilsek' diye iç geçirirken, Türkiye'de yaşananların insanları ne kadar etkilediğini anlatmak için yaşadığı bir vakayı aktardı. Yol hazırlığı yaparken Kahire'de üniversitede okuyan yakınına İstanbul'dan ne istediğini sormuştu. Beklentisi, o yaştaki birinin
parfüm,
elbise gibi bir şey isteyeceğiydi. Ama
sipariş çok farklıydı. Çünkü Mısırlı
genç, parfüm veya elbise değil,
AK Parti flaması istiyordu.
Tunus'ta başlayıp hızla Ortadoğu'yu saran değişim dalgasında Türkiye'nin etkisine dikkat çeken AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli'nin sözlerini okurken, Mısırlı akademisyenin anlattıklarını hatırladım. Gedikli, Türkiye'nin ekonomide, demokraside ve
insan haklarında ortaya koyduğu performansın Tunus ve Mısır gibi ülkelerdeki vatandaşları etkilediği görüşünde.
Gedikli şöyle diyor: "Tunus'taki
üniversite mezunu seyyar satıcı Muhammed Buazizi'nin çığlığını bütün dünya duydu. Bu aslında bir dönemin de başlangıcı. Bu artık insanların
refah talep etmeye başladığını gösteriyor. İnsanlar artık refahın tabana yayılmasını istiyor. Bütün ülkelerde bu böyle olacak. Bu konuda da Türkiye aslında bir
model teşkil ediyor. Türkiye'nin 8 yılda gelmiş olduğu nokta, aslında bu ülkeleri, bu ülkelerin vatandaşlarını da bir anlamda etkiliyor. Çünkü
ekonomik olarak ortaya konan performans, Türkiye'de demokraside ve insan haklarında gelinmiş olunan nokta bir model oluşturuyor."
Belki Mısırlı bir gencin AK Parti bayrağını istemesi tekil bir olay; AK Partili Gedikli'nin bu görüşü de sübjektif bir değerlendirme olarak görülebilirdi. Ancak Türkiye'nin Ortadoğu'da
egemen olumsuz siyasi iklim üzerindeki etkisini gösteren işaretler bunlarla sınırlı değil. Maryland
Üniversitesi ile Zogby International adlı anket şirketinin 2010'da Arap sokağında yaptığı araştırmanın sonuçları da bu değerlendirmeleri doğrular nitelikte.
Ürdün, Mısır, Fas,
Cezayir ve Suudi
Arabistan gibi ülkelerde yapılan ankete göre, Arapların en çok hayranlık duyduğu lider Recep
Tayyip Erdoğan.
22 yıldır sürgünde yaşayan Tunus'taki En Nahda Hareketi'nin lideri
Raşid Gannuşi, Sefer Turan'a verdiği röportajda açıkça Türkiye'yi model aldıklarını söyledi. Türkiye örneğinin Tunusluların dikkatini çektiğini söyleyen Gannuşi şöyle diyor: "Türkiye örneği, tüm
Arap dünyası tarafından örnek alınıyor. Hiçbir şekilde partiler yasaklanmamıştır. Kalkınmaya önem verdi. Orduyu olması gereken yere getirdi. Türkiye'nin bizim nezdimizde büyük bir değeri vardır. Osmanlı'nın bizim için değeri çok büyüktür. Türkiye olmasaydı ben belki şimdi Hıristiyan olmuştum. Bu yüzden bizim için Allah'tan sonra Türkiye geliyor."
Daha önce Fas'ta kurulan bir siyasi parti, isim olarak Adalet ve Kalkınma ismini
tercih etti. Bizim de konuşmacı olarak katıldığımız Washington'daki bir toplantıda Mısır, Cezayir ve Fas'taki siyasi parti liderlerinin Türkiye tecrübesini bütün nüanslarıyla ne kadar dikkatle izlediğine bizzat şahit olmuştum. Kimin
cumhurbaşkanı olacağı konusunda 2007'de yaşanan büyük krizin ardından Meclis'te
Abdullah Gül için
oylama yapılırken, Kudüs'te idim. Sokaklardaki
Filistinliler, hangi turda kaç oy kullanıldığını dahi biliyordu. Birçok Ortadoğu ülkesindeki farklı siyasi akımlara mensup isimlerin Ankara'ya gelerek AK Parti'nin teşkilatlanma sistemi, programı ve icraatları hakkında incelemeler yaptığı da biliniyor.
Türkiye'nin bu kadar dikkat çekmesinde, bir yandan demokrasi, insan hakları ve ekonomi alanında önemli sıçramalar yaparken, Filistin,
Irak,
Lübnan gibi Arapların bir numaralı gündemlerinde bile Arap yönetimlerinden daha fazla sesinin çıkmasının da payı olduğuna kuşku yok. Bu özellikleriyle Türkiye'nin Arap yönetimleri nezdinde alttan alta ciddi bir rahatsızlık doğurduğu da gizlenmiyordu. Bugün karşı karşıya olduğumuz tablo, Arap yönetimlerinin rahatsızlıklarında fazla haksız olmadıklarını gösteriyor.
Bütün bunlar doğru. Ama bütün Arap dostlara hatırlattığım bir noktayı unutmamalı. O da AK Parti'nin bir sebep değil, toplumsal değişimin hazırladığı bir sonuç olduğu. Yani Türkiye'yi bugüne taşıyan bütün çabaları, sosyo-ekonomik gelişimi ve
sivil toplumun rolünü kenara bırakarak, bir parti kurup veya bir devrim yapıp aynı sonuçların elde edileceğini sanmak çok büyük hata olur...