Zemzem gibi olanlar

Samanyoluhaber.com yazarlarından Safvet Senih bugünkü köşesinde 'Zemzem gibi olanlar' yazısını kaleme aldı.

SHABER3.COM

Bir sürahinin içine bir bardak zemzem konulursa, o sürahinin içindeki bütün su  zemzeme dönüşüyormuş. Bunu Japonlar araştırmış…

         Malazgirt’ten  Anadolu’ya 300 bin Müslüman giriyor. Zaten orada 5 milyon gayr-i Müslim yaşıyor. Yani Anadolu’da o zaman içinde 17’de bir Müslüman nüfusa denk geliyor.

         Biliyoruz ki, İslâmiyette zorla Müslümanlaştırmak yoktur. Çünkü İslâm  dinine iman için, vicdanın ve kalbin derin tasdiki gerekmektedir. Zorla Müslüman yapılmak istenilen insanları  sadece münafık yapmış olursunuz… Onun için “Lâ ikrâhe fi’d-din…”  Yani, dinde zorlama yoktur, buyuruluyor.

         Eğer zorlama olsaydı, şimdi Balkanlarda Bulgar, Sırp ve Hırvat gibi Hıristiyanlardan kimse kalmazdı. Çünkü o zamanlar Osmanlının önünde duracak hiçbir insanî güç yoktu… Ama Osmanlı zorlamadı…  Zaten zorlayamazdı da… Böyle bir şeye başta İslamiyet engeldi. Hatta bir Osmanlı Padişahı Bulgarlardan illallah, deyince, “Bunları, buralardan sürün… Dünyanın her tarafına dağıtın. Bulgar diye  bir millet kalmasın. Silinip yok olarak gitsinler.” demiş. Demiş ama o günün Şeyhülislamı, karşı çıkmış ve; “Padişahım bunu asla yapamazsınız…  Allah, Kur’an’da   ‘Biz insanları kavim kavim, millet millet yarattık…’  buyuruyor. Bir millet dünyadan silinip atılamaz.” diyor. O zamanki âlim şimdiki bazı yağcı ve sünepe Diyanet İşleri Başkanları gibi değillerdi. Onlar makam ve mansıp için maaş ve şöhret için yalakalık yapanlar gibi ise, hiç değillerdi.

         Peki, Bitlis ve Ahlat taraflarından Anadolu’ya giren Müslümanların karşısında bire on yedi gayr-i Müslim yok muydu? Bu durumda 17 kişi, bir kişiyi aralarında asimile edip eritmeleri gerekirdi. Halbuki öyle olmadı. Bilakis bir bardak zemzem, on yedi kat suyun  içine girince onları yavaş yavaş zemzeme çevirmeye başladı. Niçin?  Evet sadece İslâmiyeti güzelce yaşayışları ile, hârika temsil güçleriyle o gayr-i Müslimlerin gönüllerine girdiler. Efendimizin (S.A.S.)  temsil gücü tebliğden üstündü. İşte o “onyedi” de “bir” olanların temsil gücü de çok yüksek oranda idi.

         Yoksa çok “Cihad bi’l-çene”  sahipleri var. Çok güzel çene çalıyor, süslü cümleler kuruyor, dil ebeliği yapıyorlar ama bir arpa boyu  yol alamıyor, asla gönüllere giremiyorlar.

*             *                 *

         Atlanta’dan bir arkadaşımız, “Türkiye’ye gezmek için iki öğrenci gönderiyor. Birisi Hindistan kökenli  bir Müslüman, birisi de onun arkadaşı ateist bir Amerikalı… Bunlarla ilgilenmenizi istiyorum” diye telefon etti. Bunlar geldi. Yanlarına iki arkadaş verdik. Birkaç gün beraber onların görmek istedikleri yerlere götürüp dolaştılar…

         1998 yılbaşı tatilinde beni Atlanta’ya davet ettiler. Bir üniversitenin yurdunu tatilde kiralamışlar, Kamp yapmak için çoluk-çocuk 300 kişi bir araya  gelmiş… Ben kampa giderken, Kamp yerimize yakın bir şehirde o Hindistanlı öğrenci Ahmet Zamir’in olduğunu fark ettim. Ziyaret ettim. Dönüşte de uğradım. “Havaalanına ben götüreyim” dedi. Yolda “Ahmet Zamir, baban ve arkadaşlar ne güzel İslam Merkezi yapmışlar. Her halde merak edip gelen Amerikalılar vardır. İçlerinden Müslüman olanlar da olabilir. Orijinal ihtidâlar olmuş olabilir. Anlatırsan, köşemde yazabilirim” dedim. Ahmet Zamir güldü ve bana;  “Siz bizi kendiniz gibi zannediyorsunuz!..” dedi. Ben de “Ne farkımız var ki?” diye sordum. Dedi ki: “Babamgiller bizi korumak için o merkezi kurdular ama bizi de koruyamıyorlar. Ama siz öyle değilsiniz. Çünkü gördüm, Türkiye’de  yanımıza iki arkadaş verdiniz. Onlar bizi gezdirdiler ama bir dava insanı şuuru ile hep hareket ediyorlardı. Onun için Allah onları koruyordu, hem de insan kazanmaya  onlar devam ediyorlardı. Ama bizim  durumumuz öyle değil ki!”

         Çok doğru söylüyor. Yaşatma ideali içinde hareket edenleri Allah da korur ve yaşatır elbette…
<< Önceki Haber Zemzem gibi olanlar Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER