Zorunlu hicret ve yeni ticaret kapıları

Okuma Süresi 3 dkYayınlanma Salı, Temmuz 11 2017
''Yurdundan sürülen, zulme maruz kalan insanlar için Zorunlu Hicret ticarete ve tebliğe dair yeni kapılar açıyor. Dünyaya dağılan Hizmet insanları ticareti, iletişimi, eğitimi, sosyal faaliyetleri yeniden tanımlayıp globalleşebilir. Sınırsız, engelsiz işbirlikleri, ortaklıklar kurabilirler. İnternet ortamı online eğitim, online ticaret her alanda büyük imkanlar sunuyor.''
Zorunlu hicret ve yeni ticaret kapıları
İslam medeniyetinin Batı karşısında gerilemesi ticareti ve ticari yolları, pazarları Batılılara kaptırması ticaret/bilim/sanatta kendisini yenileyememesiyle doğrudan ilgilidir. Coğrafi keşiflerle Avrupalılar yeni ticari kanallar yollar keşfetti, ticaretin yönünü, niteliğini değiştirdiler. Müslümanlar ise dünyadaki ticaret ağından koptular. Avrupa’da yetişen yeni, atılımcı tüccar sınıfı batı kalkınmasının lokomotifi oldu. Osmanlı ise hâkimiyet alanlarını sadece askeri güçle korumaya çalıştı. Öte yandan Müslüman unsurlar askerlik ve memuriyetle meşgul olurken, ticaret, zenaat, sanat bütünüyle gayrı Müslimlerin kontrolüne geçti. Müslümanlar servet kaynaklarından ve ticaret imkânlarından mahrum kaldılar. Kapitülasyonlarla birlikte İslam coğrafyası Batının pazarı haline geldi; pek çoğu işgale uğradı, sömürgeleştirildi.

Oysa ticaret İslam’ın teşvik ettiği bir alandı. İlk Müslümanların pek çoğu tüccardı. Resûlüllah (sav): “Rızk’ın onda dokuzu ticarettedir” “Doğru olan tacir kıyamet günü Arş-ı A’la’nın gölgesi altındadır.” “Kişinin yediği yemeğin en helali, el emeği ve meşru alışverişten elde ettiği kazançtır” buyurarak ticarete teşvik etmiştir.

Bu teşvikleri müteakip hicret ve ticaret birbirini tamamlan bir bütünün iki parçası olmuştur. Ticaret Müslümanlar için dünyevi kazanç yanında bir tebliğ aracı olmuştur. Asrı Saadet’i müteakip asırlarda İslam, Endenozya’dan Güney Afrika uçlarına kadar uzanan sahiller boyunca Müslüman tüccarlar tarafından yayılmıştı. Selçuklu döneminde ticarete büyük önem verilmekte, kervansaraylar yapılmakta, tüccarlara önemli imkânlar ve kolaylık sunulmaktaydı. Osmanlı döneminde Müslüman halk daha ziyade tarıma, askerliğe ve memuriyete rağbet etmiştir. Bu durum Müslümanları ticaretten uzaklaştırmış, fakirliğe duçar etmiştir.

Bediüzzaman medeniyetin marifet, sanat ve ticaret üzerinde gelişip yükseldiğini ifade etmektedir. “Medeniyet neyle kaimdir?” sorusuna: “marifet ve sanat ve ticaretle” cevabını vermektedir. Bediüzz

Bu haberler de ilginizi çekebilir