Bunu size niye yazıyorum, bir faydası olacak mı, emin değilim. Ama yazıyorum işte. Belki de vicdanımı rahatlatmak için. İnsanların bedelini hayatlarıyla ödediği bir şey için ben de en azından mail atayım dedim.
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Allah, 15 Temmuz darbecilerinin belâsını versin. Onları Kahhar ismiyle kahretsin. Bir de şunu söyleyeyim; amacım sizden yardım dilemek değil. Dedim ya sadece vicdanen rahatlamak. Hz. Ali’nin dediği gibi, engelleyemiyorsanız bile duyurun, sözüne binaen zulmü duyurmak ve tabiî ki ahirette “bilmiyordum” demenize engel olmak.
Ben ve eşim 10 yıllık öğretmendik. Her ikimiz de 1 Eylül itibariyle çok sevdiğimiz mesleğimizden hâlâ daha sebebini bilmediğim şekilde ihraç edildik. Kendime değil de eşimin her gün döktüğü gözyaşlarına dayanamıyorum. 9 aydır derdimi kimseye anlatamadım. Bir müfettiş bile tayin edilmedi, ihraçla ilgili bir mahkemeye bile çıkmadım. Hâlâ daha Komisyonların kurulmasını bekliyorum. Güya Ocak ayında çıkan KHK’ya göre, 30 gün içerisinde kurulacaktı. Hiçbir mahkeme dosyalarımı bile görmedi daha.
2 odalı kerpiç bir evde büyüdüm. Tuvaleti, banyosu dışarıdaydı. Her fırtınada, her yağmurda ailece evimiz yıkılmasın diye duâ ederek okudum ve öğretmen oldum. Babam ve annem kanser hastası. Babamın durumu çok kötü maalesef ölümünü bekliyoruz. Geçenlerde bana hasta yatağında “Oğlum maaşın işliyor mu?” dedi. Hafıza kaybı olduğu için durumumu unutuyor. Yutkundum, cevap veremedim. 9 aydır kimse bana iş vermiyor. Garsonluk için bile gittiğimde KHK’lı mısın, diyorlar. Yalan söylemek bana göre olmadığı için evet diyorum. Başımıza iş açarsın diye iş vermiyorlar. Akrabaların yardımı ile ayakta duruyorum. Yaşadıklarım bir insanın yaşayacağı en büyük imtihan. 2 oğlum var. Bilmiyorum doğru mu, ama karşılaştırma yapıyorum. Ölselerdi elimle gömerdim sonra da dönüp Allah’a ‘Sen verdin Sen aldın’ derdim. Acım gittikçe azalırdı. Yani yaşadığım acı hiçbir acıyla kıyaslanamaz. Eğer inancım olmasaydı ve dinim beni bundan mahrum bırakmasaydı çoktan hayatıma son verirdim. Gerçi ben etmedim, ama saydım, 49 kişi intihar etti. Daha geçen hafta 9 bin 100 polis açığa alınınca bir polis ben vatan haini değilim, diyerek kafasına sıktı. Üstelik daha bu polisler açığa alındı. Yani soruşturma yapılacak, ihraç değil. Hukuken de, vicdanen de isimlerinin ifşa edilmesi doğru değil. Hani masumiyet karinesi, hani beraat-i zimmet? Niye açıklandı bu isimler? Yazık değil mi bunlara? Bunların hiçbiri medyaya yansımaz. Çünkü ‘Konjonktür’ buna izin vermiyor.
7 gün beni de gözaltına aldılar. “İsim söyle kimin isminin olduğu önemli değil, akşam yemeğini evde ye” dediler. “Ödül olarak işimi bile geri verseniz kimsenin ismini söylemem, söyleyemem. Çünkü ben garip bir öğretmenim. Gidin o gece darbeyi yapıp insanları öldürenlerden hesap sorun. Ben darbenin faili değil mağduruyum, hayatım altüst oldu, işimi kaybettim, bedel ödedim” dedim. “Ben niye buradayım onu bile bilmiyorum, siz bana isim verin diyorsunuz. İftira mı atayım? Ben Allah’tan korkarım. Ömür boyu burada kalırım kimseye iftira atmam” dedim.
5 okul müdürü ile çalıştım. Hepsinin telefon numarası var. Sorun en fedakâr, en vatansever öğretmeniniz kimdi diye, dedim. En son görev yaptığım okulda performans notu olarak 100 alan tek öğretmenim, dedim. İnanın yüzüme bile bakamadılar. Sadece görevimiz, dediler.
