Zulümleri Meşrulaştıran Propagandalar
Ne zaman cumhurbaşkanı, akıllara durgunluk bir icraatte bulunsa, aldığı tepkilerin hemen akabinde, halkın hassas olduğu bir konu da çıkış yapıyor.
Otoriteye biriken öfkenin başka yönlere kaydırılması, çok eskiden beri kullanılan ve siyaset biliminin bir konusu olarak üniversitelerde okutulan bir yönetim stratejisidir. İşte Cumhurbaşkanı da bu metodu biliyor ve sıkça kullanıyor.
Mesela bir suçlamaya veya tepkiye maruz kaldığında, ya hemen dış odaklara hamasi bir söylemle çakıyor, ya din, vatan konusunda birinin münasebetsizliğine sert tepki veriyor ya da olumsuz geçmişi hatırlatarak halkı kaygıya sokuyor veyahut duygusal bir konu üzerinden hüzünlü bir atmosfer oluşturuyor..
Sonunda halkın zihnindeki olası istifhamı dağıtıyor ve onlara,
"Yoo böyle bir adam kötü biri olabilir mir" veya "işte bunun için onu desteklemeliyiz" dedirtmeyi becerebiliyor. Ve böylelikle çelişkilerini örtüyor, hatalarını unutturuyor, kanunsuzluklarını meşrulaştırıyor.
Ve propagandaların elinde esir olanlar, Soma madeninde 300 kişinin ölmesine sebep olan şirket sahibine ceza vermek bir yana yeni ihaleler verilmesini umursamayıp diğer taraftan “Türkiye realitesinde böyle kusursuz bir şirket olamaz. Bu tek başına makul bir şüphedir” diyen bilirkişi raporuyla bir şirkete el konulmasına sessiz kalırlar.
Maalesef bu ülkede, milletin hassasiyetlerini umursamayan, bir grubu, bir partiyi veya bir ideolojiyi temsil eden birisi/birileri mutlaka çıkıyor ve cumhurbaşkanına maruz kaldığı sıkışmayı aşma fırsatı sunuyor. Bunun yanında eski devlet anlayışının onlarca yıl bezdiren ve ihmalkâr politikaları da Erdoğan’a her türlü yanlışını örtecek bitmez bir kredi sağlıyor.
İşte en başta bu sebeplerden dolayı cüretkâr kanunsuzluklarına rağmen halk kendisinden desteğini kesmiyor.
Ne ilginçtir ki, bir yandan 28 şubat darbesini ve başörtü yasağını içeren kötü geçmişi hatırlatıp kendisine mihnet ettirirken diğer taraftan o kötü geçmişin faillerinin müebbet cezalarına rağmen kendilerinden özür dileyerek serbest bıraktırması, destekçileri tarafından göz ardı ediliyor. En hazini de o eski devrin suçlularını tepeleyenleri hapse attırması.
Tüm bu apaçık olayları dahi görememek, nefretin veya aşırı sevginin düşünce yetisini ne derece felç edebildiğinin göstergesi.
Bu taktiği eski güç sahipleri de kullanıyordu.
Ergenekon İddianamesindeki kayıtlar gösterdi ki, Üst düzey Komutanların, başörtülü annelerin askeri tesislere sokulmamaları gibi vicdanı yaralayan uygulamaları eleştirel bir gündem olduğunda, Yunan gibi dış düşmanlarla tansiyonu yükselterek tepkileri dağıtıyorlardı.
Uçakların ‘it dalaşı’, Kıbrıs, çardak kayalıkları gibi konularda Yunanlılarla olan cedelleşme, paşalarımızı kıymete bindiriyor, birden “aslanım!”, “kaplanım” denen birer kahramana dönüşü veriyorlardı. “ Her an bir tehlike arzeden düşman”la mücadeleleri anti demokratik uygulamalarını meşrulaştırıyordu.
Peki bu makyaj ve komuflaj nereye kadar devam edecek?
Bir yandan zulüm yaparken diğer taraftan eski dönemleri nazara vererek,
"Biz olmazsak sizi yine öcü yer" propagandası artık ne kadar iğreti duruyor.
Adolf Hitler'den sonra yakınındaki bir çok Alman devlet adamları onun hakkında mahkemede veya medyada çok olumsuz bilgiler verirler.
Onlara sorarlar,
- peki neden o yaşarken hiç bunların kırıntısından bile bahsetmediniz.
Onlar da der,
"O zamanlar kamuoyu deli gibi ona destek veriyordu. Yoksa bizler onu uzaktan eleştirenlerden daha fazlasını biliyorduk, bizzat halka yansımayan maruz kaldıklarımız vardı.. Bu sebeple Hitler hakkında partiden hiç kimseden ufacık eleştiri duyulmadığı 1944 yılında üst düzey adamları ona karşı bir suikast düzenlemişti.
Yani sessiz kalmak yaptıklarını tasdiklemekten değil çaresizlikten idi. Ama böyle bir koşulda kimsenin açıkça mutlak bir hakimiyetin önüne kendini atmasını bekleyemezsiniz. İtiraz edene kamuoyunda hemen karşılık bulan, hain damgası vurulduğu etkili bir propaganda mekanizması kurulmuştu."
Unutmamak lazım ki Türkiye’nin eski güç sahipleri de hakim oldukları medya aracılığıyla yaptıkları zulümleri gerekçelendiriyorlardı. Ve maalesef propagandaların etkisiyle bir taraftakiler acı çekerken diğer geniş bir kitle de "hak ettiler!" diyebiliyordu..
Neler yoktu ki o propagandalarda;
devletin temellerine kastetmelerinden, dış mihrakların piyonluğuna, insanların hayat tarzlarına karışılacağına kadar halkın korku damarına hitap ederlerdi. Ve böylece en acımasız uygulamalarını meşrulaştırırlardı.
Acaba dün zulmün kendisine mi tavırlıydınız yoksa sadece bunun size yapılmasına mı?
"Sonra onların ardından, nasıl davranacağınıza bakmak için sizi yeryüzünde onların yerine geçirdik."
(Yunus, 14)