BURSA (A.A) - Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD)
Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, Gelişmiş ekonomilerde büyümenin yavaşladığı
bir dönemde, rakiplerimiz de dış talep yetersizliği nedeniyle büyüme sorunları
yaşamaya başlamışken, yoğun bir rekabet içerisinde, ülkemizin rekabet gücünü ve
ihracat performansını arttırmanın ciddi bir seferberlik, odaklanma ve planlama
gerektirdiğini hepimiz görüyoruz dedi.
Boyner, TÜSİAD ve Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği (BUSİAD)
tarafından BUSİAD Evinde düzenlenen Dış Politikadaki Gelişmeler ve Ekonomik
Görünüm konulu panelin açılışında yaptığı konuşmada 9. Kalkınma Planı, Orta
Vadeli Program ve 2012 yılı Hükümet Programının Türkiye için iddialı bir vizyon
taşıyan, kapsamlı hazırlıklar olduğunu söyledi.
Bu programları desteklediklerini dile getiren Boyner, şöyle devam etti:
Bu belgeler Türkiyeyi orta halli ve orta demokrasili bir ülkeden, 1.
ligdeki ekonomik ve demokratik standartlara taşıyabilmek adına bir yol haritası
niteliğini taşıyor. 2012 yılı Hükümet Programı TBMMnin oyu ile kabul edilen ve
hükümeti o program ile sorumlu tutan bir belge. Diğerleri de Bakanlar Kurulu ve
benzeri kapasitelerle çıkartılmış belgeler. Bu resmi belgeler ile devlet kendini
topluma karşı bağlar, yasama programını belli bir süreçle ilişkilendirir,
kendisine devredilmiş gücü öngörülebilir nitelikte kullanacağını beyan eder ve bu
anlayış bir süreklilik arz eder.
Boyner, hükümetlerin bu tür belgeleri uygulamak ve uygulayamadığı yerlerde
de topluma dönüp nerede, neden eksik kaldığını anlatmak durumunda olduğunu
anlatarak, şunları kaydetti:
İşte çoğulcu ve katılımcı demokratik rejim ve demokrasilerdeki hiç
değişmeyecek toplumsal kontratın özü budur. Bugün, siyasal düzlemi işgal eden
popüler gündemin maddelerinin, biraz önce sizlere sunduğum devlet gündemini
belirleyen belgeler ile ilişkisini kurmakta güçlük çekiyorum. Çoğulcu, katılımcı
demokrasiden aynı şeyleri anlıyor olduğumuzdan emin olmamız gerekiyor. Her hafta,
siyasal düzlemi gündemin polemikleri ile doldurursak, Anayasa gibi hayati
derecede uzlaşmaya ve birlikteliğe ihtiyacımız olan, yeni büyüme modelini aramaya
ve hatta yaklaştığımızı düşündüğümüz şu kritik evrede, toplum kesimlerini kısır
tartışmalar ile ayrıştırırız ve yorarız.
Bireysel hak ve özgürlükler, üreme iradesi, demografi gibi konuların
bilimsel temelleri ortaya konulmadan, zaman zaman tüm toplum kesimlerini hayrete
ve hayal kırıklığına düşürerek, ölçüsüz şekilde tartışıldığını savunan Boyner,
şunları kaydetti:
Demokrasi kültürü ile ilgili beklentilerimiz için tahminim sabırla
beklemeye devam edeceğiz ancak, tüm toplum kesimleri olarak yüksek standartlı bir
demokrasi için mücadeleye devam edeceğiz. Korkarım, ikinci sorunun temelinde
kadının ekonomik, sosyal ve siyasal alanının henüz arzu ettiğimiz noktada
olmadığı gerçeği yatmaktadır. Kadının toplum içindeki rolünü erkek ile aynı
seviyeye taşıyamazsak, toplumumuzun gelişimi, refahımız, huzurumuz ve gelecek
nesillerin mutluluğu tehlikeye girecektir. Ne toplumumuzu, ne de herhangi başka
bir toplumu tek kanatla uçurmak mümkün değildir. Bu çerçevede mücadeleye tüm
gücümüz ile devam etmek görev ve sorumluluklarımız içindedir.
-Uluslararası ekonomik ve siyasi riskler-
Boyner, kısır tartışmalarla yıllardır sanayicilere ve vatandaşlara haksızlık
edildiğini belirterek, şunları kaydetti:
Süratle devlet yetkililerini, siyasilerimizi, siyasi partilerimizi, kanaat
önderlerimizi, sivil toplum kuruluşlarımızı, hem Türkiyenin iç meselelerine
çözüm üretmeye, hem etrafımızda artan uluslararası ekonomik ve siyasi riskleri
bertaraf edebilecek programlarına odaklanarak iş görmeye davet ediyorum. Toplumun
tümünü ilgilendiren ve bu nedenle olağanüstü önceliğe veya partiler-üstü niteliğe
sahip yeni bir konu gündeme gelecek ise veya gerekli ise bu konuyu öncelikle
bilimsel temellerde tartıştırmak ve toplumu ayrıştırmadan, germeden insanı ve
vicdanı öne koyan çözüm yolları bulmamız gerekiyor. Devletten vatandaşların
beklediği öncelikle budur. Devletler ne görev ve sorumluluklarının aşağısında
kalabilirler, ne de kendilerini aşan alanlara girmeye hak sahibidirler.
