ÇANAKKALE (A.A) - Mehmet Bayer - Gelibolu Yarımadasında 98 yıl
önce yaşanan Çanakkale Savaşlarında düşmana karşı mücadele veren Türk askeri,
cephe gerisinde, siper hayatında, mevsim şartlarına meydan okuyup, fiziki
şartların zorluklarına büyük bir dirençle göğüs gerdi.
Başkent Üniversitesi Eğitim Fakültesi ve Atatürk İlkeleri Uygulama ve
Araştırma Merkezi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Nevin Yazıcı, AA muhabirine yaptığı
açıklamada, Çanakkale Savaşının Türk askerinin inanç, kararlılık ve cesaret
mücadelesinin manzumesi olduğunu bildirdi.
Türk askerinin Çanakkalede ölüm kalım savaşı verdiğini, gelecek nesillerin
varlık ve bağımsızlığı için hayatını feda ettiğini dile getiren Yazıcı, sınırlı
cephanesi ve kısıtlı imkanlarla gösterilen mücadelenin adeta destanlaştığını, bu
zaferin ruhuna uygun olarak Çanakkale Geçilmez sözleriyle ebedileştirildiğini
söyledi.
Yazıcı, Türk askerinin cephe gerisinde, siper hayatında, mevsim şartlarına
meydan okuduğunu, fiziki şartların zorluklarına büyük bir dirençle göğüs
gerdiğini, moralini ve maneviyatını, inancıyla ve vatan sevgisiyle diri tutup,
ölüm kalım mücadelesi verdiğini belirterek, Askerin cephedeki sosyal
ihtiyaçlarının önemli kısmı gerek menzil teşkilatı, gerek yardım cemiyetleri,
gerekse sivil halk tarafından dayanışma ruhuyla giderilmeye çalışıldı dedi.
Kanlı muharebeler sırasında, tarafların birbirlerine karşı tutum ve
davranışlarının, karşılıklı insani ilişkileri geliştirdiğini anlatan Yazıcı,
İtilaf Devletlerinin gerçekleştirdiği asılsız propagandalar ve ön yargıların
muharebeler esnasında kaybolduğunu vurguladı.
Yazıcı, Çanakkale Savaşlarının meydan muharebesi olmadığını, Çanakkale
Boğazının uzun ve dar yarımadası Geliboluda, yüz binlerce insanın kucak kucağa,
boğaz boğaza geldiğini, Türkün kendi topraklarını korumak için mücadele ettiği
meşru bir savunma olduğunu, Türk askerinin bu meşru savunmadaki iradesi, cesareti
ve kahramanlığıyla adeta destan yazdığını ifade etti.
-Savaşlar sırasında siper hayatı-
Yrd. Doç. Dr. Nevin Yazıcı, 18 Mart 1915te Türk askerinin zaferiyle
Çanakkale Deniz Savaşlarının son bulduğunu, 9 ay sürecek kara muharebelerinin
başladığını söyledi. Kara muharebelerinde her iki tarafın yarım milyona yakın
zayiat verdiğini anlatan Yazıcı, 25 Nisan 1915de kazılmaya başlanan siperlerin
savaşın sonuna kadar Türk askerlerinin vazgeçilmez hayat sahası olduğunu
bildirdi.
Yazıcı, iç içe geçmiş labirentleri andıran ve yüzlerce kilometre
uzunluğundaki siperlerin, toprağın altında adeta yeni bir şehir, yeni bir hayat
gibi tesis edildiğine işaret ederek, İki tarafın siperleri arasındaki mesafe,
cephe hattına göre farklılık göstermekle, 8 metre ile 100 metre arasında
değişmekteydi. Siperler, bazı yerlerde bir arabanın rahatlıkla geçebileceği 3
metreye yaklaşan derinlikte ve genişlikte kazılmış irtibat yollarıyla
bağlanmıştı dedi.
Siperlerin, cephedeki tüm faaliyetleri, binlerce mevcutlu kıtaları toprağın
altında, görünmeden yaşamasını sağlayan büyük bir şehri andırdığını dile getiren
Yazıcı, şöyle konuştu:
Siperlerin her birine isim verilmiş, sokak başlarına da yolları ve
kıtaların yerini gösteren tabelalar yerleştirilmişti. En uzun boylu askerlerin
bile ayakta durduğunda görülemeyeceği kadar derinlikte, toprağın çökmesini
önlemek için kum torbaları ve kazıklarla desteklenen siperlere, zeminlikler ve
duvarlar kazılmak suretiyle mahfuz mahal denilen kovuklar yapılmıştı. Asker
vaktini mahfuz mahallerde oturarak geçiriyor, gece gündüz elbise ve çizmeyle
yatıp, kalkıyordu. Siperden başın kaldırılmasının imkanı yoktu. Bu sebeple
savaşan askerlerin çoğu sahili bile görememişti. Müsait zamanlarda cephane ve
bomba sandıklarının üstünde uyunabiliyordu. Siperin en lüks yatağı ise koyun
postuydu. Bombardıman sırasında asker siperde oturur, beklerdi. Bombalar
patladığında siperler sarsılır, her tarafa toprak yağardı. Bomba çok yakına veya
siper içinde patladıysa, dumandan nefes alınamaz hale gelir, erlerin çoğu
bayılırdı.
