FARUK MERCAN
Büyük bir coğrafyada, bir mecliste etki alanı hayli büyük bir hanımefendi, masada bulunan bir arkadaşımızla konuşuyor. Bu arkadaşımız kendisini tanıtıp, Hizmet hareketine mensubiyetini ifade edince hanımefendi şöyle diyor:
“Siz iyi insanlarsınız…”
Bu hadiseyi bu hafta sonu ögrendim. Buna benzer hadiselere daha önce dünyanın değişik yerlerinde ben de defalarca şahit oldum. “Siz iyi insanlarsınız” ifadesinde hem bir müşahede var hem de bir tespit…
Bizler işte böyle bir camianın mensuplarıyız, böyle bir yolun yolcularıyız ve işte böyle bir kredimiz var.
Geçtiğimiz cuma günü Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ziyaret ettim. Pazar günü de bir grup kıymetli gazeteci ile birlikte yine Hocaefendi’yi ziyaret ettik. Bu yazıda sizlere bu görüşmelerden bazı notlar aktarmak istiyorum.
Şöyle diyor Hocaefendi:
“Bu kadar gönül eri bir araya gelmiş. Vifak, ittifak, bunların kazandırdığı şeylere bakmak lazım, gerisini düşünmemek lazım… Ümitliyiz, bazı şeyler uzak gibi görünüyor. Ama Hakk tecelli eyleyince bir lahzada ihsan eder. Yarınlar ne vadediyor, bekleyip göreceksiniz.”
Notlara devam edelim:
“İmtihan oluyoruz. Cenab-ı Hakk her birimizi imtihan eder. (Bu sırada Hocaefendi şu hadisi okuyor: Bir sarrafın altını potada eritip saflaştırması gibi Allah da sizi belalarla imtihan edip bir kıvama getirir.) Tıpkı sarrafın gümüşü, altını ateşin içinde erittiği gibi sizi imtihan eder. Böyle bir imtihandayız. Taşınamayacak gibi bir imtihan değil. Dünyanın dört bir yanına saçılma oldu. Üst üste kazanımlar oldu. Cenab-ı Hakk’ın bu takdirine rıza göstermek lazım… Ne çektiysek, Bediüzzaman Hazretleri hepsini çekmiş. Son yolculuğunda Urfa’ya giderken arabada başı bir talebesinin dizinde hep inleyip durdu, otelde yatağa konulunca inlemeleri devam etti. Bir ara inleme sesi kesildi. Herhalde iyileşecek diyorlar. Ama vefat etmişti. Biz bunların onda birine maruz kalmadık. Adeta bugün sizin çektiğiniz her şeyi çekmişler. Fakat hiç şikâyet yok. Sizler bunu tevarüs etmişsiniz (miras almışsınız), aynısını almışsınız, aynısını yaşıyorsunuz… Öbür tarafa gidince dünya adına hiçbir şey olmayacak, ama ahiret adına baş döndürücü şeylere şahit olacaksınız inşallah…”
Çektiklerimizle beraber mazhar olduğumuz lütufları hatırlamak… Zulüm icra edenlerin öncekiler gibi bir deryada boğulup gideceklerine, çözülüp gideceklerine iman etmek… Dünyada belki yüz yerde bir araya geliniyorsa bu ümitle şahlanmak, “Zahiren belki bazı şeyler kaybettik, ama Cenab-ı Hakk’ın bahşettiği baş döndürücü şeyler var” diyebilmek…
Bir talebesi “Hocam Kerbela’dan öte acılara maruz kaldınız” deyince Hocaefendi’nin cevabı: “Evet, çok tahammülfersa (tahammül ötesi) şeyler… Fakat Cenab-ı Hakk sabr-ı cemil ihsan ediyor.”
Su cümleyi not almışım: “Kafaları karıştıracak şeylerden sakınmak lazım, düşüncedeki istikameti korumak lazım…”
Tıpkı Bediüzzaman Hazretleri’nin çağrısına evet diyen ve ilk halkada yerine alan has Risale-i Nur talebeleri gibi; 1966’dan itibaren İzmir’de Hocaefendi’nin etrafında toplanan Hizmet’in bir “birinci halkası” var. Ben onlara “saf-ı evvel” demeyi tercih ediyorum. Namaza durduğumuzda imamın hemen arkasında yerini alan “birinci saf” gibi…
Merhum Mehmet Ali Şengül’den Abdullah Aymaz Ağabeye, İsmail Büyükçelebi’den Naci Tosun ağabeylere; bazıları ahirete intikal eden bazıları hala aramızda Hizmetin ilk safında koşturan nadide şahsiyetler… Hepsi düşüncede, amelde birer istikamet abidesi…
Bu süreç bize gösterdi ki, bu ağabeylerimiz yine Hocaefendi’nin arkasında dimdik durarak, birer örnek şahsiyet oldular. Birinci safın bu duruşu, son safa kadar sirayet etti.
“İstişare”nin ehemmiyetine şöyle işaret ediyor Hocaefendi: “Arkadaşlar biliyorlar, yapılacakları yapıyorlar. Bence meşveret edersek yaptıkları islerde yanılmazlar, isabetli kararlarda güzel sonuçlar hasıl olur.”
Bir ara misafirlerin içinde oturan bir zata dönerek şöyle dedi Hocaefendi: “Olan şeylere hiç kırılmayın, kimseye darılmayın, bunlar gelip gecici şeyler… Her şey öbür tarafa gidildiğinde belli olacak. Kimin yüz üstü sürüm sürüm süründüğünü, kimin sonsuzluğa dogru kanatlandığını göreceğiz.”
Hizmet’in hatırını hep ali tutmak, Bediüzzaman Hazretlerinin önemle üzerinde durduğu gibi Hizmet dairesi içinde ‘kardeşlik hukuku”nu esas almak, darılmamak, küsmemek, maruz kalınan bir meselede hamiyetkarane, müşfik bir kalple karşılık vermek, önce kendi kusurlarımız görmek…
Hemen her meselede, “Bence öyle insanca davranmalı, öyle iz bırakmalı…” diyor Hocaefendi…
Bir ara, hapishane şartlarını, okuyarak, yazarak çok iyi değerlendiren çok kıymetli bir insandan bahsetti, hem onu hem de hapishanelere “Yusuf gibi giren, Yusuf gibi çıkan” nice insanı hayırla yad etti.
Notlara bakmaya devam ediyorum:
“Hey gidi günler, tebessümle etrafa ümit dağıtılan günler…” diyor Hocaefendi…
Bilemiyorum, belki ileride bugünleri hatırlayıp yine “Hey gidi günler” diyeceğiz. Belki de “Hey gidi günler, yokluk ve çok çetin imtihan günlerinde, ilk safından son safına kadar omuz omuza verdiğimiz, kenetlendiğimiz günler” diyeceğiz.
İnşallah öyle diyelim.