Gazeteci Ahmet Dönmez TR724.com'da Yüzbaşı Burak Akın’ın ifadelerini analizinin ikinci bölümünü yayınladı.. ...
Dün kaldığım yerden devam edeceğim…
Ama bu arada önemli bir şey oldu. Yüzbaşı Burak Akın dün serbest kaldı. Onun verdiği ifade ile gözaltına alınan iki yüzbaşı Fuat söylemez ve Abdülkadir Koçyiğit de aynı şekilde serbest bırakıldı.
Niye teslim olduğu sorusunun cevabı hala muallakta sallanmaya devam etsin, kokusu önümüzdeki günlerde çıkacaktır elbet.
****
Konuya kaldığım yerden devam etmeden önce araya bir parantez almak istiyorum. Yeni Şafak dün ‘Yargıda neler oluyor?’ başlıklı sürmanşet haberinde şöyle diyor: “Yargı içerisindeki fırsat çetesi, 17-25 Aralık sonrası devletin yanında yer almış kişileri, örgütle bağını gösteren bir delil olmamasına rağmen tutuklayarak mağduriyetlere yol açıyor.”
Buradan sözü Yüzbaşı Burak Akın’a getireceğim. Kendisi gidip teslim olmasa, hakkında var olan gizli soruşturma gereği gözaltına alınsa bile “İşte FETÖ ile mücadele böyle sulandırılıyor” denecek bir profil kendisi. “15 Temmuz gecesi kahramanca çarpışmış, darbeciler tarafından vurulmuş, herkesin gözü önünde ölümden dönmüş bir yiğit askeri FETÖ’cü diye gözaltına almak, olsa olsa yargı içindeki kripto FETÖ’cülerin mücadeleyi sulandırmak için aldığı bir karar olabilir” diye hakkında yazılar yazılacak bir subay.
Evet, algısal açıdan eli bu kadar güçlüyken paniğe kapılıp koşa koşa kendini ihbar etmesi için o sıralar gerçekten de çok büyük bir suç işliyor olması lazım. Yani bu pozitif algıyı yerle bir edecek bir suç üstü halinde olmalı… Peki var mı öyle bir durum? Şu ana kadar çıkmadı. Tam tersine, hükümet medyası bile “Herkes bu sorunun cevabını merak ediyor” diye yayın yapıyor. Yani kimse Akın Yüzbaşı’nın niye teslim olduğunu anlayabilmiş değil.
****
Bu parantezden sonra kaldığımız yerden devam edebiliriz…
Gelelim Burak Akın’ın ifadeleri doğrultusunda gözaltına alınan diğer 2 subaya…
O isimler ÖKK yüzbaşıları Fuat Söylemez ve Abdülkadir Koçyiğit. Sabahın haberine göre her ikisi de Akın’ın devreleri ve cemaat içinde aynı grupta yer alıyorlardı. Geçtiğimiz Cuma günü Fuat Söylemez de Burak Akın’la birlikte Ankara Adliyesi’ne getirilmişti. Ve Söylemez’in ifadesi de çok bomba: “Ben bu örgüte küçük yaşta dini duygularla katıldım. Vatana ihanetim söz konusu değil. Darbe girişiminden haberdar olmadım. Olay gecesi Silopi’deydim.”
Bakın kısa ama çok çok önemli cümleler bunlar. Cemaate küçük yaşta girdiğini söylüyor Söylemez. Yani eskilerden. Kıdemli bir ‘şakirt’. Fakat onun da darbe girişiminden haberi yok. Zaten olsa ne olur, Ankara’ya bile gelmemiş. Silopi’deymiş o gece. Neresi Silopi? 15 Temmuz’da sırtından vurularak öldürülen darbeci Tümgeneral Semih Terzi’nin görev yaptığı birlik. Yani “cemaatçi” Semih Terzi o gece darbe yapmak için Silopi’den kalkıp Ankara’ya geliyor ve küçüklükten beri cemaatten olan Yüzbaşı Söylemez’i yanında getirmiyor. Onun yerine kimlerle gidiyor Ankara’ya? Neredeyse hiç birini tanımadığı, o gece neredeyse tamamı karşı tarafa geçecek, Zekai Aksakallı’nın emirleri ile hareket edecek olan Yüzbaşı Ahmet Kemal Yılmaz gibi, Üsteğmen Mihrali Atmaca gibi askerlerle!…
İyi ama neden?
