Ebedi risaleti anlama gayreti
Prof. Dr. SUAT YILDIRIM | Samanyoluhaber.com
Mevlid haftası içinde bulunmamız vesilesi ile, bu konuda 1991 yılında İstanbul’da gerçekleştirilen Ebedi Risalet Sempozyumu hakkında bir yazı düşünüyordum. Tarama yaparken bu toplantıyı anlatan bir makale gördüm. Diyanet Dergisinde çıkan bu makaleyi aynen iktibas etmeyi daha uygun buldum (Diyanet Aylık dergi, 1991, Ekim ayı). O organizasyonu Zaman gazetesi üstlenmişti. Onun bu faaliyetini Diyanet İşleri Başkanlığı’nın nasıl değerlendirdiğini, söz konusu makale açıkça göstermektedir. Başkanlığın, Hizmet hareketinin İslami ve ilmi faaliyetlerine, normal şartlarda bakışı da buradan net bir şekilde okunabilmektedir. Son dönemde, buna zıt yayınlarının, siyasi iktidarın zorlamasıyla olduğu, böylece açıkça meydana çıkmaktadır. Hazindir ki bir zaman böylesine takdir eden Diyanet, bu gazeteyi kapatmakla kalmayıp, milyarlık bina ve tesislerini gasp eden Hükumetin fetvacısı durumuna düşürülmüş bulunuyor. Hükumet Zaman gazetesinin binasını Bakırköy Adliyesine verdi. Yani haksız olarak, zulmen gasp ettiği tesisleri, adalet dağıtması beklenen ve devletin temeli olan adalet kurumuna vermekle, adaleti ne hale getirdiğini, başka söze hacet bırakmayacak şekilde tescil etmiş oldu. Allah milletimizin adalet, diyanet ve gerçek devlet hasretini daha fazla uzatmasın. Bu duamızla siz değerli okuyucularımı, Diyanet’in makalesi ile baş başa bırakıyorum.
EBEDİ RİSALET SEMPOZYUMU
İnsanlık âlemi iki binli yıllara yani yirmi birinci yüzyıla girerken, İslâm âlemi de Hz. Muhammed (SAS.)’in Hicrî 1465’nci doğum yıl dönümünü kutluyor. Mevlid-i Nebeviyi çok daha değişik bir boyutta idrak ediyor. Asırlar süren bir alışkanlığın dışında, insanlığın bu son Peygamberinin doğum gününü, mevlidli, ilâhili ve şekerli bir şekilde duygusal kutlamaya ilâveten, ilmî tebliğlerle ve bilgiye doyarak, Sevgili Peygamberinin getirdiği ilâhî sîretin manevî hazzını da tadarak kutluyor.
19-22 Eylül 1991 tarihleri arasında İstanbul’da yapılan bu "Ebedî Risalet Sempozyumu"na, yerli ve yabancı pek çok meşhur ve sahasının otoritesi olan ilim adamları tebliğleriyle veya konuşmalarıyla iştirak ettiler. Balkanların en büyük kapalı spor salonu diye bildirilen Abdi İpekçi Spor Salonu’nda sanki, dünya Müslümanlarının bir kongresi icra ediliyordu. Tarifi mümkün olmayacak derecede çok büyük bir ilgi ve katılım vardı.
Sempozyum, her şeyiyle ve her yönüyle şahaneydi. Dört gün süren ve gün boyunca devam eden bu sempozyumun ne kadar mükemmel olduğunu anlayabilmek için, örnek olarak sadece on bir oturumunun konularını sırayla düşünmek bile yeterlidir:
1. Oturum: Hz. Peygamberin örnek Ahlâkı
2. Oturum: Hz. Peygamberin İdare ve Siyasetteki tutumu
3. Oturum: Hz. Peygamberin Tebliğ Ettiği Hukuk Anlayışı
4. Oturum-. Hz. Peygamberin Ruhî ve Derûnî Hayatı
5. Oturum: Hz. Peygamberin Siretinin Evrenselliği
6. Oturum: Hz. Peygamberin Sünnetine uymanın önemi
7. Oturum- Hz. Peygamberin Sosyal düzenlemeleri
8. Oturum: Hz. Peygamber ile ilgili Literatür.
9. Oturum: Hz. Peygambere göre Aile ve Kadın
10.Oturum: Türk-İslâm Dünyasında Hz. Peygamber Sevgisinin Tezahürleri
11.Oturum: Hz. Peygamberin Eğitim ve Tebliğ Metodu
Sempozyumda oturumların konularına bakıldığı zaman ilk göze çarpan husus, artık Müslümanların Hz. Peygamber'in doğum günlerinde, onun getirdiği risâletin manasını ve özünü anlamaya çalışma gayretidir.
