Trump dönemi, ABD-Rusya ilişkilerinde küresel ekonomi ve güvenlik açısından kritik önem taşıyor

Arif Asalıoğlu

Arif Asalıoğlu

11 Kas 2024 00:15
  • ABD’deki başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi aday Donald Trump zaferini ilan etti. Yeni dönemde, Moskova ile Washington arasındaki ilişkilerin geleceği ve Trump’ın Ukrayna-Rusya krizi için öne sürdüğü planın uygulanabilirliği en çok merak edilen konulardan. Kremlin’den gelen ilk açıklamalarda, temkinli yaklaşım sözkonusu: ‘Putin’in Trump’ı telefon açarak tebrik etme planı olmadığı’; ‘ABD’nin Rusya’yı “dostane olmayan bir ülke” olarak tanımladığı’; ‘politikanın değişip değişmeyeceğini görmek için Trump’ın göreve başlayacağı Ocak ayının bekleneceği’; ‘Amerikan siyasi elitinin, parti fark etmeksizin, “Rusya karşıtı” tutumunu koruduğu’ gibi vurgular yapıldı.

    Kremlin sözcüsü Dimitri Peskov, ABD’nin Rusya’ya yönelik açıklamalarını dikkatle izlediklerini ifade ederek, iki ülke arasındaki ilişkilerin tarihin en düşük seviyesinde ve daha da kötüye gitmesinin neredeyse imkânsız olduğunu vurguladı. Ayrıca Peskov, Moskova tarafından Trump’ın kurmaylarının, Rusya ile Ukrayna arasındaki çatışmayı sona erdirmek amacıyla hazırladıkları barış planını da dikkatle takip ettiklerini söyledi.

    Trump’ın planında Avrupalı müttefiklere önemli görev!

    Bu plandan sızan bazı bilgilere göre, ABD’nin barış sürecinde doğrudan bir güvenlik gücü olarak yer almayacağı, buna mukabil Trump’ın Avrupalı müttefiklerden bu görevi üstlenmelerini beklediği ifade ediliyor. Bu planın hayata geçmesi halinde, Ukrayna’ya sağlanan destek azalmayacak ancak ABD doğrudan çatışmanın içinde yer almayacak. Trump’ın bu adımla, çatışmayı Avrupa ülkelerinin sorumluluğuna devretme ve ABD’nin mali yükünü hafifletme amacında olduğu görülüyor. Bu yaklaşım, ABD’nin Ukrayna’ya olan desteğini dolaylı yoldan devam ettirmeyi içerirken, Avrupa’yı da barışı koruma sorumluluğuna daha çok dahil edecek.

    Planın bir parçası da askerden arındırılmış bir bölge kurulması ve Ukrayna’nın NATO üyeliğinden en az 20 yıl feragat etmesi gibi koşulların kabulü. Buna göre, mevcut cephe hattı boyunca oluşturulacak askerden arındırılmış bir bölge, Ukrayna ve Rus ordularının arasında  tampon olacak. Ancak bu bölgenin güvenliğinin kim tarafından sağlanacağı belirtilmiyor. Trump’ın danışmanlarından bazıları, bölgeyi korumak için Amerikan veya Birleşmiş Milletler askerlerinin kullanılmasını reddetti. Trump’ın ekibinin, çatışmayı dondurma ve taraflar arasında kalıcı bir barış oluşturma çabası, Kuzey Kore ve Güney Kore arasındaki askerden arındırılmış bölge ya da Kıbrıs’taki “yeşil hat” gibi örneklere dayandırılıyor. 

    Ancak Moskova, çatışmaların yaşandığı bölgelerde gri alan oluşturma planına karşı çıkarak çatışmanın donmuş bir statüye geçmesini kabul etmeyeceğini belirtti. Putin’in talepleri arasında, Ukrayna’nın bağlantısız bir statüye sahip olması, ordusunun belirli bölgelerden çekilmesi ve bu bölgelerin Rusya’ya ait olarak tanınması bulunuyor. Buna ilaveten Putin, askerden arındırılmış bölgenin Rusya topraklarından yeterince uzak ve güvenlik garantilerini içermesi gerektiğini vurguladı. Ayrıca Zelensky’de toprak tavizlerini defalarca reddetti ve NATO’ya katılım isteğini sürdürdü.

    Trump’ın dış politika ekibinde farklı görüşler olduğu bir gerçek. Eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo gibi bazı isimler, Rusya’nın büyük bir zafer kazanmış gibi görünmemesi gerektiğini vurgularken; Richard Grenell gibi isimlerin ise Ukrayna’nın Rusya’ya yönelik daha fazla taviz vermesi gerektiğini savunuyorlar. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Matthew Miller, yaz döneminde ABD’nin bu süreçte Ukrayna’ya belirli bir zaman çizelgesi dayatmayacağını ve kararın tamamen Zelensky’e ait olduğunu vurgulamıştı. 

    Zelensky’den Trump’a uyarı: “Ukrayna Kaybeder”

    Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelensky, ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın Ukrayna’daki çatışmayı “24 saat içinde çözme” önerisine temkinli yaklaşıyor ve çatışmanın hızlı bir şekilde çözülmesinin Ukrayna için büyük kayıplara yol açacağını söylüyor. Zelensky, Trump’ın çözüm önerisini hızlı ve kapsamlı bir diyalog için önemli bir adım olarak görmekle birlikte, Ukrayna için uzun vadeli ve sürdürülebilir bir çözüm arayışında olduklarını vurguluyor.

