Yunan gazetesi To Vima’dan Panagiotis Mixos, Batı Trakya’da yaşayan Müslüman Türk azınlıklarla gerçekleştirdiği röportajları haberleştirdi. Courrier International tarafından Fransızcaya da çevrilen haber, Müslüman azınlığın Erdoğan tarafından nasıl kullanılmaya çalışıldığını ortaya koyuyor.
TR724'ün hazırladığı habere göre Türk hükûmetinin Müslüman Türk azınlıkların yoğunluklu olarak yaşadığı İskeçe ve Gümülcine’de yürüttüğü gayri resmi faaliyetler bölgedeki huzurun bozulmasına neden olurken, Müslümanların üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor. Yunanistan Müslümanları Ankara ve Atina arasındaki rekabetin enstrümanı olmaktan rahatsız.
Yunan devletinin son yıllarda Müslüman azınlık için yürüttüğü olumlu politikalara rağmen Erdoğan hükûmetinin bölgede faaliyetlerde bulunması tepki çekiyor. Erdoğan’ın ilgisinin amacı, Müslüman azınlığın haklarını savunmaktan ziyade bölgedeki Müslümanları politik bir araç olarak görmesi olarak değerlendiriliyor.
Müslüman azınlığın özel statüsü var
Yunanistan’daki Müslüman azınlık, Lozan Antlaşması’ndan miras kalan özel bir statüye sahip. 1923’te Türk-Yunan savaşına (1919-1922) son vermek amacıyla imzalanan anlaşma iki ülke arasında nüfus mübadelesini düzenliyordu. Anadolu’da yaşayan Hıristiyan Rumlar Yunanistan’a taşınırken, Yunanistan Müslümanları Anadolu’ya göç etti. Bugün Yunanistan’da yaşayan Trakya’nın Müslüman azınlığı ise bir istisna olarak mübadelenin dışında kaldı.
Osmanlı döneminden bu yana bu topraklara yerleşen azınlık, ailevi konularda Yunan devletinin onayladığı üç müftüden birine başvurmak suretiyle şeriat uygulama hakkına sahip.
Ancak, Yunan tarafının uzun yıllar boyunca Hristiyan ve Müslüman nüfus arasında fırsat eşitliğini oluşturmada gecikmesi, Müslüman azınlığın Yunan toplumunun dışında kalmasına ve ülkeye entegre olmasının önünde büyük bir engel oldu.
Rüşvet ve itibarsızlaştırma Türk tarafının en büyük silahları
Türk hükûmetinin faaliyetleri ise zaten kırılgan olan bölgeyi daha da fazla istikrarsızlaştırmaya sebep oluyor. Yunan devletinin onayladığı müftülerin dışında müftüler görevlendirmesi, Türk konsolosluğunun diplomasi dışında kalan alanlardaki aktif varlığı ve azınlık okullarının devamlılığı temel olarak istikrarsızlaşmanın sebebi olarak dikkat çekiyor.
Gümülcine kentinde hayır işlerinde aktif olan Müslüman mülklerinin yönetimi komitesinin başkanı Selim İsa’nın ifadesi, Türkiye’nin işleyişini gözler önüne seriyor. İsa, bir Türk vekilin kendisine bölgede projeler geliştirmekten vazgeçmesi için para teklif ettiğini söylüyor.
Rüşvetin yanı sıra belirli kişilerin itibarsızlaştırılması da Türkiye tarafından kullanılan yöntemlerden biri. Selim İsa, “Türk konsolosluğu ve kontrol ettiği gazeteler tarafından Rumların ve hırsızların dostu olarak adlandırıldık” diyor.
Benzer bir durumu yeni atanan müftü vekili Hemşeri Nezden aktarıyor. Göreve yeni başladığı İskeçe’de kendisini sahte bir müftünün hedefinde bulduğunu anlatan Nezden, Ankara’nın kendisini okuma yazma bilmediğini söyleyerek kasaba ve köylerde ona iftiralar attıklarını, hatta onu Hristiyan olmakla suçlayacak kadar ileri gittiklerini söylüyor. Nezden’e karşı mücadele eden sözde müftünün Müslümanların yaptığı bağışları kontrol etmeye çalıştığına dikkat çekiyor.
Nilan Halil gibi kişilerin net tutumları ise Türk tarafını oldukça rahatsız ediyor. Halil, “Siyasi faaliyetlerimizden vazgeçersek her şey yolunda demektir. Ama biz Yunanız. Yunanistan bizim anavatanımız. Türkiye, Rum Müslümanlara baskı yapıyor” diyor.
Erdin Mümin ise, “Bölgede faaliyet gösteren Türk konsolosluğu, diplomatik bir otorite olmanın yanı sıra, azınlık mensuplarını araçsallaştırmak için istikrarı bozucu ve gizli bir şekilde hareket ediyor” diyor.
Yunanistan geçmişteki hatalarından vazgeçiyor
Azınlık eğitimi danışmanı Orhan Aziz, Yunanistan’ın Hristiyanlar ve Müslümanların bir arada yaşaması açısından Avrupa ve dünya için bugün bir model haline geldiğini düşünüyor.
Aziz, “Hiç kimse rahatsız edilmeden yan yana çan çaldığını ve ezan okunduğunu başka nerede duydunuz?” derken, İskeçe Müftüsü Hemşeri Nezden, “Hıristiyanlarla Müslümanların bir arada yaşama sorunu yok” diyor.
Erdin Mümin’e göre, Kuran’ın camilerde öğretilmesinde ciddi bir sorun var. Camilerde radikal İslam ve Türkçe öğretildiğine dikkat çeken Mümin, bu kurslarda genellikle garip şeyler söylendiğinin altını çiziyor.
Yunan devleti ise bu problemin önüne geçmek için eğitim alanında daha fazla sorumluluk almaya başladı. 2013 yılından bu yana, devlet okullarında isteğe bağlı olarak Yunanca dilinde Kuran dersi öğrencilere sunuluyor. Yirmi yıl öncesine kadar Müslümanların büyük çoğunluğu azınlık okullarına giderken, bugün Müslümanlar daha fazla devlet okullarına gidiyor. Bu ise, Müslüman çocuklarının Hristiyan öğrencilerle rekabet edebilmeleri ve yeterli bilgiye sahip olabilmeleri için entegrasyon açısından önemli bir adım.
Ayrıca devlet kurumlarında ve üniversitelerde Müslüman azınlığa yönelik kontenjanların açılması da azınlığın Hristiyan çoğunlukla eşit duruma gelebilmesi için oldukça önemli bir adım olarak görülüyor.
Tüm bu gelişmeler, Müslüman azınlığın yönetilmesinde geçmişte büyük hatalar yapan Yunan devletinin perspektifinin olumlu yönde değiştiğine dair kanıtlar sunuyor. Ancak, bölge sakinleri yaşanan ayrımcılıkların hatırasının silinmesinin uzun zaman alacağına dikkat çekiyor.
Bölge sakinlerinin hemfikir olduğu nokta ise bölgenin yaşam standartlarını yükseltmek ve ekonomik kalkınma gerçekleştirmek için mücadele edilmesi gerektiği.