-Siperde en sevilen oyun halat çekmeydi-
Yrd. Doç. Dr. Yazıcı, siperlerin yakın olduğu yerlerde, her iki tarafın
askerlerinin birbiriyle konuşabildiğini, bazen de bir şeyler verebildiğini
bildirdi.
Düşmanın attığı konservelere karşılık Türk askerinin kendisine bin bir
güçlükle gönderilen yemişleri gönderip, Müslüman Türkün cömertliğini
göstermekten geri kalmadığını dile getiren Yazıcı, düşman siperlerine yakın
mesafelerde, Türk askerinin maneviyatını artırmak, karşı tarafa psikolojik baskı
oluşturmak için bando tarafından marşlar çalındığını söyledi.
Yazıcı, muharebelerin olmadığı zamanlarda siperdeki askerlerin vakitlerini
türkü söyleyip, oyun oynayarak geçirdiğini belirterek, En sevilen oyun halat
çekme, en çok tertiplenen ve ilgi çeken spor ise güreşti. Koşu ve ip çekme
oldukça ilgi toplayan yarışmalardı. Erlerin pek çoğu okuma yazma bilmedikleri
gibi farklı yörelerden gelenler de birbirlerini anlamakta güçlük çekerdi. Bu
nedenle askerler Cephe Tiyatrolarında memleket skeçleri, halk oyunları ve
türküler eşliğinde eğitilirdi. Güldürülerle de askerin savaşın psikolojik
baskısından uzaklaşması sağlanırdı diye konuştu.
Askerlerin boş zamanlarında, bombaların boş kapsülleriyle saksılar, mürekkep
hokkaları, biblolar ve lambalar yaptığını, böylece yaşadıkları siperleri
süsleyip, yuva haline getirdiğini anlatan Yazıcı, siperlerin en hüzünlü anının
ise ağır bombardıman altında geçirilen bayramlar olduğunu kaydetti.
Yazıcı, 12 Ağustos 1915te Ramazan Bayramının ilk günü 11. Tümende sade
bir tören düzenlendiğini, erlerin elbiselerinin tozlarının alındığını, imkan
dahilinde tıraşların olunduğunu, boy abdestlerinin alınıp, bayram namazı
kılındığını, bayram kutlamalarını takiben top atışının yeniden başlamasıyla
savaşa devam edildiğini ifade etti.
-Yazın sıcak, kışın soğuk askeri olumsuz etkiledi-
Yrd. Doç. Dr. Yazıcı, havaların ısınmasıyla siper hayatının zorlaştığını,
defnedilmemiş cesetler ile temizliğin savaş şartlarında gerektiği gibi
sağlanamamasının sinekleri çoğalttığını, bütün cepheyi bir ölüm kokusunun
sardığını belirtti. Kokunun kısmen de olsa bastırılması için beyaz bez içine
dikilmiş kafur torbacıklarının askerin boynuna ya da göğsüne asıldığını dile
getiren Yazıcı, şu bilgileri verdi:
Sıcakların artırmasıyla azalan su kaynakları, temizliği olumsuz
etkilemiştir. Askerlerin günlerce yıkanamamış olması, bit salgınının ortaya
çıkmasına sebep olmuştur. Muhtemel bir salgını önlemek için erlerin haftada bir
kere yıkanabilmesini sağlamak amacıyla yunaklar (seyyar banyo) hazırlanmıştı. Sık
sık bit yoklamaları, sahra tuvaletlerinin söndürülmüş kireçle dezenfekte edilmesi
ve küplere musluk takılması gibi tedbirlere başvurulmuştur. Yağmur, siperleri
suyla doldurmuş, birçok cephane sandığı ıslanmış, sel askeri zor durumda
bırakmıştır. Kış için alınan tedbirlerin yeterli olmayışı birçok askerin
dondurucu soğuklara maruz kalmasına neden olmuş, özellikle kasım ve aralık
aylarında sıcaklığın sıfır derecenin altına düşmesiyle birçok askerimiz donarak
şehit olmuştur.
Yazıcı, Çanakkalede Türk ordusunun diğer cephelere nazaran ikmal
imkanlarının fazla olduğunu, İstanbulun yakınlığı, halkın ve askerin zafere
inancıyla düzenli bir ikmal faaliyeti sağlandığını bildirdi.
Hilal-i Ahmer Cemiyetinin cephe gerisinde hastanelerin tesisi, doktor,
sıhhi malzeme ve yaralıların gemilerle nakli gibi birçok hizmet verdiğini anlatan
Yazıcı, cemiyetin açtığı çayhanelerle binlerce askerin çay ihtiyacının
karşılandığını, ekmek, süt, ayran, yoğurt, sigara gibi temel ihtiyaç maddelerinin
de dağıtıldığını kaydetti.
Yayıncı: Doğan Sarıtaş