2 oğlum var. Ben 7 senedir oğlumu oyalıyorum, ona çeşitli bahaneler ileri sürerek oyuncak silâh bile almadım. Şimdi silâhlı örgüte üye olmakla suçlanıyorum, dedim güldüm. Ben gülerken ifademi alan polisin gözleri doldu. Hatta şunu da söyleyeyim size. Tarih öğretmeni olduğum için demokrasi ve insan hakları dersine de giriyorum. Müfredat içerisinde 27 Mayıs ve 12 Eylül darbeleri de var. Özellikle 27 Mayıs darbesi için sürekli öğrencilerime idam edilen Adnan Menderes’i örnek vererek seçilmiş hükümetlere sahip çıkmak halkın görevidir, demokrasiye sahip çıkın, diye nasihat etmişimdir.
Her neyse...
Gözaltında geçirdiğim 7 gün hayatımın en güzel 7 günüydü. Efendimizi (asm), Hz. Yusuf peygamberi ve mezhep âlimlerinin neler çektiğini anladım. Oradaki ibadetlerden aldığım lezzeti hiçbir zaman almadım. Yükümü izzetimle çekerim kimseye minnet etmem, dedim. Hâkime de “Suçum ne, niye burdayım?” dedim, cevap vermedi.
Size yüzlerce örnek anlatırım. Meselâ biri. (...)’da öğretmen arkadaş araba alıp kapora gönderdiği hesabın Bank Asya olduğunu ihraç edilince öğrendi. Ben nereden bileyim, internetten havale yaptım. Adamın hesabı o bankaymış. Hayırlısı, diyor. Bir arkadaş daha var. O da öğretmen. 15 Temmuz günü Atatürk Havalimanı’nda sabahlıyor. Darbecilerle mücadele ediyor. O da ihraç edildi ve o da bilmiyor neden ihraç olduğunu.
Örnekler bitmiyor. İnternette gördüm. Kocaeli’nde bir savcı, (...). İhraç ve gözaltında. Eşi feryat ediyor. Ağır engelli 2 çocukları var. Biliyor musunuz engelli maaşını bile ödemiyorlarmış. Efendimize (asm) iftira atan Mistah b. Usase’ye bile maaşını kestiği için Hz. Ebubekir’den dolayı âyet iniyor. Ne suçu var o 2 çocuğun? Twitter da resmi var. Baksanız yürek dayanmaz.
Şimdi size soruyorum:
Bir yazar olarak niye bunları dile getirmiyorsunuz, mücadele kin ve nefretle değil adalet ve hakkaniyetle mücadele devam etmeli değil mi? Bir kişi bile olsa arada yaşın yanında kuru yanmamalı. Bunun ahirette vebali ağır olur. Lütfen komisyonlar kurulsun ve adalet yerini bulsun, demeniz gerekmez mi? Hani masum tabanla tavan birbirinden ayrılacaktı, ama bakıyoruz ki tabanı boşverin hiç alâkasız insanlara zulmediliyor, yapmayın, bu yanlıştan dönün demeniz gerekmez mi?
Her Cuma Nahl Sûresi’nden âyet dinlemiyor muyuz. “Allah adaleti emreder” demiyor muyuz? Hani adalet, hani kul hakkı? Helâk olan kavimler ibadetlerde zirveye ulaşmış olmasına rağmen neden helâk olmuş siz daha iyi biliyorsunuz. Adaleti tesis edememişler. Haklıdan yana değil güçlüden yana tavır almışlar değil mi?
Gözler kör, kulaklar sağır, vicdanlar da paslanmış. Bunlar zulüm değil mi? “Zulme karşı susan dilsiz şeytan” diyen Peygamber (asm) sizin de Peygamberiniz değil mi?
Sakın bana durumunuza üzüldüm, komisyonlara başvurun gibisinden birşeyler söylemeyin lütfen. Ben bunları 9 aydır dinliyorum. Ve bir şey daha vallâhi de billâhi de kendime değil bizlere bu zulmü yaşatanlara ve onlara zulüm konusunda destek verenlere üzülüyorum. 35 yaşındayım. En fazla 35 daha yaşarım. Ya sonra...
Allah’a emanet olun. Dilerim vicdanınızda birşeylere vesile olmuştur. Ne yapıyorum ben, zulmü engellemek için mi birşeyler yapıyorum, yoksa zulmü destekliyor muyum? dersiniz.
Son olarak... Efendimiz (asm) bir gün Sahabelere “Zalime de mazlûma da yardım edin” deyince sahabelerden biri “Mazlûmu anladık da zalime nasıl yardım edeceğiz ya Rasûlullah (asm)” demiş. Efendiler efendisi de (asm) “Onu zulmünden vazgeçirerek” demiş.
Bir de âyet söyleyeyim: “Vela terkenu ilallezine zalemu fetemessekumun naru (Zulme meyletmeyin, zulmü desteklemeyin. Yoksa ateş size dokunur!)
Yeni Asya / Mağdur Kürsüsü