Güzel bir söz vardır: “Kaderin değirmeni çok ağır döner…” Evet ağır ağır döner ama, ince ince de öğütür.
Dr. Sadullah Nutku Ağabeyimiz, İstanbul’da kendisine kurulan tuzaktan ve oynanan oyundan Allah’ın izniyle harika bir şekilde kurtulduktan sonra, İstanbul’daki güzel evini satıp parasının bir kısmını Risale-i Nurların basımına ayırıp, kalanı ile Konya’da bir ev satın alarak Konya’ya yerleşir.
Teybin Türkiye’ye yeni girdiği yıllarda, bu âlete, Risale-i Nurlardan okunmuş kısımları muhtelif kişilerin ağzından kaydedip, Konya’nın Çarşı Camiinde namazdan sonra bir kenarda, isteyen cemaate bunları dinletiyordu. Bu teybi o zamanın parasıyla 2500 liraya satın almıştı. 20 metre kadar uzatma kordonuyla bunu camide uygun yerlerde çalıştırıyordu. Durum biri tarafından gammazlanınca, emniyet harekete geçmişti. Polislere, “Ben doktorum, burada okunanlar da dini bahislerdir, kimseye bir zararı yoktur, bize mâni olmayın.” demiş. Nihayet bu mesele Konya Valisi Cemil Keleşoğluna intikal edince, Keleşoğlu: “O doktoru hemen buraya getirin!” demiş. Dr. Sadullah Beyi, camiden alıp, başında sarığı ve beyaz cübbesiyle valisinin karşısına götürmüşler. Vali bir müddet bağırıp çağırmış, “Camide teyp çaldırmayacaksınız.” demiş. Doktor, “Çaldıracağız!” demiş. Vali “Sizin kökünüzü kazırım!” demiş. Neden sonra vali doktorun başında sarık ve üzerinde beyaz cübbe olduğunu sanki yeni farketmiş ve “Vâlilik odasına böyle sarıkla cübbeyle nasıl girilir? Derhal hakkında takibat yapın!” Doktoru valinin odasından çıkarmışlar. O sırada validen işittiği azarın da tesiri ile, bir polis, dışarı çıkarken doktoru tartıklayıp kulak tozuna vurmasının neticesi kulağı ağır işitir hale gelmiş.
Bu hadiseden sonra Sadullah Ağabeyimiz Bediüzzaman Hazretlerinin ziyarete gittiğinde, “Kızmayacaksın… Onlar senin elini öpecekler.” demiş.
Daha sonra Cemil Keleşoğlu, Yassı adada, bileklerini keserek intihar etmiş; kulak tozuna vuran komiser de felç olarak hesap vermek için âhirete gitmişti.
İki yıl kadar Arabistan’da kaldıktan sonra İstanbul Beşiktaş’ta polis memurları doktorun evine gelip elini öpmüşler ve onun sohbetlerini dinleyip hürmet ederek istifade çalışmışlardı.
1958 Irak İhtilalinde generaller idaredeki Ehli Beyt’ten kimseleri hunharca öldürmüşlerdi. Üstadın talebelerinden Ahmed Ramazan Ağabey o sırada Bağdat’ta bulunuyordu. Dedi ki, Efendimizin torunu bir hanım kızı saraydan getirip halkın gözü önünde ellerinden kollarından çapraz istikamette arabalara bağlanıp feci şekilde öldürdüler. Maalesef halk hatta kadınlar bile el çırpıp oynayarak ihtilalci canavarlara destek veriyorlardı. Kendi kendime “Acaba Bağdat’ta yaşanan bu zulüm ve işkence kader tarafından nasıl bir karşılık görür diye dehşete kapılıp düşünmeye başladım. Sonra Bağdat bombalanırken bunları hatırladım. Zaten ihtilalci generaller Arifi, Kasım’ı birbirlerini öldürmüşlerdir. Diktatör Saddam’ın akıbeti malum…
Libya diktatörünü halk linç etti…
Hitlerin sonunu herkes biliyor…
Kaderin değirmeni şimdiki diktatörleri de ince ince eğitip küllerini savuracaktır inşaallah…