Kanada’nın önde gelen yayın kuruluşlarından Global News, baskı ve ağır ceza davaları nedeniyle Türkiye’yi terketmek zorunda kalan gazeteci Arzu Yıldız’ın başından geçenleri ve hikayesini haberleştirdi.
Kanada’ya iltica ettiği iki yıldan bu yana verdiği ilk röportajında Yıldız, yuvasının yıkılışını, bir anne olarak çocuklarından ayrılışını, sırf gazetecilik yaptığı için nasıl siyasi iradenin hedefi haline geldiğini Global News’ten Mike Derolet’e anlattı.
GLOBAL NEWS’TE YAYINLANAN RÖPORTAJIN TAM ÇEVİRİSİ ( çeviri: Medyahaber.com)
Doğrunun peşinde olmanın bedeli: Bu Türk gazeteci neden Kanada’ya kaçmak zorunda kaldı?
Kanada’da iltica sürecinin başladığı 2 yıldan beri ilk kez konuştu: Türkiye’den bir gazeteci, doğruları haber verme uğruna verdiği mücadeleleri anlattı.
Arzu Yıldız Toronto’daki dairesinde oturuyor ve kaybettiklerini düşünüyor. O artık bir daha doğduğu ülke Türkiye’ye gidemeyecek, evliliği sona erdi, iki kızından sadece birisi yıllar süren ayrılıktan sonra yanında ve ülkesinde umut vadeden bir gazetecilikten sonra Kanada’da bulabildiği tek iş bir mutfakta çalışmak.
“Çok şeyi, ama özetle ve basitçe söylemek gerekirse, ‘kimliğimi’ kaybettim.” diyor.
Arzu Yıldız, Türkiye’de kendisini bağımsız bir gazeteci olarak tanımlıyor. Türkiye’de gazetecilerin çoğunun siyasi partiler veya dini gruplara katıldığını belirtiyor. Onun için gazetecilik doğruyu bulmak.
Yıldız, tırlar dolusu silahın herhangi bir engele takılmadan Türkiye sınırından Suriye’deki radikal gruplara gönderildiğini 2015 yılında haberleştiren ilk gazetecilerden birisi.
İki yıl önce Kanada’ya gelen Yıldız bize verdiği ilk röportajında şunu belirtiyor, “Hükümet diyor ki bu tırlarda silah yoktu. Suriye halkına yiyecek gönderiyorduk.”
Yıldız bunun doğru olmadığını kanıtladı ve yaptığı haber Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Hükumetini çok sinirlendirdi.
“Evet, bu haberden dolayı delirdiler,” diyor Yıldız ve ekliyor: “Kızdılar, gazetecilere ve herkese çok sinirlendiler.”
Bir sonraki yıl o ve meslektaşı gazeteciler için her şey değişti. Erdoğan Hükumetine yönelik bir darbe girişiminin ardından devlet yetkilileri medyayı hedef almaya başladı. Erdoğan defalarca gazetecileri “teröristler” olarak tanımladı ve haftalar içerisinde ilan edilen olağanüstü hal çerçevesinde 150 medya kuruluşunu kapattılar.
İlk tutuklanacaklardan birisi de Yıldız’dı, dava açılmış ve devlet sırlarını ifşa etmek ve ajanlık yapmakla suçlanmıştı. Davayı bir tiyatro olarak adlandıran Yıldız, kefaletle dışarıda iken zor olan kaçma kararını vermiş.
ARZU YILDIZ: “BEŞ AY BOYUNCA YERALTINDA BİR ODADA YAŞADIM”
Arzu Yıldız, sonunda bir karar vermek zorunda kalmış: Kalıp, ucu açık bir hapis cezası ile karşı karşıya kalmak ve ailesini bir daha görememek. Ya da kaçmak, iki kızı ile yeniden bir araya gelme umuduyla yaşamak.
Sonuç olarak pasaportunu almış ve Yunanistan’a karayolu ile yürüyerek geçmiş. Kanada’ya iltica başvurusundan önce Yunanistan’da mülteci kampında bir süre kalmış.
Yıldız’ın hikayesi Türkiye’de gazetecilik yapan birçok diğer gazetecininkinden farksız. 2017 yılında dünyada 262 gazeteci hapsedildi. Türkiye bu ülkelerden en kötüsü ve diğerlerine oldukça fark attı. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, en son yayınladığı basın özgürlüğü endeksinde Türkiye’nin 180 ülke arasında 157’inci sırada olduğunu açıkladı.
Gazetecileri Koruma Komitesi’nden Carlos Martinez de la Serna, “Kesinlikle söyleyebilirim ki şu anda gazeteci olmanın en tehlikeli olduğu ülkelerden birisi Türkiye’dir.” diyor ve ekliyor, “Türkiye’de gazeteci iseniz saldırıya uğrama, taciz edilme ve sadece mesleğinizi yaptığınız için hapse atılma riskiniz oldukça yüksek.”
Uluslararası İnsan Hakları Bildirgesi’nin ilanının yıldönümünde konuşan Kanada Dışişleri Bakanı Chrystia Freeland, gazeteciliğin önemine vurgu yaptı.
Freeland, “Gazetecilik bizi dürüst tutar. Olmadığı takdirde düşeceğimiz durumdan bizi çok çok daha iyi yapar. Demokrasi sadece seçim demek değildir. Bu konuda bizim çok dikkatli olmamız gerektiğini düşünüyorum. Demokrasi sadece tarafsız bir parlamentoya ve seçilmiş milletvekillerine sahip olmak demek değildir. Demokrasi, gazetecilerin, canlı ve çok sesli bir sivil toplumun da içinde bulunduğu çok daha geniş bir kurumların bütünüdür.
Erdoğan, bu hafta Türkiye’nin fevkalade bir insan hakları karnesine sahip olduğunu anlattı. Ancak gerçekler onun iddialarını desteklemiyor. Bu yaz seçime giderken Türkiye’de devletin yayıncı kuruluşu (TRT) siyasilere eşit yayın süresi ayırmakla yükümlü olduğu halde Erdoğan’a 181 saat, onun en büyük rakibine ise sadece 16 saat ayırdı.
Ve 2017’de Erdoğan kendisine yürütme yetkisi veren başkanlık sistemi referandumunu kazandı. Bu referandum ona başbakanlık makamını ve parlamenter sisteme dayalı hükumet sistemini lağvetme yetkisi verdi.
Yıldız, Türkiye’de en azından önümüzdeki 10 yıl içerisinde çok bir şey şeyin değişmesini beklemiyor.
Herkesin sorunu konuştuğunu belirten Yıldız, “Soruna odaklanmamalıyız. Bir çözüme ihtiyacımız var. Kimse bize çözümü sunmuyor.” diyor.