Adem Yavuz Arslan / Tr724
Eğer AKP sözcüsü Mahir Ünal ‘Hayır, hepiniz yanlış gördünüz, Erdoğan bozkurt işareti değil Rabia yapıyordu’ demeseydi hepimiz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP Mersin İl Kongresi öncesi bozkurt işareti yaptığını sanacaktık.
Gerçi konuşma onlarca televizyon kanalından canlı yayınlandı, fotoğraf tüm gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlandı ama olsun.
Sonuçta AKP ‘hayır, bozkurt değil Rabia yaptı’ diyorsa öyledir. Sonuçta AKP sözcüsünden daha iyi görecek, bilecek değiliz!
Fakat bu yazının konusu Erdoğan’ın bozkurt işareti yapması değil.
Erdoğan neye ihtiyacı varsa ona yönelen, kolaylıkla tavır değiştirebilen ve koltuk-sandık denkleminde ‘ne yapması gerekiyorsa onu yapan’ bir siyasetçi.
Nasıl ki PKK ile mücadele ederken de müzakere ederken de oy toplamayı hedeflemişse MHP ile de aynı süreci yürütüyor.
Dün ‘ağza alınmadık’ hakaretler ettiği MHP camiasına şimdi bozkurt selamı gönderiyor.
Oysa ki Erdoğan’ın bozkurt işareti yapıp MHP’li seçmene çiçek attığı günün esas haberi eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın aktif siyasete geri dönmesiydi.
Türkiye de özgür bir medya kalmadığı için konu bir iki küçük haber dışında gündeme bile giremedi. Sosyal medyada biraz konuşuldu ve bitti.
Normal şartlarda manşetlere çıkacak, saatlerce televizyon programlarında tartışılacak bir konuydu.
Fakat olmadı.
Kimse, ‘Zafer Çağlayan hakkında tutuklama kararı var, adı yolsuzluk skandallarında geçiyor. 50 milyon Euro rüşvet söz konusu. Saatler, piyanolar vs. Üstelik yeni davalar da gelebilir. Böyle bir ismin partimizde aktif siyaset yapması bize zarar verir’ demedi.
Bu durumun analizini, yani Zafer Çağlayan’ın AKP’ye dönüşünün ne anlama geldiğini yorumlamadan önce hafızaları toparlamakta fayda var.
Çünkü gündem yoğunluğu içinde Zarrab Davası’nın detayları unutuldu gitti.
Gerçi ülkenin büyük bir kısmı iktidarın uyguladığı yoğun sansür ve baskı nedeniyle rezaleti zaten duymamıştı.
Vergilerimizden finanse edilen ve yasal olarak tarafsız-bağımsız olması gereken ancak iktidarın propaganda makinesi haline gelen Anadolu Ajansı ise davayı izlemek yerine, davayı izleyen gazetecileri taciz etmekle meşgul oldu.
ZARRAB BİR AÇILDI PİR AÇILDI
Malum olduğu üzere 17 Aralık 2013 büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ‘esas oğlanı’ Reza Zarrab ailesi ile birlikte Miami’ye tatile gidince FBI tarafından tutuklanmıştı.
‘Kara para aklama’ ve ‘İran’a yönelik ambargoyu delmek’ gibi bir dizi suçlama ile 75 yıla kadar hapsi istenen Zarrab, Erdoğan ve AKP hükümetinin tüm çabalarına rağmen paçayı kurtaramayınca savcı ile işbirliğine gitmiş ve davanın ‘yıldız tanığı’ olmuştu.
Zarrab, New York Güney Bölge Mahkemesi’nin 17. katındaki duruşma salonunda tam 7 gün konuştu.
Çok şey anlattı.
Mesela savcı ile ‘neden anlaşmaya vardığına’ dair bir soruyu cevaplarken aslında ‘Erdoğan ile arasındaki ilişkiye dair’ önemli detaylar verdi.
Erdoğan, Zarrab’ı kurtarmak için elinden geleni ardına koymamış. ABD’li muhatapları ile sürekli konuşmuş, teklifler sunmuş; pahalı ve etkili avukatlar tutulmuş, Trump’ın güvenlik danışmanları ile çalışılmış.
Zarrab ‘son çare’ olarak ‘mahkum takası beklentim vardı, olmadı’ dedi. Yani Türkiye’de tutuklanan ABD vatandaşları ile takas edilmeyi bekleyen Zarrab burada da umduğunu bulamayınca savcıya ‘tamam anlaşalım’ mesajı yollamış.
Dava süresince gördük ki, Erdoğan’ın ‘hayırsever işadamı’ olarak tanımladığı, uğruna ülkeyi yaktığı, bütün AKP kabinesinin ‘önüne yattığı’ Zarrab aslında tam bir suç makinesiymiş. Rüşvet vermiş, uyuşturucu kullanmış, sahte evrak düzenlemiş, yalan söylemiş, fuhşa aracılık etmiş…
Suç listesinde yok yok.
AKP’lilerin iddia ettiği gibi ayakkabı kutularındaki paralar da imam hatip parası filan değilmiş.
