Üstelik
bilim adamı ve yılların profesörü
rektörler, ortaya attıkları savunmalarla kendilerini gülünç duruma düşürüyorlar.
Yıllarca okumuş ilim yapmış insanların
halk nazarında bu denli itibar kaybetmesi açıkçası üzüntü verici bir durum.
Koskoca rektörlerin bu telaşı niye ?
Yoksa bir şeyleri kaybetmekten mi korkuyorlar ?
Bilim adamı ne kaybedebilir ki ?
Hayatını bilime, ilime, öğrenci yetiştirmeye adamış insanın ne korkusu olabilir ki ?
Yoksa başörtüsü onların başka ayıplarını örtüyor da, onun için mi yasağın kalkmasını istemiyorlar ?
Yoksa ellerinde tuttukları bir koz var onu da kaybedince her şeyleri ortaya mı çıkacak ?
Rektörler niçin başörtüsüne bu kadar sarılıyor ?
Bakın madalyonun diğer tarafında neler var.
Türkiye’de bir rektörler
iktidarı olduğunu herkes biliyor. Direkt Cumhurbaşkanına bağlılar. Dolayısıyla iktidarlarının sürebilmesi için Cumhurbaşkanının kimliği çok önemli. Zamanında
Abdullah Gül’e de itirazları bundandı.
Çankaya’yı kaybettiler.
Şimdi üniversiteye kendileri gibi düşünmeyen, kendileri gibi giyinmeyen, kendileri gibi olmayanı sokmak istemiyorlar. Prof. Celal
Şengör “üniversiteleri kapatırız” diyerek toplumu tehdit bile etti.
Bir diğeri “başörtülülerin notunu kırarız” dedi.
Bu nasıl bir korku ki topluma meydan okutuyor ?
Gerçekten rejimin değişeceğinden mi korkuyorlar ?
Gerçekten laikliğin elden gideceğinden mi korkuyorlar ?
Gerçekten cumhuriyetle ilgili kaygıları mı var ?
Gerçekten birilerinin gelip zorla başlarını örteceğinden mi korkuyorlar ?
Yoksa gerçekten başörtülü öğrencilerin
kopya çekeceğinden mi korkuyorlar ?
…
Bütün bu soruların cevabı koskoca HAYIR !
Rektörler sadece ve sadece yıllardır kurdukları çarka çomak sokulacağından, üniversitelerdeki statükonun sona ereceğinden, ektiklerini biçeceklerinden,
hesap vereceklerinden korkuyorlar.
Niçin mi ?
Adı suça, yolsuzluğa veya yargının alanına giren herhangi bir konuya karışan rektörün yargılanması için YÖK’ün izin vermesi gerekiyor. YÖK de bugüne kadar rektörlerin yargılanmasına müsaade etmedi. Hatta
Erdoğan Teziç, Van Rektörü
Yücel Aşkın çete kurup yolsuzluktan tutuklandığında; “gerekli belgeleri bize verin biz halledelim” demiş tutuklama kararına sert tepki göstermişti.
Şimdi YÖK’ün bu kalkanı kalktı. Çankaya düşünce rektörlerin yargı dokunulmazlığı da düştü.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bilimi değil ideolojileri ön plana çıkaran mevcut rektörler ve onlar gibilerle çalışmak istemeyeceğini çok iyi biliyorlar. Onun için gün sayıyorlar. Tezkeresi gelen gidiyor.
Kolay değil yıllardır süregelen
sistem değişiyor.
Sistem değişince iktidar bitiyor. İktidar bitince hesap görülmeye başlanıyor.
İşte can alıcı soru. Ne var bu hesapta ?
Cevap : Üniversitelerdeki yolsuzluklar.
Ne tuhaftır ki çoğunda rektörlerin ismi geçiyor.
Türkiye’de 82
devlet üniversitesi var. Bu 82 üniversiteden kaçının rektörü, dosyaları hazır olmasına rağmen YÖK izin vermediği için yargılanamıyor biliyor musunuz ?
Kamu İhale Kurumunun raporlarına göre tam 47’si.
47 rektör bir şekilde üniversitelerindeki yolsuzluklara karışmış durumda.
TBMM Üniversitelerdeki
Yolsuzlukları İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Gül;
“Üniversitelerde trilyonlarca liralık yolsuzluk tespit ettik” diye açıklama yapmıştı.
Üniversitelerdeki yolsuzluklara hayatını adamış olan Prof. Dr. Celal Erçıkan, Cumhurbaşkanı Sezer’e 2 bin sayfaya yakın yolsuzluk belgesi gönderdi. Bunlar, devletin resmi kurumları tarafından tespit edilen yolsuzluk belgeleriydi. Ancak Sezer’den bir satır
cevap alamadı.
Üniversitelerdeki temsil oranları ortalama yüzde 25 olan rektörler güya cumhuriyeti savunuyor, laikliği savunuyor, rejimi savunuyor,
Atatürk ilkelerini savunuyor.
Şu bir gerçek ki onlar ne üniversitedeki
öğretim üyelerini, ne de öğrencileri temsil ediyor.
100-150 tane
yasakçı öğretim üyesine karşı 2500 akademisyen özgürlükleri savunan bildiriye
imza attı.
O halde sonuç şu : Boğazına kadar yolsuzluğa batmış yasakçı rektörler çıkardıkları gürültüyle yolsuzluklarını örtmek için Türkiye’nin hassas noktalarını provoke ediyor.