Zaman gazetesi yazarı Mümtazer Türköne, 16 Mart 2014 tarihinde yazdığı "Mecbur olmasa bu kadar kötü olur mu?" başlıklı yazıda Erdoğan'a hakaret ettiği iddiasıyla ifade verdi. Türköne, 'Nekrofil' kelimesinin hakaret içermediğini belirterek, "Psikiyatrislerin ve analitik psikiyatri ile meşgul olanların kullandığı teknik tıbbi anlamın dışında ölümü bir siyasi değer olarak yüceltme tavrına karşı bir eleştiridir." dedi.
Mümtazer Türköne, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'nın takipsizlik verdiği ancak Sulh Ceza Hakimliği'nin bu kararı kaldırması sonrası açılan davada, Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde ifade verdi. Türköne'ye destek vermek için Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdür Yardımcısı Mehmet Kamış, Zaman gazetesi yazarları Abdülhamit Bilici, Bülent Korucu, Sevgi Akarçeşme ve Zaman Gazetesi Genel Yayın Editörü Ali Akkuş da adliyeye geldi.
Savunmasında 2014 yılında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a hitaben yazdığı yazıda kullandığı "Nekrofil" kelimesinin hakaret içermediğini belirten Türköne, "Psikiyatrislerin ve analitik psikiyatri ile meşgul olanların kullandığı teknik tıbbi anlamın dışında ölümü bir siyasi değer olarak yüceltme tavrına karşı bir eleştiridir." dedi.
Duruşma sonrası açıklama yapan Türköne, "15 yaşındaki bir çocuğun terörist ilan edilmesi ve bunun toplumu kutuplaştırmak için kullanmasını eleştirdim. Ve bu eleştirilerime halen bugün de sahibim. Soruşturma açıldığında savunmamı verdim ve takipsizlik verilmişti. Sulh ceza hakimliği takipsizliği kaldırmış davayı yeniden açmış." ifadelerini kullandı.
'SULH CEZA MAHKEMELERİ YARGI İÇİNDE 'PARALEL' BİR YARGI OLUŞTURDU'
Türkiye'de düşüncenin bir suç haline geldiğini kaydeden Türköne, şöyle konuştu: "Bu proje mahkemeler adalet sistemi içerisinde doğrudan doğruya ayrı bir örgüt gibi çalışan saraya bağlı, saray muhafızı gibi çalışan bir yargı düzeni oluşturuldu. Hakimlik teminatına aykırı onun bağımsızlığına aykırı bir mağdur olarak geldim ben buraya. Türkiye'de düşünce bir suç haline geldi. Ve bu suçun kapsamı çok genişletiliyor. Mahkemede benim kullandığım kelimenin hakaret olmadığını kanıtladım. İnşallah Türkiye yakında bu saçmalıklardan kurtulur. Toplum adalete güveni yeniden kazanır. Yargı düzeni siyasi baskıdan azade bir şekilde hüküm vereceği günler gelir. Ben bu davadan dolayı sulh ceza hakimliklerinin sorumlu tutuyorum. Bu sulh ceza hakimliklerinin Türkiye'de paralel bir yargı oluşturduğu ve adaleti ortadan kaldırdığını sanıyorum bugün benim yargılanmam ile bugün tekrar ispatlandı."
DUMANLI: DÜŞÜNCE VE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ ÜZERİNDE SİSTEMATİK BİR BASKI VAR
Davayı izlemek için Bakırköy Adliyesine gelen Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı ise bu tarz yargılamaların gazetecileri yapılan baskı yollarından sadece biri olduğunu söyledi. "Düşünce ve basın özgürlüğü üzerinde sistematik bir baskı var." diyen Dumanlı, "Mesela reklam yoluyla yandaşlar kayırılırken, gözetilirken, yüceltilirken muhalif olduğu düşünülen gazetelerin reklamları kesiliyor, ekonomik zorluğa düşmesi bekleniyor. Tekzip mekanizması kanuni sınırların çok dışına çıkılarak ve haksız kullanılarak, haksız metinlerle bazı gazetelere zorla her haberi tekzip edilerek bir başka yol. akreditasyon adı altında tamamen keyfi beyefendilerin, hanımefendilerin iki dudağı arasına hapsedilmiş hiçbir gerekçesi ve yayın ilkesi olmayan bir başka yol. Tüm bunları alt alta topladıktan sonra birde mahkemeler yoluyla polis ve kanunlar yoluyla insanların yazdıkları yazılar ve konuştukları beyanlar üzerinden bir baskı yapılıyor."
Türkiye'de darbe dönemleri dahil çok zor zamanların yaşandığını ifade eden Dumanlı, sözlerini şöyle sürdürdü: "Dört bir koldan basının bu kadar hapsedildiği, medya sahiplerinin, patronlarının açıktan açığa ve alçakça tehdit edildiği üstelik gazeteci kılığıyla yapıldığı bir dönem hiçbir zaman yaşanmamıştır. Türk milleti, Türkiye'de yaşayan bütün halklar bu değişik boyutlarıyla ortaya konan basın ve düşünce özgürlüğünü kısıtlayıcı, engelleyici sistematik propagandayı hem sahipleri hem failleri hem aktörlerini gayet iyi biliyor. Türkiye normalleştiği zaman bütün bunların adalet huzurunda ortaya çıkarılması lazım. Biz Mümtazer Türköne gibi Türkiye'nin yetiştirdiği en değerli siyaset bilimcilerinden, yazarlarından bir tanesini üstelik takipsizlik kararı verildikten sonra ille de cezalandırılsın diye buraya getirilmesini yüzlerce örneğin arasında bir örnek olarak görüyoruz. Türkiye'nin artık bunu taşıyamaz hale geldiğini, fikir özgürlüğünün boğulduğunu, insanların nefes alamaz hale geldiğini kamuoyuyla paylaşmak için gazetenin yazarları ve editörler olarak Mümtazer Hocama destek için geldik. Şikayetimiz halkadır, ve tabiki hakkadır. İnşallah Türkiye bu işleri de aşacaktır." CİHAN