EFSANEYİ ‘TÜRKİYE’NİN AVUKATLARI’ YIKTI
Zarrab Davasına dair genel analizi ‘Zarrab Davası’ndan ne öğrendik’ başlığı ile 27 Aralık 2017’de burada anlatmıştım.
Hatırlanacağı gibi parasını Türkiye’nin verdiği avukatlar daha davanın ilk günü kürsüye çıktıklarında Erdoğan’ın 17 Aralık’a dair tüm söylemlerini yerle bir etmişlerdi.
Hakan Atilla’nın avukatı Victor Ricco, Reza Zarrab ile Halkbank yöneticileri ve siyasilerin rüşvet ilişkisi içinde olduğunu anlatıp “ayakkabı kutularında, utanmazca, arsızca rüşvet aldılar” demişti.
Bu ifade şu açıdan önemli: Erdoğan ve Havuz hep bir ağızdan Reza Zarrab’ı casus ilan edip anlattıklarını çürütmeye çalışıyorken, parasını kendilerinin verdiği ve daimi istişare halinde oldukları avukatlar rüşvetleri teyit etmiş oldu.
Yani bu noktada arkasına sığınacakları bir komplo teorisi ya da ‘FETÖ’ senaryosu yok.
Hakan Atilla’nın kendisine yöneltilen 6 suçlamanın 5’inden suçlu bulunması, savcılığın delillerinin jüriyi ikna ettiğini gösteriyor.
ÇAĞLAYAN AKP’YE DÖNDÜĞÜNE GÖRE…
Jürinin uzun müzakereler sonucunda 3 Ocak’ta verdiği karar ile dava sonuçlanmış oldu. Hakan Atilla’nın alacağı ceza 11 Nisan’daki duruşmada açıklanacak.
3 Ocak’ta New York’ta çıkan karar sonrası -tabi normal şartlarda-Türkiye’de yeni bir tartışmanın başlaması gerekirdi.
17 Aralık operasyonunun siyasi baskıyla kapatıldığı, Zarrab’ın hapisten çıkmak için rüşvet verdiği, Halkbank üzerinden İran ambargosunun delinmesinin ‘onay ve talimatının’ Erdoğan’dan geldiği tescillendikten sonra Türkiye’de kapatılan soruşturmanın yeniden açılması gerekiyordu.
Hukuk ve etik bunu gerektiriyordu.
Fakat hem yargı hem iktidar çevreleri üç maymunu oynadı. Cılız bir iki ses dışında ‘17 Aralık operasyonundaki tüm iddialar doğruymuş, bu durumda soruşturmanın yeniden başlatılması gerekir’ diyen çıkmadı.
Hatta kendini Erdoğan rejiminin zulümlerini meşrulaştırmaya adamış, sözde Cemaat uzmanları da ’17 Aralık iddialarının doğru çıkması Cemaati aklamaz’ gibi dahiyane yorumlar yaptılar.
Sonuçta ne soruşturma yeniden açıldı ne de kimse ‘Bu iddialar doğru ise o soruşturmayı yürüten polisler ve savcılar neden 3 yıldır hücrede tutuluyor?’ demedi.
CHP “17 Aralık’ın rantını yiyeyim ama bu işten Cemaat puan toplamasın” politikası takip ettiği için herhangi bir muhalefet partisinin önüne gelebilecek tarihi bir fırsatı heba etti.
Ve milyonlarca Dolar/Euro rüşvetin kahramanı Zafer Çağlayan aktif siyasete geri döndü.
10 Mart’ta yapılan AKP Mersin 6. Olağan İl Kongresi’nde kürsüye çıkan Çağlayan 19 kişilik delege listesinde yer aldı.
Hakkında 9 Eylül 2017 tarihinden bu yana yakalama kararı olan Zafer Çağlayan’ın önümüzdeki seçimlerde tekrar aday yapılması kesin gibi.
17 Aralık skandalına, Zarrab’ın itiraflarına kulak tıkayanların Çağlayan’ın aktif siyasete geri dönmesinden rahatsız olmasını, buna yönelik itirazlar dile getirmesini beklemek abes olurdu.
Zaten AKP ve Havuz bırakın rahatsız olmayı Çağlayan’ın dönüşünü kutsayan ifadeler kullandılar. Dahası Çağlayan’a dönüş talimatını Erdoğan’ın verdiği açıklandı.
Bu durumda iki seçenek akla geliyor;
Birincisi, Zafer Çağlayan söz konusu rüşvetleri ‘sadece şahsı adına’ almadı. Sonuçta ‘etkili ortakları’ olmasa milyonlarca Euro/Dolar rüşvet alan bir siyasetçiyi hiçbir siyasi hareket barındırmaz.
İkincisi, Erdoğan’ın ‘dinde reform yapılmalı’ söylemi çoktan hayata geçirildi ve dinin yasakladığı rüşvet, kara para, sahtecilik, yalan gibi şeyler çoktan günah olmaktan çıkartıldı!
Yaşananlara bakılırsa AKP için her iki seçenek de geçerli gözüküyor.