    Siyaset bilimci Francis Fukuyama, konuyla alakalı yayınladığı bir makalesinde, Trump’ın başkanlık görevine dönmesinin Amerika’nın dış politikası ve küresel düzenin işleyişi üzerinde geniş kapsamlı değişikliklere yol açacağını ve bu değişikliklerin en büyük etkisini ise Ukrayna’nın hissedeceğini yazıyor. Fukuyama, “Ukrayna, şüphesiz en büyük kaybeden ülke. Rusya ile askeri mücadelesi ABD seçimlerinden önce bile zayıflamıştı. Şimdi ise Trump, Ukrayna’yı Rusya’nın şartlarını kabul etmeye zorlayabilir ve silah tedarikini kesebilir,” ifadelerini kullanıyor. Trump’ın, Ukrayna üzerindeki baskıyı arttırarak barış müzakerelerinde Rusya’nın taleplerine uygun bir çözüm arayışına girebileceğini dile getiren siyaset bilimci, bu durumun Ukrayna’nın bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü için tehlike oluşturacağını ifade ediyor.

    Zayıfta olsa sözlü mesajlaşma var!

    Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Valday Kulübü toplantısında ABD’nin son seçimlerinde zafer kazanan Donald Trump’ı sözlü olarak kutladı ve olası bir görüşmeye açık olduğunu vurguladı. Bu diyaloğu başlatma girişiminde bulunmaktan çekinmediğini de dile getiren Putin, Trump’ın başkanlık görevine dönüşünün ABD-Rusya ilişkileri üzerinde olumlu bir etki yaratabileceğine inandığını belirtti. Özellikle Trump’ın Ukrayna’daki çatışmayı sona erdirme ve Moskova ile ilişkileri geliştirme yönündeki açıklamalarını “dikkate değer” olarak nitelendirdi. 

    Trump ise Putin ile bir görüşme ihtimalini göz ardı etmediğini belirtti. NBC News’e verdiği röportajda, “Sanırım konuşacağız” diyerek diyalog kapısını açık bıraktı. Trump, Rusya ile Ukrayna arasındaki çatışmanın başlamasının sorumluluğunu Joe Biden ve yönetimine yüklüyor. Trump, 28 Ekim’de New York’taki bir mitingde yaptığı açıklamada, Biden yönetiminin Afganistan’dan çekilme sürecindeki hatalarının ABD’yi “kağıttan kaplan” olarak gösterdiğini söyledi. Trump ayrıca, Biden’ın Ukrayna’ya destek vermekle çatışmayı “teşvik ettiğini” dile getirerek, Biden ve Kamala Harris’in Ukrayna’nın Rusya’ya taviz vermesini sağlamak yerine silah ve finansal destek sunduğunu iddia etti. Öte yandan, ABD’nin dış politikasının Rusya-Çin yakınlaşmasına sebep olduğunu belirten Trump, Biden yönetimini eleştirerek, bu ülkeler arasındaki ittifakı çözme sözü verdi.

    Trump yönetimi çözüm odaklı hareket edebilir mi?

    Amerikan siyasetinin yargıya bakan bir iç yapısı var. Trump ekibinin bu mevcut sistem çerçevesinde kalacaklarını hatırda tutmak lazım. Temsilciler Meclisi, Kongre, Yargı ve Medya kanallarıyla oturmuş bir kontrol sisteminin dışına çıkılamadığı bir gerçek. Bundan dolayı Rusya ile ilişkilerde ve Ukrayna savaşı hakkında kullandığı ifadelerin Washington’un mevcut yaklaşımlarının çokta dışında olamayacağı kanaatindeyim.

    Bilindiği üzere demokrasi ve demokrasinin gereklerine bağlı kalma konusunda başarılı bir görüntü çizen ABD'de en büyük misyonu üstlenen kurumların başında yargı gelmektedir. Özellikle Federal Yüksek Mahkeme, kendisine Anayasayla tanınan yetkileri kullanırken oldukça cesur davranarak hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına duyulan saygının artmasını sağlamaktadır. Bu güçle de, devlet başkanlığı yapmış Trump çok sayıda kanun ihlalinden dolayı mahkemeye çıkartıldı ve yargılandı. Ve şimdiki başkan Biden’ın oğlu aynı şekilde yargılandı. Yani kurulmuş müesses bir düzen var ancak yargı bunların tepesine çıkartılmış vaziyette.

    Sonuç olarak, Trump’ın göreve gelmesiyle ABD-Rusya ilişkilerinde nasıl bir dönem başlayacağı, sadece ikili ilişkiler açısından değil, küresel güvenlik ve ekonomik istikrar açısından da kritik bir önem taşıyor. Rusya’nın 2020 başkanlık seçimlerinde ABD iç siyasetinde etkili olduğuna dair iddialar hala gündemde yer alırken, Putin ile Trump arasındaki herhangi bir görüşme, küresel arenada özellikle güvenlik ve ekonomik işbirliği açısından önemli yansımalar oluşturacak.

    Rusya, Trump döneminde de temkinli tutumunu ve bölgesel ve küresel hedeflerine ulaşma gayretlerini  devam ettirecek. Amerikan siyasi elitinin, parti fark etmeksizin, “Rusya karşıtı” tutumunun olduğu biliniyor. Cumhuriyetçilerin iktidara gelmesinin, ABD’nin iç siyasi barometresinde büyük bir değişikliğe yol açmayacağına dair görüş hakim. Kremlin, ABD’yi hala “dostane olmayan bir ülke” olarak nitelendiriyor ve ilişkilerin geleceğinin yeni Amerikan yönetiminin atacağı adımlara bağlı olacağını belirtiyor.
    11 Kas 2024 00:15
    YAZARIN SON YAZILARI