Daha yerinde bir ifadeyle, yirmi birinci asra girerken, Hz. Peygamber'in doğumu vesilesiyle insanlığın, Hz. Peygamber'in getirdiği yüce dinden her türlü problemleri için ve her sahada faydalanma azmidir. Sempozyumun konularıyla, ilgili tebliğlerde de, sahasının en meşhur ilim adamları çok açık olarak, Hz. Peygamber'in günümüz meselelerine ve sosyal problemlerine fıtrata da uygun nasıl güzel çareler sunduğunu dile getirdiler.
Kur’an-ı Kerim tilâveti ve İstiklâl Marşıyla açılan toplantıya, gökten boşanırcasına yağan yağmura rağmen, on binleri bulan bir Hz. Muhammed (SAS) hayranı katılıyordu. Hep bir ağızdan söylenen İstiklâl Marşının ardından, tarihî mehter takımının sunduğu mehter marşları salondakileri coşturmaya fazlasıyla yetti. Dakikalar süren alkışlar, insanımızın gönlünün bunlara ne kadar muhtaç ve hasret kaldığının en belirgin göstergesiydi.
Açış konuşmasını yapan Prof. Dr. Suat YILDIRIM, Amerika’da ve Batı ülkelerinde yapılan bir çok üniversite araştırma ve anketlerinde, Hz. Muhammed (SAS)’in, beşer tarihinde derin izler bırakan yüce bir insan olduğunun açıklıkla ortaya çıktığını ve böyle mübarek bir Peygamberin doğum gününü uluslararası bir boyutta kutlamanın önemini vurgularken, Avusturya’dan sempozyuma katılan İsmail BALİÇ de onu doğrularcasına, 1976 yılında Avusturya’da İslamiyetin resmî din olarak kabul edildiğini ifade ediyor. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. S. Tuğ ise: "Peygamberimizin doğum günleri okunan mevlidlerde sadece şeker alır giderdik. Şimdi ise bu gibi bir kutlama ile bilgi alıp, duygularla dolup taşacağız" diyerek sempozyumun önemini anlatıyordu.
Sempozyumun en ilginç konuşmalarını ise, yurtdışından gelen ilim adamlarıyla, misafir cemaat temsilcilerinin yaptığı heyecanlı konuşmalarla, siyaset adamlarımızın ve idarecilerimizin konuşma ve telgrafları teşkil ediyordu. Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Ekrem PAKDEMİRLİ’nin: "Bu sempozyum ile, Hz Peygamberin örnek kişiliğinin ve sosyo-ekonomik anlayışının daha iyi anlaşılacağını ve insanlığa sunulacağını.." belirten konuşmasına: "Hz. Muhammed (SAV)’e tâbi olmak en büyük şereftir..." sözünü eklemesi ayakta alkışlanmış, Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL’ın telgrafla mesajında belirttiği "İslâm’ın çağımıza ışık tutan evrensel bir mesajı olduğuna inanıyorum (...) Müslüman kitleler, 21’ nci yüzyılın, aynı zamanda bir Barış Yüzyılı olmasında öncülük görevini üstlenebilirler" temennisinin, aslında Sevgili Peygamberimiz'in getirdiği ebedî risâlet içinde bulunduğunu tasdik edercesine salonu çınlatan alkışlar dakikalarca sürdü.
Başbakan Mesut YILMAZ’ın mesajında: "Bu tür toplantıların her sene devam etmesini" dilemesine tutulan alkışların manası çok daha derindi. Muhalefet partilerinin gönderdikleri başarı telgrafları ve daha niceleri, tek bir şeyi ifade ediyordu: Değişen dünyada, insanlık yeni şeyler arıyor, yıkılan sosyalist düşüncenin ve bir türlü manevî huzur veremeyen ideoloji ve sistemlerin yerine, gönlünü tatmin edecek bir çare arıyordu. Türkiye’nin her köşesinden kopup gelen ve on beş bin kişilik salonun her yanını dolduran ve otuz binlerle ifade edilen bu kalabalık, aradığı şeyin, ebedî risâlete sarılmakta olduğunu, huşulu yüzleri ve anlamlı alkışlarıyla açığa vuruyordu.
