Ulu
Cami, 1134-1143 yılları arasında Kayseri'yi devletine baş
kent yapan Danişmentlilerin 3. hükümdarı Melik Mehmet
Gazi tarafından yaptırıldı.
Babası Melik Gazi'nin ölümünden sonra
tahta geçen Melik Mehmet Gazi, bölgedeki görkemli kilise binalarının etkisinin azaltılması ve İslamiyetin yayılması amacıyla büyük bir cami yaptırılmasına karar verdi.
Temeli dualarla atılan caminin yapımı için gerekli olan taşlar, çevredeki taş ocaklarından getirilmek istendi, ancak taş ocakları güvenli olmadığı ve zaman zaman düşman güçlerinin baskınına uğradığı için kent merkezindeki yıkık binaların ve bazı kilise kalıntılarının taşlarından da yararlanıldı. Roma ve
Bizans döneminden kalma çok sayıda sütün ve sütün başlığı da caminin inşası sırasında sahiplerinden satın alınarak kullanıldı.
Caminin tuğladan yapılan sekizgen köşeli kaidesi üzerine silindirik yükselen minaresi ve minarenin üzerindeki çini yazıları, dönemin en önemli sanat eseri olarak kabul ediliyor. Caminin yapımı sırasında açılan ve halen caminin içinde bulunan su kuyusunun, kutsal olduğuna inanılıyor.
YEDİ TUĞLANIN HİKAYESİ
Melik Mehmet Gazi, camiyi yaptırırken ustalarına kimseden
yardım almamalarını, caminin tamamen kendi hayrı olacağını söyledi.
Cami inşaatına gelen
yaşlı bir kadın, dul olduğunu belirterek, yanında getirdiği 7 tuğlanın da kendi hayrı olarak caminin duvarına konulmasını istedi. Caminin ustabaşı, yaşlı kadının bu isteğini, Melik Mehmet Gazi'nin emri olduğunu hatırlatarak kabul etmedi.
Ertesi gün cami inşaatını gezmeye gelen Melik Mehmet Gazi, ustabaşını çağırarak gece sabaha kadar uyuyamadığını belirterek ''Gece rüyama girdiler. Yaşlı bir kadını üzdüğünüzü, getirdiği tuğlaları kullanmazsanız caminin ömrünün de tuğla sayısı kadar kısa ömürlü olacağını söylediler'' dedi. Ustabaşının olayı anlatması üzerine, Melik Mehmet Gazi, yaşlı kadının bulunmasını emretti.
Şehre dağılan görevliler, uzun bir araştırmadan sonra evinin önünde 7 adet tuğla bulunan yaşlı kadını alıp cami inşaatına getirdi. Yaşlı kadının elini öpen Melik Mehmet Gazi, ''
Anne, bizim kararımız seni üzmek için değil. Biz
halk fakir olduğu için, onların zorda kalmalarını önlemek için
bağış kabul etmedik. Senin getirdiğin tuğlaları caminin en güzel yerine koyacağız'' dedi ve tuğlalar uygun bir yere kondu.
Ulu Cami'nin
doğu bölümünde, kesme yonu taşlarıyla yapılan duvarın üstünde halen 7 adet tuğla, yan yana 30 derece yatık halde sağlam olarak duruyor.
CAMİNİN ÖZELLİKLERİ
Diktörtgen planlı olan Ulu Cami, 42 kemer ayağına dayandırılan çatılı, taş kaplamalı 2 kubbesi ve tuğladan yapılan bir minaresi ile Kayseri'nin
ibadete açık olan en eski camilerinden birisi olarak biliniyor. Kıble duvarına dik olarak sıralanan
mermer sütün başlıkları, caminin göze çarpan
mimari özellikleri arasında yer alıyor.
Mihrabı, geçirdiği restorasyonlar sonucu orijinalliğini kaybeden caminin, ahşap mimberi Selcuklu işçiliğinin inceliğini yansıtıyor. Caminin mimberi, kündekari tekniğiyle yapılmış, geometrik, geçmeli, kabartma süslemelerle bezenmiş çift kanatlı bir kapı, korkuluk, yan aynalar ve köşe kısmıyla klasik
Selçuklu ahşap işçiliğinin bir şaheseri kabul ediliyor.
Kıble duvarına paralel uzanan beşer kemerli sekiz neft, iki yandan kesme dikey kemerle ortada ise kubbelerle kesişiyor. İkisi duvara bitişik dört paye üzerine oturan büyük mihrap önü kubbesi, dıştan minare ile birlikte tamamen yapıya hakim bulunuyor. Ayrıca kuvvetlendirilmiş payeler ve ortadaki
küçük kubbe, Selçuklu kervansaraylarındaki gibi, tonozların kesiştiği boşluğu örtüyor. Cami, çeşitli devirlerde birçok
tamir geçirdi.
ANADOLUDAKİ İLK ÖRNEK
Büyük Selçukluların Asya'daki tuğla mimarisi geleneğine uygun olarak yapılan minare, Anadolu'da yapılan ilk cami minaresi örneği olarak biliniyor.
Tuğladan yapılan sekizgen bir kaide üzerine yükselen silindirik gövde, şerefenin altındaki Selçuklu çinileriyle dikkat çekiyor. Minarenin şerefenin depremde yıkılın üst bölümü daha sonra tuğla yerine taştan yapıldığı için dokuya uyum göstermiyor.
Kitabesinden 1205 yılında tamir gördüğü anlaşılan Ulu Cami, 1717 yılında meydana gelen büyük depremden zarar gördü, kubbesi çöktü, bazı duvarları da yıkıldı.
Tarihi cami, 5 yıl harap halde kaldıktan sonra 1723 yılında Matbah-ı Amire Emini (padişahın saray mutfak sorumlusu) Kayserili
Hacı Halil Efendi tarafından onarıldı, minarenin yıkılan külah kısmı da yenilendi.
Melik Mehmet Gazi'nin camiyle birlikte 1335 yılında yaptırdığı bilinen medrese ise bugün varlığını sürdürmüyor. Caminin güneyinde bulunan medreseden geriye bir iz kalmamasına karşılık, Melik Mehmet Gazi'nin camiye bitişik haldeki türbesi, korunarak bugünlere kadar ayakta kalabildi.
1.
Abdulhamit döneminde 1782 yılında Mehmet Reşit Efendi, caminin doğu duvarına bir kütüphane yaptırdı. Çok sayıda el yazması kitabın bulunduğu bu kütüphane, araştırmacılara
hizmet veriyor.
Kütüphaneden camiye açılan bir kapı ise bugün kapalı bulunuyor.
Toplam 1500 metrekare büyüklükteki Ulu Cami'nin
Kuzey,
batı ve doğusunda 3 ayrı kapısı bulunuyor. Ulu Cami, Kapalı
Çarşı ve Vezir Hanı'na çok yakın olması nedeniyle asırlardan beri çevresindeki ticari dokuyla iç içe sayısız insana ibadet merkezi olmayı sürdürdü. Bu nedenle bu dünyaya
veda eden şehrin ileri gelenlerinin ve esnafın cenaze namazlarının Ulu Cami'de kılınması, asırlardır bir gelenek olarak sürüyor.
AA