PROF.DR. OSMAN ŞAHİN- SAMANYOLUHABER.COM
GÜVEN İNŞASI 7
Hizmet Hareketi’nde süreç öncesinde, istihdam edilen idareciler özellikle Hizmet’in sayısal olarak hızla büyüyen yapısının ihtiyaçlarını karşılayabilecek vasıflara sahip olan insanlardan seçilmekteydi. İhtiyaç duyulan maddi sermayenin karşılanmasında, yeni kurumların ve binaların inşa edilmesinde ve bürokrasi ile olan ilişkilerde başarılı olabilecek insanlar tercih ediliyordu.
Hizmet süreç öncesinde büyük bir cazibe merkezi haline gelmiş olduğundan ve çok sayıdaki farklı kurumlarının da etkisiyle insan kazanma noktasında bir problemi de kalmadığından keyfiyet, maneviyat ve rehberlik konusunda önemli problemler yaşamaya başlamıştı.
Bu özden uzaklaşmanın neticesinde, cemaatinin arasına karışan ve onlardan bir fert gibi davranan hizmetçi yöneticilerin yerini, ulaşılması çok zor olan, emreden ve cemaatiyle amir-memur seviyesinde ilişkilere sahip olan yöneticiler almaya başlamıştı.
Bütün bunların bir sonucu olarak, Hizmet ilke ve prensiplerine uygun, her bir ferdin değerli olduğu ve o bireyin maddi ve manevi inkişaf etmesinin merkeze alındığı, bir ferdin dahi kaybedilmemesinin çok önem arz ettiği, karar alma süreçlerinde bireylerin aktif katılımlarının sağlandığı (yani istişare mekanizmalarının sağlıklı bir şekilde işlediği) yapılanmalara gidilip gidilmediği gibi konular (ehemmiyeti teoride herkes tarafından kabul edilse de ve bu hususta bazı istisnalar olsa da) daha az önemli hale gelmişti.
Maalesef bu durum, en önemli sermayesi insan olan Hizmet Hareketi içerisinde bazı çok önemli deformasyonların yaşanmasına sebep olmuştur. Bu yanlış yönetim anlayışından dolayı bazı insanlar mağdur edilmiş, küskünler ve gayr-ı memnunlar oluşturulmuş, bireylerin kabiliyetlerinin inkişafının önü alınmış, maneviyat ve rehberlik adına çok önemli kayıplar yaşanmış ve bunların neticesinde ortaya çıkan bu bozulmalar bazı su-i istimallere ve su-i uygulamalara kapı açmıştır.
Diğer taraftan yöneticiler ile yönetilenlerin arasındaki mesafe açılmış, yöneticiler cemaatleri ile ilgili empati yeteneklerini zamanla önemli ölçüde yitirmişler ve dolayısıyla onları anlamakta güçlük çekmeye başlamışlardır.
Süreç öncesinde Hizmet’in sahip olduğu güçlü cazibe etkisiyle, bunların yol açtığı zararlar tam görülüp hissedilememiş olsa da, süreçle beraber yaşanan hadiselerin etkisiyle bu zararlar katlanarak ortaya çıkmıştır. Bu şekilde ortaya çıkan bazı gayr-ı memnunların süreçte Hizmet’e cephe alarak, zalimlerin yanında yer aldıkları görülmektedir. Aslında, bu deformasyonlar sadece gayr-ı memnunlar üzerinde değil, aynı zamanda Hizmet’i benimseyip özümsemiş bazı insanlar üzerinde de önemli tahribatlar meydana getirmiştir.
Bütün bu yaşananlar sebebiyle Hizmetteki insanlar hem bu yanlışları hem de bunlara sebebiyet verenleri ve hala zarar vermekte olanları ciddi olarak sorgulamaktadırlar. Aslında, süreç öncesindeki yanlış yönetim anlayışları ve yanlış yönetici tercihleri sebebiyle önemli güven kayıpları yaşanmaya başlamıştı.
Eski yönetim anlayışlarında ısrar edilmesi…
Bugün için Hizmet’in en büyük problemlerinden birisi, süreç sonrasında hala süreç öncesi yönetim anlayışlarının ve aynı yönetici tiplerinin devam ettirilmeye çalışılmasıdır. Bu anlayışların ve tiplerin günümüz Hizmet insanının ihtiyaçlarına cevap vermesi artık mümkün değildir. Zaman, çevre ve dolayısıyla ihtiyaçlar çok büyük değişikliğe uğramıştır. Dolayısıyla bu oluşan şartlara uygun olarak yönetim anlayışlarının yeniden revize edilmesine ve yönetici tiplerinin değişmesine çok ciddi ihtiyaç vardır.