****
Gelelim Abdülkadir Koçyiğit’e…
Koçyiğit, 15 Temmuz Kara Harp Okulu davasının sanıkları arasında. Fakat şu detaya dikkat: Milliyet’in haberine göre 27 Temmuz 2016’da tutuklanan Koçyiğit, 1 Ağustos 2016’da tahliye oluyor. Yani eğer haberde bir yanlışlık yoksa sadece ve sadece 5 gün tutuklu kalıyor. 15 Temmuz’un hemen ertesindeki ağır psikolojik şartlar içerisinde oluyor hem de bu tahliye!.. O günlerde ÖKK’dan bir yüzbaşı tutuklanacak ve 5 gün sonra tahliye edilecek öyle mi? Normal mi bu?
O sırada askeriye içerisinden etkin pişmanlıkta bulunmak isteyenler bile sesini duyuramıyordu? Koçyiğit nasıl tahliye oldu? Üç kez ağırlaştırılmış müebbet hapis ve “FETÖ silahlı terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla tutuksuz yargılanıyor şu an.
Peki darbe sonrası ilk gözaltına alındığında ne ifade vermiş? Yine aynı habere göre Koçyiğit, aynı zamanda Kara Harp Okulu SAVBEN’de (Savunma Bilimleri Enstitüsü) öğrenciydi. 15 Temmuz’da tez çalışması nedeniyle saat 19.00 sıralarında okuldan ayrıldı. Saat 22.00 sıralarında evinde ders çalışırken jet sesleri duydu. Hemen televizyonu açtı. Boğaz Köprüsü’nün terör tehdidi nedeniyle askerlerce kapatıldığını gördü. 23.43 sıralarında Kara Harp Okulu’ndan Öğretmen Albay Ertan Erol kendisini telefonla arayarak, “Alarm durumu var, acilen kışlaya gelmen gerek. Ayrıca yüksek lisans öğrencilerine de bu mesajımı ilet” dedi. Koçyiğit bunun üzerine diğer kursiyerlere Erol’un emrini iletti. Aynı lojmanda oturdukları Yüzbaşı Ali Kıratlı ile Yüzbaşı Yunus Emre Toprak’ın aracı ile saat 01.00 sıralarında enstitüye vardılar. Burada sicil amirleri Albaylar Ertan Erol, Önder Haluk Tekbaş ve Metin Gülenç’i gördüler. Ertan Erol, eğitim kıyafetlerini giyerek enstitünün ders salonunda beklemelerini emretti.
Saat 03.30 sıralarında aynı zamanda SAVBEN Müdürü olan Prof. Dr. Mühendis Albay Önder Haluk Tekbaş tarafından kışla güvenliği için silah almaları emredildi. Anafartalar taburuna geçtiler. Yaklaşık 1 saat sonra, 04.30 sularında herkese birer adet HK-33 piyade tüfeği ve boş şarjör dağıtıldı. Yarım saat sonra da hücum yeleği aldılar.
Albay Tekbaş, kendilerine dekanlık binasına gitmeleri ve beklemeleri emrini verdi. Komutana durumun ne olduğunu sorduklarında Tekbaş, “Beklemedeyiz” diye cevap verdi.
İddianamede ise Koçyiğit’in, Kara Harp Okulu içerisinde gerçekleştirilen eylemleri organize eden Kurmay Başkanı Albay İlhami Polat’ın talimatı üzerine darbe faaliyetlerinde yer almak amacıyla geldiği öne sürülüyor. Suç olarak da Koçyiğit’in Kara Harp Okulu’na yönelik nakiller esnasında dışarıdan gelecek sivil halk, polis ve darbe karşıtı askerlere karşı koymak için kendisine rastgele tevdi edilen silahı teslim alması gösteriliyor. Komutanları tarafından verilecek, ‘nizamiyelere takviye kuvvet olarak gitme, nöbet tutma gibi görevleri yerine getirmek amacıyla beklemeye başlamak’ suçunu işlediği anlatılıyor.
