Washington- Artık uluslararası ilişkilerde kafa konforu arayanlar için büyük geçmiş olsun.
Soğuk
Savaş'ın yıllarca değişmeyen parametreleri out olmuştu; şimdi
Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan anlayışlar da hızla geride kalıyor. Şimdi günlük hava durumunu takip eder gibi ilişkileri izlemek ve buna göre tavır belirlemek şart. Tabii bunu yapabilene aşk olsun!
Bunun tek örneği, dün canciğer olduğumuz
Suriye ile bugün savaşın eşiğine gelmemiz değil. Bir sene önce Washington'a gittiğimde, Türk-
Amerikan ilişkileri için 'felaket' deniyordu. O havayı yansıtan 16
Kasım 2010 tarihli yazının başlığı şöyleydi: "ABD ile ilişkileri düzeltecek 6
öneri". Ama bugün Washington'da herkes ilişkilerin
altın çağından söz ediyor.
Peki ne oldu da bu kadar kısa sürede her şey 180 derece değişti? Beyaz Saray'da hâlâ aynı Obama var.
Türkiye'de de aynı
AK Parti iktidarda. Nasıl oluyor da bir sene önce Washington'da
koro halinde Türkiye'yi kimin kaybettiğinden, eksen kaymasından söz edilirken, şimdi ilişkilerin altın çağı konuşuluyor? Hava bu kadar hızlı değişiyorsa, seneye her şeyin tersyüz olmayacağının garantisi ne? Diyelim,
Kongre 'soykırımı' olduğunu kabul ederse, tekrar karanlık çağa mı döneceğiz? İlişkiler nasıl böyle değişti ve bu ani gel-gitleri önlemenin bir yolu yok mu?
Türk ve akraba toplulukların Amerika genelinde iş hayatı, kültür, eğitim,
diyalog gibi alanlarda aktif 220
sivil örgütünü temsil eden Türki
Amerikan Birliği'nin (Turkic American Alliance/TAA) görkemli ikinci genel kurulunda düzenlenen dış
politika panelinde bu sorulara
cevap aradık. Toplantı, kısa sürede bu sorulara cevap bulmak için mükemmel bir fırsattı. Zira herkes oradaydı. TUSKON'la ortaklaşa düzenlenen zirveye
katılım o kadar güçlüydü ki uzun zamandır Washington'da yaşayan bir Türk gazeteci 'tarihî' diyordu. Amerikalı misafirler ise 8
senatör ve 59
Temsilciler Meclisi üyesinin katıldığı zirveyi bu
ülkede uzun zamandır çok iyi organize olmuş
Yahudi,
Ermeni ve Rum lobilerinin etkinlikleriyle karşılaştırıyordu.
Maliye Bakanı
Mehmet Şimşek ve 8 milletvekilimiz de bu münasebetle Washington'daydı. Bizim panelde eski bir Kongre üyesi, ünlü araştırma şirketi Zogby'nin kurucusu ve Türkiye uzmanı Jashua Walker'la beraberdik. Mehmet Şimşek,
Kemal Derviş, Robert Wexler ve birçok önemli isim de panelistler arasındaydı.
Kanaatimce, ilişkilerin bir sene önce çok kötü olmasının iki bilinen nedeni vardı: Biri, Türkiye'nin
Güvenlik Konseyi'nde İran'a
yaptırım kararına hayır demesiydi. Diğeri, Mavi
Marmara krizinin yol açtığı etkiydi. Türkiye'nin siyasi istikrarı, Batı'daki çöküntüye rağmen ekonomide gösterdiği başarı, Erdoğan ile Obama arasındaki
kimya uyuşması gibi faktörlerin geçen sene de mevcut olduğunu hatırlarsak bir önceki yıldan bugüne ilişkileri değiştiren iki gelişme kalıyordu: Birincisi, Türkiye'nin NATO
radar sistemini kabul etmesi. İkincisi, Arap Baharı'nın Türkiye'yi Amerika gözünde çok değerli bir
oyuncu konumuna yükseltmesi ve bu konuda iki başkentin büyük oranda paralel bir
siyaset izlemesi.
Washington'daki aktörlerle konuşmadan bu iki konunun Türkiye'ye bakışı nasıl değiştirdiğini anlatmak zor. Üstelik, ABD ile iyi ilişkilerin en önemli şartı kabul edilen Türkiye-
İsrail ilişkilerindeki kırılmaya rağmen yaşanan bir altın çağ bu. İnanılmaz biçimde herkes Türkiye'yi övüyor. Batı'dan hep
eleştiri duymaya alışmış bizim gibiler için çok yeni ve şaşırtıcı bir durum bu. Her düzeyde çok yoğun temas söz konusu.
Abdullah Gül ve Erdoğan; Obama'nın en çok görüştüğü/konuştuğu liderler listesinin başında. İki ülke arasındaki iletişimin ne kadar arttığını tecrübeli bir Türk diplomatın şu sözleri çok iyi özetliyor: "Eskiden iki ülke dışişleri
bakanlıkları müsteşar düzeyinde yılda bir kez görüşürdü ve tüm bakanlık bu görüşme için uzun uzun hazırlanırdı. Şimdi bazen günde birkaç kez görüşüldüğü oluyor."
Bu sıralar biraz sendeliyor olsa da hâlâ süper güç konumundaki ABD ile yakınlığın avantajları olduğu gibi, "Kim kimi yönlendiriyor? Türkiye yakınlığın karşılığını alıyor mu? Sonuçta kim kazanacak? Karşı cephenin düşmanlığı ne olacak?" türü soruları da akla getiriyor. Bu çerçevede, dünyanın yeni bir eksenleşmeye doğru gittiğini ve Türkiye'nin 'her tarafla ilişki kurabilen ülke' sıfatıyla elde ettiği rahatlığı sürdürmekte zorlanacağını da not etmeli.
Bütün bunları tartışabiliriz ama ilişkileri kısa süreli dip ve zirvelerden kurtarıp istikrara kavuşturacak en önemli yol, lobiler ve
savunma kurumları düzeyinde yönetimler arası süren ilişkiyi tabana, halklara yaymak. Çok cılız
ekonomik ilişkiyi güçlendirmek. Washington'da kalmayıp her biri devlet çapındaki eyaletlere açılmak. Kalıcı ve güçlü ilişkilerin başka yolu yok. Bunu önceden görüp harekete geçen Türki Amerikan Birliği'ni (TAA)
tebrik etmeli. Nitekim Washington Büyükelçimiz
Namık Tan'ın da TAA için verdiği resepsiyonda 'en doğru yöntem, en doğru
hedef' vurgusuyla bunu yapması anlamlıydı.