Yıllarca Bulgar zulmüyle inleyen Bulgaristan Türklüğünün Müftüsü Gencer Müftüsü Dr. Nedim Bey: "Kimse din ve vatan sevgisini bizden daha iyi bilemez. Komünist rejim 70 senedir din ve maneviyatımızı bizden söküp atamadı. Kapatılan camilerimizi yeniden açtık. Bu sene 13 yeni cami yaptık. Yüksek İslâm Enstitüsünü açtık. Sofya’da başbakanın önünde hoparlörle ezan okuduk." diye süren ve Türkçe olarak yaptığı konuşmayla her cümlesinde alkışlandı.
Romanya’dan gelen ilim adamı Dr. Tahsin CEMİL’in, Romanya’daki Müslümanların durumuyla ilgili konuşmaları da, burada yaşayan dindaş ve soydaşlarımızın ne kadar çok ebedi risalete muhtaç olduklarını anlatıyordu.
Sempozyumun en ateşli konuşmalarından birini de (…) Kıbrıs’tan katılan ilim adamı Prof. Dr. Hüseyin ATEŞİN yaptı.
Dört gün süreyle devam eden ve artan bir dinleyici ilgisiyle adeta coşan toplantılarda, yurdumuzun en başarılı ve sahasının erbabı ilim adamlarının yanı sıra, dünyanın her yanından gelen üniversite erbabının sunduğu tebliğlerde, Sevgili Peygamberimizin hemen her yönü ilmî olarak anlatıldı. Her ilim adamı tebliğini sunarken ve konuşmasına konu olan bu Yüce Peygamberi anlatırken sık sık konuşmasının alkışlarla kesilmesi tek bir şeyi anlatıyordu: Dinleyiciler, konuşmacıdan bu konuşmayı duydukça, gönüllerinde olana tercüman olunduğunu, konuşmacının anlattığı ile, gönlündekinin uyum ve rezonans içine girdiğini belirtiyordu. Coşkunun bu derece engin olması, gönül coşkunluğunun ifadesiydi. Böyle bir coşku, ancak Sevgili Peygamberimiz'in feyziyle sağlanabilirdi.
Dördüncü gün sunulan tebliğler esnasında ve özellikle mehter takımının gösterisi sırasında dikkati çeken en önemli olaylardan biri de şuydu: Bu muhteşem salonun her yanı ve hatta hiç bir boşluk kalmamacasına her yer dolmuş, dışarılarda binlercesi ayakta, içerde protokolün sağında iki bin kadar genç kızın (muhtemelen çoğunluğu üniversiteli olabilir) oturdugu bölümde, kundakta çocuğuyla gelen genç anaların varlığı da görülüyor. Konuşmalar esnasında ve mehter müziği alkışlanırken genç ananın da ayağa kalkarak yavrusunu önüne uzatıp, kahraman askerin tüfeğiyle selâm durduğunu hatırlatır bir eda ile alkışlara katılması ne kadar manidardı.
Sempozyumun ardından düşünülebilecek çok şey vardır. Her şeyiyle mükemmel olan böyle bir sempozyumun, gönüllere verdiği feyzin yanında, üniversite ilim adamlarımızın araştırmalarını kamuoyuna sunmaya fırsat vermesi ve böylece üniversitelerimizin halkımızla bütünleşmesini sağlaması yanında, yurtdışından gelen yüzlerce temsilci ve ilim adamları vesilesiyle de, uluslararası boyutta bir kaynaşmaya vesile olmasıydı. Yani, Sevgili Peygamberimizin doğumu vesilesiyle, bütün dünya Müslümanları, duygusal olmanın yanında, ilmi ölçülerde birleşiyor, kaynaşıyor, sosyal problemlerine Sevgili Peygamberimizden çareler arıyordu.
Sempozyumun sonuç bildirisinde ise, bir Siret Araştırma Enstitüsünün kurulmasının da ilk madde olarak kabul edilmesi, 21’ nci asra giren dünyada, Sevgili Peygamberimizin ve getirdiği yüce dinin daha iyi anlaşılacağını, kendisinden faydalanılacağını simgeliyordu.
Sempozyum, konusu olan yüce insan Hz. Muhammed Mustafa (SAS) in, yüceliğine denk bir hava ile, on binleri bulan kültürlü gençleri gönülden coşturarak, Sevgili Peygamberimize olan aşkı perçinleyerek sona erdi.
Dr. V.A.