CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun referandumun hemen ardından
tercihinden dolayı halkı suçlamak yerine
Brüksel'e gitmesi pozitif bir karar.
Gerçi AB yetkililerini
AK Parti'den aldıkları rüşvet yüzünden anayasa paketine
destek vermekle suçlayan, hatta meydanlarda AB'yi yuhlatan da kendisi idi.
Ama her şeye rağmen 2005'e kadar AB sürecine katkı yapan sosyal demokrat bir partinin lideri olarak Kılıçdaroğlu'nun Brüksel ziyareti önemli. İçerdeki kutuplaşma dolayısıyla hemen kulakardı edeceği eleştirileri,
Avrupalılardan, kendi siyasi çizgisindeki isimlerden bizzat duyması belki işe yarayabilir.
Uzun zamandır, AB'nin ve Avrupalı sosyal demokratların CHP'ye tavsiyesi, AK Parti ile reformları tıkama konusunda değil,
demokrasi konusunda yarışmasıydı. Bunu yapmadığı için de CHP, üyesi olduğu Sosyalist Entenasyonel'den atılma dahil Avrupa'da hep olumsuz şekilde gündemdeydi.
Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkanı Martin Schulz'un Kılıçdaroğlu ile görüşme sonrası söylediği "Aramızda kendiliğinden karşılıklı sempati ve anlayış oluştu" sözleri, her şeye rağmen Kılıçdaroğlu sayesinde CHP'ye yeni bir
kredi açıldığının göstergesi. CHP'nin Brüksel'de reformlara verilen her desteği AK Particilik olarak yorumladığını biliyor olmalı ki, Schulz CHP liderine moral vermeyi
ihmal etmemiş: "Türkiye'deki mevcut hükümete tam saygı göstermekle birlikte bizce en iyi çözüm CHP'nin çoğunlukta olması. Erdoğan'a saygım var ama Kılıçdaroğlu'na, 'Türkiye'nin CHP'li bir baş
bakanla AB üyesi olmasını tercih edeceğimi' söyledim."
Gerçekten de Avrupa'da bugün Türkiye'ye sıcak bakan Sosyal Demokrat,
Yeşil ve Liberal grupların ideolojik açıdan CHP ile daha iyi anlaşması beklenir. Halbuki CHP'nin tutucu siyaseti nedeniyle AK Parti bu grupların Türkiye'de konuşabildikleri tek muhatap haline gelmiş durumda. Esasında bu,
demokratikleşme süreci için de AK Parti için de kötü. Çünkü ne kadar güçlü olursa olsun AB sürecini AK Parti'nin tek başına üstlenmesi zor. Bütün reform yükünün AK Parti'nin sırtında olması, atılan bazı adımlarda vatan haini suçlamasını kolaylaştırdığı gibi, AK Parti karşıtlarını AB karşıtı haline dönüştürme gibi bir etki de yapıyor. Dolayısıyla CHP'nin sürece destek vermeye başlamasını AK Parti memnuniyetle karşılayacaktır.
Başmüzakereci Egemen Bağış'ın eski CHP lideri Deniz Baykal'ın geçen yıl Brüksel'e yaptığı ziyareti, süreçteki olumlu gelişmeler arasında saydığını kaç kere kulaklarımla duydum. Bu ziyaretin de listeye ekleneceğine kuşku yok.
Kılıçdaroğlu'nun, 19 Eylül'de Almanya'ya gidecek olması da olumlu. Orada duyacakları, Brüksel'den farklı olmayacak. AB Genişleme Komiseri Füle, Kılıçdaroğlu'na "CHP'nin neden anayasa paketine alternatif metin hazırlamadığını' sordu. Avrupa'ya gidip gelmek güzel, ama Türkiye'de ve dünyada CHP için daha etkin bir yol var. O da temel sorunlarla ilgili düşüncelerini ortaya koymak. Tabii arkasında durmak şartıyla. Aslında bu tutarlılık olsa, CHP'de malzeme yok değil. Örneğin, 10 yıllık Parti Meclisi üyesi
Mesut Değer'in "
Kürt Sorunu mu?" başlığıyla yayımladığı
Kürt raporu buna iyi bir örnek.
Bölgeyi tanıyan bir isim olan Mesut Değer, sağ olsun, '
yandaş, candaş' tuzağına düşmeden kitabını bize de göndermiş. Son dönemde gördüğüm, ne dediği anlaşılan, eveleyip gevelemeden somut önerilerini cesurca sıralayan en iyi çalışma. Onlarca somut tekliften çarpıcı bazı başlıkları paylaşayım: Üniter yapıyı bozacak adımlardan uzak durulsun, ama Türklüğü vatandaşlık olarak tanımlayan
Anayasa'nın 7. maddesi değişsin. Koruculuk kaldırılsın. Anadille ilgili tüm yasaklar kaldırılsın. Resmî dil ve eğitim dili
Türkçe kalsın, ama okullara seçmeli
Kürtçe dersi konsun. Yükseköğrenimde Kürtçe,
Arapça,
Farsça dillerinde de eğitim verilebilsin. Değiştirilen yerleşke isimleri iade edilsin. Çatışmaları durdurmak ve PKK'nın
silah bırakmasını sağlamak için
genel af ilan edilsin. Her yıl teröre yapılan 12 milyar dolarlık harcama pozitif ayrımcılık sağlanarak bölgenin kalkınmasına ayrılsın. İşsizlere 500 TL aylık verilsin.
Kuzey Irak Kürt yönetimiyle ilişkiler geliştirilip, sınırda serbest ticaret bölgeleri kurulsun...
Önerilere katılalım veya katılmayalım, çok önemli değil. Önemli olan, her şeye hayır demek yerine çözüm önerileri getirilmesi. Türkiye'nin ihtiyacı, böyle reformcu bir CHP değil mi?