Hala Hizmet tabanından dillendirilen taleplere cevap verilememesinin ardında da aynı sebepler vardır. Tabanın talepleri icra konumunda bulunan insanlar tarafından tam anlaşılamamaktadır. Bazen de bu isteklere süreç öncesi yönetim refleksleriyle cevap verilmesi hatasına düşülmekte ve bundan dolayı insanların beklentileri bir türlü karşılanamamaktadır.
Bu değişim ihtiyacının farkına varılamadığından, önemli problemlere sebebiyet vermiş olmalarına rağmen, bu idarecilerden vaz geçilememekte ve bu durum cemaat tabanında önemli zararlar oluşturmaya devam etmektedir.
Artık oluşan yeni konjonktürde, emreden, dikte eden, her şeyi daha iyi bildikleri iddiasında olan, göstermelik istişare yapan ama istişarenin hakkını veremeyen, her meseleyi herkesten daha iyi bildiğini düşündüğü için başkalarının düşüncelerini önemsemeyen, kendisini bulunduğu makam ve hizmetler için vazgeçilmez gören, rehberlik ve insan kazanma ve kazanılanları muhafaza etme en birincil önceliği olmayan, bütün hareketleri şeffaf olmayıp denetlenemeyen, hesap sorulamayan, etrafındaki insanların kabiliyetlerinin inkişafı en önemli bir meselesi olmayan, ona tam destek olanlar dışında cemaatin geneline karşı güven duyamayan ve dolayısıyla onları her türlü hizmetlerde istihdam edemeyen, Hizmet ilke ve prensiplerine tam manasıyla uymayan, insan merkezli olamayan, cemaatinin ekseriyetinin kabulüne mazhar olamayan, cemaatinin arasına karışıp onlardan bir fert olamayan, zamanın ve şartların lazımı olan değişime evet diyemeyen, gerekli manevi donanıma ve hizmetçi lider vasıflarına sahip olamayanların idareci olabilmeleri mümkün değildir.
Mevcut idarecilerin bu hususlarda kendilerini geliştirmeleri, eksiklerini gidermeleri, yönetim yaklaşımlarını değiştirmeye ihtiyaçları vardır. Bu değişimi gerçekleştiremeyen insanların Hizmet tabanından gelen baskılar neticesinde zamanla kenara çekilmek zorunda kalmaları ise kaçınılmaz olacaktır.
Önemli Not: Yazılarda Allah’ın (CC) inayet ve keremiyle görebildiğim kadarıyla, yönetim anlayışları ve yöneticiler hakkında yapmaya çalıştığım bu tespitler problemlerimizi anlamak, eksikliklerimizin telafisi ve ihtiyaç olan değişimin gerçekleşmesi adına neler yapılabileceğine dair bir fikir vermek, geçmiş yaşadıklarımızdan ibretler alarak yanlışlarımızı tashih etmeye, yeni şartların ve kültürlerin gerektirdiği donanımı elde etmeye ve bunun için ihtiyaç olan değişime dikkat çekmek içindir.
Yoksa, süreç öncesi, süreç boyunca ve sonrasında hizmetlerde her seviyede vazife almış ve fedakârca çalışmış ister yönetici isterse de yönetilenler olsun, Hizmet insanlarının yaptıkları güzel hizmetlerini takdir etmeme ve küçük görme değildir veya onların kuvvey-i maneviyelerini ve ümitlerini kırma amacı taşımamaktadır.
Bilâkis, Hocaefendi’nin “Gamı-tasayı bırak iraden canlı ise! Ümit kaynağı ol, olabilirsen herkese. Öyle otur, öyle kalk, öyle düşün, öyle konuş, öyle davran ki, sana bakan insanlar ümitle şahlansınlar. Ümitleri kırıcı; geleceği karanlık gösterici düşüncelerden uzaklaş! En karanlık anlarda bile ümit solukla!” sözlerinde ifade ettikleri ve hayatında en önemli bir gaye haline getirdikleri bu hakikatin her bir Hizmet insanının felsefesi haline gelmesi gerektiğine inanıyorum.