Burak Akın’ın adını verdiği bir diğer ‘kripto cemaatçi’ subay da bu oluyor işte. Görüldüğü üzere o gece ders çalışırken komutanının emriyle 23.00’ten sonra evinden kalkıp okula gelen, darbe bastırıldıktan sonra sabah saat 04.30’da eline boş şarjörlü silah tutuşturulan bir Öğrenci Yüzbaşı o. Tıpkı o gece izinde, tatilde veya evinde olduğu halde telefonla aranarak birliklerine çağrılan ve tutuklanan yüzlerce asker gibi…
****
Bu arada bir diğer detay da Burak Akın’ın birlikte görev yaptığı, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’ın emir subayı Yunus Can’la ilgili. 15 Temmuz akşamı koruma müdürü olarak Akın ve emir subayı olarak Can, Kara Kuvvetleri Komutanı’nın can güvenliği için elinden geleni yapmıştı. Akın bacağından vurulup yatarken Yunus Can da o gece Çolak’la birlikte derdest edilip Akıncı Üssü’ne kapatılmıştı. Akıncı Üssü davasında da şikayetçiler arasında. Aynı zamanda Genelkurmay Çatı Davası ile Kara Havacılık Okulu Davası’nda ‘mağdur’ olarak yer alıyor. Fakat o da darbe girişiminden 6 ay sonra “FETÖ’cü olduğu anlaşılarak”, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Mahrem İmamlar soruşturması çerçevesinde tutuklanmış.
Bu ifade Yeni Şafak’a ait. Burak Akın’ın teslim olmasının ardından Yeni Şafak, “15 Temmuz’un sahte kahramanları” başlıklı bir haber yaptı. Bu haberde adı geçenlerden biri de Yunus Can’dı. İddiaya göre Can, cemaatin Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki mahrem hizmetler biriminde görev yapıyordu. ‘Yavuz’ kod adıyla örgütsel faaliyetlerde bulunuyordu. TSK imamı Adil Öksüz ile aynı baz istasyonunda iki defa ortak sinyal vermişti.
Yunus Can, yaklaşık 1 yıl tutuklu kaldıktan sonra 29 Aralık 2017 tarihinde, yani Burak Akın’ın polise teslim olduğu günden 2 gün sonra tahliye olmuştu.
Savunmasında, kendisi ile ilgili bir ‘itirafçı’ ifadesi bulunduğu için gözaltına alındığını belirterek hakkındaki iddiaların tamamını reddetmişti. Bu itirafçı ifadesindeki çelişkileri de ortaya koyan Can, kendisini bu göreve bizzat Salih Çeki Çolak’ın seçtiğini, emekliye ayrılmak istediğinde izin vermediğini ve 15 Temmuz’dan sonra iki kez yurtdışına gidip geldiğini de dile getirdi.
***
Şu durumda elimizde cemaatten olduğu iddia edilen veya bazılarının bizzat kendilerinin itiraf ettiği bazı subaylar var. Fakat ilginç bir şekilde bu isimler 15 Temmuz gecesi ya kahramanlık yapmış ya darbeciler tarafından hiç tercih edilmemiş ya da evinde otururken komutanının emriyle çağrıldığı halde hiç bir suça iştirak etmemiş askerler. Ve işin kötüsü hiç birinin de darbe girişiminden haberi yok. Ama hepsi de ‘cemaatten’ olmakla suçlanıyor.
Bu durumda soru şu: Bu darbeyi kim yaptı? Bu kadar cemaatçi subay darbeye katılmadıysa sahaya çıkanlar kimlerdi? Yok eğer cemaat darbeye yeltendiyse bu kadar kritik adamını niye işin dışında tuttu?
Sorular burada bitmiyor.
Başka detaylarla devam edeceğim…