1987’de Hollanda’ya gitmiştim. O zaman 40 günlük bir oturum almıştım, onun üzerine diğer Avrupa ve ülkelerinden Fransa, İsviçre ve Almanya için vizeler aldım. “Bir de Danimarka’ya gidelim” dediler. Çünkü orada da 40-50 Hizmet insanının bulunduğunu söylediler. Oraya hizmet için giden hiçbir kimse bilmiyordum. “Orada bu kadar insan nasıl 40-50 kişi Hizmet’i tanıyabilmiş?” diye sordum. “Gidince görürsün” dediler. Ben de orası için bir vize aldım. Hamburg üzerinden yola çıktık. Arhas’tan Copenhag’a gittik. Gerçekten Danimarka’da öyle bir Hizmet topluluğu gördük.
Bir işçi, Danimarka’dan Ankara’ya geliyor. Hacı Bayram muhitinde dini kitapların bant ve kasetlerin satıldığı yerde M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin vaaz ve konuşmaları hoşuna gidiyor. Türkiye'ye her gelip gittiğinde oradan bantlar ve kasetler getiriyor ve tanıdıklarını toplayıp evlerde dinlemeye ve seyretmeye başlarlar. Böylece bant ve kasetler vesilesiyle bir İskandinav ülkesinden öyle bir Hizmet grubu Allah’ın izniyle oluşuyor. Bu gelişmeyi şöyle ifade ettiler: “Bizim çoğumuz ilk zamanlar şoförlük yapıyorduk. Yolcuları havaalanından alıyorduk. Bakıyorduk arabamıza binen yolcular eğer Türkçe konuşuyorlarsa hemen Hocaefendi’nin bantlarından bir tanesini arabanın teybine koyuyor ve yol boyunca dinliyorduk. Eğer yolcu ilgilenirse, o bantı ona hediye ediyor ve ‘Bak üzerinde telefon ve adres var. İstersen diğer bant ve kasetlerden de temin edebilirsin.’ diyorduk. Böylece birer ikişer cemaat bantlar ve kasetler etrafında çoğalmaya başladı. Neticede bu duruma geldik.”
Daha sonra Hizmet’i deruhte edecek arkadaşlar da gitti. Avrupa’da ilk okulumuzun açıldığı yer Danimarka’dır. Hatta Hakan Şükür’ün dört penaltı golü attığı maçta bizim okulun elinde de şöyle bir pankart vardı. Şöyle yazılıydı: “Gökte Güneş Ve Ay / Yerde ise Galatasaray!..” Bu başarıyla öğrencilerimizle birlikte alkışladık…
Bant ve kasetlerin üretildiği yerlerden birisi de Hollanda idi. Bilhassa şimdi Allah’ın rahmetine kavuşmuş iki Taner’in büyük emekleri vardı. Evlerinin bir odasını üretim yeri gibi kullanıyor oradan bütün Avrupa’ya ulaştırıyorlardı.
Berlin’de bir Ağabeyimiz demişti ki: “Sadece benim elimle binlerce bant-kaset insanlarımıza ulaştı…
Bant işi ilk defa Tuzcu Cahit Erdoğan Ağabeyimizin gayretleriyle başladı. O aslında Üstad’ın sesini almak istiyormuş. Fakat nasip olmamış. Fakat Cenab-ı Hak onun bu güzel niyetini, Hocaefendi’nin vaaz, sohbet ve soru-cevaplarını birer birer kaydediyor ve istifadeye sunuyordu.
Daha sonra Paşa Ağabeyin babası Mehmet Amca da aynen Tuzcu Cahit Ağabey gibi büyük yuvarlak teybi ile kayıtlar yapıyordu. Onun da bir bant üretme odası vardı. Gece gündüz çalışırdı. Eğer Hocaefendi Edremit’te vaaz ediyorsa, Mehmet Amca teybini alır giderdi. Edremit’te Arif Çağan Amca Edremit’in bütün lokantalarını bağlamıştı. Cumadan çıkıp gelen ve yemek yiyen bütün cemaatin ücretini o ödüyordu. Fakat Mehmet Amca hiçbir lokantaya uğramadan doğruca garaja giderdi ve İzmir’e dinerdi. Sebebini de şöyle izah ederdi: “Maalesef babam bizi daha çocukken terk edip gitmiş bizi iki kardeş annem büyüttü. Annem bize hep, ‘fırınların yanlarından, evlerin yanlarında durmayın… Kendi yiyeceklerini, bunların babaları yok diye size verirler de kendi çocukları aç kalır’ derdi. Onun için ben çocukluk alışkanlığı ile hiç kimsenin bir şeyini alıp-yemek istemem.
İşte bu fedakar amcamız kaydettiği bütün vaazları, hutbeleri ve sohbetleri Türkiye’nin her tarafından isteyenlere çoğaltıp gönderirdi. Sanki gece-gündüz işi bu idi…
M. Fethullah Gülen Hocaefendi Amerika’ya gittikten sonra, bir gün İzmir’e Barbaros Hocalara telefon ediyor. “Bu gece rüyamda bana İzmir’de bir Kutubun vefat ettiğini söylediler. Acaba bu zat kimdir?” diye soruyor. Arkadaşlar araştırınca bu kişinin Mehmet Amca olduğunu öğreniyorlar. Muhtemelen yaptığı samimî ve ihlaslı işlerinden dolayı böyle bir konum nasip edilmiş olabilir. Bir işe, güzel bir hayra köprü ve vesile olmak bile demek ki, çok önemli… Üstadın dediği gibi, biri lâmba, birisi kibrit, birisi gazyağı getirerek ortalık aydınlatılınca bu getirenlerin duvarlar da birer aynası olsa her birine tam bir lâmba girdiği gibi, yapılan bir işin, birer ucundan tutan her bir samimi ve ihlaslı kişi de tek başına o hayrı işlemiş gibi sevap alıyor…