Boyner, son 10 yıldır, makro ekonomik çerçevedeki sorunların Türkiye
ekonomisi üzerindeki ağırlığı azalmaya başladıkça, büyüme sorununa ilişkin daha
yapısal ve derin temelli meselelere eğilmeye başladıklarını belirterek, Belki
kısa dönemli sorunların ekonomi gündemindeki ağırlığının azalması, belki de
dönemsel çözümlerin bir politika tercihi olarak anlamlı bir etkisinin kalmaması
bizleri uzun döneme bakmaya zorlamakta ifadelerini kullandı.
-Türkiyenin sorunları-
Türkiye son yıllardaki başarısının yanı sıra bir takım sorunlarının da
bulunduğunu anlatan Boyner, şu bilgileri verdi:
Bunların başında, yurt içi tasarruflarımızın yetersizliği, dolayısıyla
büyümenin dış kaynak ihtiyacı geliyor. Diğer yandan, ithal enerji bağımlılığımız
bize büyük faturalar çıkarmakta. Dünyanın en hızlı büyüyen üç ekonomisinden biri
olmayı başarıyoruz, ancak mevcut yapıda ihracatımızın ithalatı karşılama oranımız
düşük ve ileri teknoloji ürünleri ihracatı açısından görece oldukça gerilerde bir
konumdayız. Bu konular, Ar-Ge, inovasyon ve eğitim alanında büyük atılımlar
gerektirmekte.
Boyner, geçmişe oranla Türkiyenin daha güçlü ve gelişmiş olduğu bir
dönemde, oldukça kritik bir dönüşüme ihtiyaç bulunduğunu dile getirerek, şöyle
devam etti:
Bir yandan, istihdam ve üretimde büyük sorunlar yaşamadan uzun dönem
ortalamasını aşmayan büyüme hızlarını bir süre de olsa devam ettirmek, diğer
yandan da üretimimizi ihracata yönelterek, daha düşük tüketim büyümesi ile iç dış
talep arasında bir dengeleme sürecini yönetmemiz gerekiyor. Üretimin ihracat
sektörlerine yönelmesiyle birlikte, yatırım ve istihdamın da bu sektörlere
yönelmesi, bu dönüşüm ve dengeleme sürecinin farklı bir boyutu olarak karşımıza
çıkacak. Tabii, biz bu dönüşüm için çabalarken, Avrupa ekonomileri, Amerika
Birleşik Devletleri ve Japonya başta olmak üzere gelişmiş ekonomilerdeki
sorunlar, bizim açımızdan sürecin zorluğunu ve belirsizliğini giderek daha da
arttırmakta. Özellikle, gelişmiş ekonomilerde büyümenin yavaşladığı bir dönemde,
rakiplerimiz de dış talep yetersizliği nedeniyle büyüme sorunları yaşamaya
başlamışken, yoğun bir rekabet içerisinde, ülkemizin rekabet gücünü ve ihracat
performansını arttırmanın ciddi bir seferberlik, odaklanma ve planlama
gerektirdiğini hepimiz görüyoruz. Ayrıca, rekabet gücümüz açısından, dünya enerji
fiyatları, dolar Avro paritesi nedeniyle dış ticarette karşılaştığımız olumsuz
dış ticaret haddi eğilimleri gibi riskleri de yönetmek durumundayız.
-AB üyeliğinin hala değerli olduğunu düşünüyoruz-
Boyner, dış dünya ile ilgili sorunların sadece ekonomi ile kısıtlı
olmadığını aktararak, şunları belirtti:
Dış politika alanında dikkatle izlemeye çalıştığımız konuların başında,
Orta Doğu ve özellikle Suriyedeki durum ve Avro krizi sonrası ABnin siyasal
haritasında meydana gelen değişikliklerin küresel siyasi ve ekonomik dengeler
üzerindeki etkileri geliyor. Diğer yandan, ABdeki gelişmeler Türkiye açısından
müzakere süreci anlamında da önem arz etmekte. Her ne kadar, AB projesini göz
ardı etme yönünde çeşitli eğilimler söz konusu olsa da, TÜSİAD olarak, ülkemizin
demokratik standartlarını yükseltme perspektifinde, AB üyeliğinin hala değerli
olduğunu düşünüyoruz.
Boyner, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin gündemlerindeki yerini
korumaya devam ettiğini kaydederek, ABDde seçim süreci ve ABDnin dünya
politik gündemiyle etkileşimi dikkatle izlemeye çalıştığımız konular
ifadelerini kullandı.
(Bitti)
Muhabir : Halil İbrahim Başer
Yayıncı : Doğan Sarıtaş