Artık süre azalıyor. Askeri savcılık şu millete komplo belgesindeki imzayla ilgili kriminal incelemeyi tamamlasa fena olmayacak. Aslında anlaşıldığı kadarıyla işlem tamam da, bunun kamuoyuna nasıl açıklanacağının sancısı var. Fakat bu süre içinde güzide basınımızın bir kesiminin gösterdiği demokrat ve kişi haklarına saygılı, nezaketli tavrı ayakta alkışlamamak elde değil. Özellikle Doğan Medyası imza meselesine girmemek için elli parende atıyor bugünlerde. Ertuğrul Özkök son günlerde içinden hiç Ergenekon yazmak gelmediğini söylüyor. Havadan sudan bahsediyor. Hürriyet’teki yeni görev değişimi sonrası oluşan künyeyi köşe yazısı yapıyor. Radikal Cumhurbaşkanı Gül’ün skandal belgeyle ilgili sözlerinin ‘hukuk işliyor, gündeme dönelim’ bölümünü ilk sayfanın ortasına basıyor. Belgenin altındaki imzanın Albay Dursun Çiçek’e ait olduğunu kuvvetlendiren deliller ortaya çıkmaya başladıkça Doğan medyası balkabağına dönüşüyor. Ne manşette, ne içerde çıt yok. Hürriyet’in köşe yazarları moda dergisine soyunan Ayşe Arman’ın cesaretine övgüler yağdırıyor. Üçü beşi birden Ayşe Arman’ı yazıyor. Manşetler devlet yurdundan bir öğretmen aracılığıyla çıkarılıp 3 gün zorla alıkonulan kıza ayrılıyor. Evet bu olay tam bir rezalettir ve üstüne gidilmesi gerekir. Amaa… Ayşe Arman’ın soyunması ve genç kızın alıkonulmasına bu kadar ilgili olan Doğan Medyası iş eylem planına gelince hukuk işliyor muhabbetiyle yargıya saygılı tavır alıyor. Hüseyin Üzmez adındaki hasta ruhun küçük çocuğa yaptıklarını kampanyaya dönüştüren Doğan Medyası, Albay Dursun Çiçek’in milletin namusuna kastettiği eylem planıyla ilgili hak hukuk demokrasi falan filan diye kıvırıyor. Siz tecavüz haberlerine meraklısınızdır. Konu millete tecavüz olunca niye sus pus oldunuz ? İran’daki seçim sonrası yaşanan özgürlükçülerin isyanı her gün manşette. Millete ve demokrasiye pusu kuran eylem planından başka her şeyi gören bir kısım medyamız iş oraya gelince nutku tutuluyor. Araştırmaların ucu gözüktükçe kaçınılmaz sona doğru gidildiğini anlayan Doğancılar hala olayı nasıl görmezden geliriz diye debelenip duruyor. İmzanın albaya ait olmadığını ‘yüzde 99 sahte’ diye kampanyaya dönüştürmek isteyen Haberturk, Akşam gibi kulağı çekilen birkaç gazete ise arada kalmış beynamaz gibi sersemlik yaşıyor. İştahınızın kaçtığının farkındayım ama teknoloji o kadar gelişti ki. Bakın mesela; Bir insan elli farklı yere elli farklı çeşit imza atsa bunların hepsinin aynı elden çıkıp çıkmadığı tespit edilebiliyor. Bir imzanın gerçeği sadece orijinalinden tespit edilir diye bir şey yok. Mesela elli kere fotokopiyle çoğaltılmış bir belgenin, fotokopi makinelerinin çoğaltılan her kağıdın üzerine bıraktığı ışık kodundan hangi makineden çoğaltıldığı tespit edilebiliyor. Hadi elimizde gerçek imza yok diyelim. Yine elli kere fotokopi çekilmiş bir kağıttaki imzanın hangi elden çıktığı eldeki verilerle karşılaştırılıp gerçek ortaya çıkarılabiliyor. Aslında askeri savcılık bu incelemeyi uzattıkça bu işin sahte olduğunu savunma görevi verilen medyamıza ecel terleri döktürüyor. İran seçimleri bitti. Sokak olaylarını yazıp çizdiniz. İzmir’deki sözde Cumhuriyet mitingi elde patladı. Bu da fos çıktı. Ayşe Arman soyundu. O da kurtaramadı sizi. Hürriyet’in yeni kadrosu göreve başladı. Herhalde Özkök yarın da DYH’deki çaycı çorbacıları yazmayacaktır. Hadi o zaman imza işine girmiyorsunuz. Cumhurbaşkanının dediği gibi ‘gündeme’ dönelim. Yüreğiniz yetiyorsa şu CHP’ye bir çağrı yapın memleketin önünü açmak için Anayasa değişikliğine taş koymasın. Uzlaşmaya varsın da memleket için hayırlı bir adım atsın. Üç gün manşetinizi ‘Venedik Kriterlerine uygun Anayasa istiyoruz’ diye atın. İnanın bu imza işini görmezden gelmenizin milli irade adına telafisini yapmış olursunuz. Millet de size dua eder. Yoksa Marilyn Monroe mezardan çıkıp soyunsa sizi kurtaramayacak haberiniz olsun. Ey kulağı çekilmiş medya; İştahınız kaçtı farkındayım ama belgedeki imza gerçek.