ANTALYA (A.A) - Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Romatoloji
Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İhsan Ertenli, romatizmalı hastaların da hem
tedavi olmaya hem gebe kalmaya, çocuk doğurmaya ve çocuklarını emzirmeye hakları
olduğunu, bunun için hem gebelik hem de süt verme döneminde kullanılabilecek
ilaçlar olduğunu söyledi.
Ertenli, Antalyanın Belek beldesindeki bir otelde düzenlenen Ulusal İç
Hastalıkları Kongresinde yaptığı sunumda, romatizmal hastalıkların üretkenlik
çağındaki kadınlarda sık görüldüğünü belirtti.
Bu nedenle gebelik ile aynı anda romatizmal hastalığın hekimlerin sık
karşılaştığı durumlardan birisi olduğunu vurgulayan Ertenli, romatizmal hastalığı
olanlardan bazen gebe kalmamaları, gebe kalanlara ilaçlarını kesmeleri ve süt
verenlere de süt vermeyi bırakmalarının önerildiğini anlattı.
Ancak bu tarz bir yaklaşımın doğru olmadığını dile getiren Ertenli, Çünkü
romatizmalı hastaların da hem tedavi olmaya hem gebe kalmaya, çocuk doğurmaya ve
çocuklarını emzirmeye hakları vardır. Bunun için hem gebelik hem de süt verme
döneminde kullanılabilecek ilaçlar mevcut dedi.
Romatizmal hastalığı olan kadınlar için gebe kalmadan önce 2 faktörün göz
önünde bulundurulması gerektiğini bildiren Ertenli, bunların hastalık nedeniyle
gebelik sürecinin anne ya da bebeğe zarar verip vermeyeceği ve gebelik nedeniyle
hastalık aktivitesinde bir değişiklik olup olmadığı olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Ertenli, romatizmal hastalıkların çoğunda hastalığın gebelik
süresince aktive olmadığını belirterek, Bu hastalara klinik yaklaşımda,
ilaçların olası riskleri yanında romatizmal hastalığın gebeliğe ve gebeliğin
romatizmal hastalık üzerine olan etkileri de göz önüne alınmalıdır. Hastaların
takibinde doğum hekimi ile yakın bir işbirliği yapılması gerekir. Bu gibi
hastalara klinik yaklaşımda çok önemli bir konu da hastalık ve kullanılacak
ilaçların olası riskleri hakkında hastaya yeterli bilgi verilerek hastanın
kararlara aktif katılımının sağlanması veya onayının alınmasıdır diye konuştu.
Romatizmal hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçların risk
kategorilerinin Adan Dye doğru gittikçe arttığını vurgulayan Ertenli, şunları
kaydetti:
A risk kategorisindeki ilaçlar, ilk trimester dahil gebelikte güvenle
kullanılabilir. B ve C risk grubundaki ilaçlar insanlar üzerinde prospektif
olarak çalışılmamış olmakla retrospektif gözlemler ve hayvan çalışmaları ışığında
büyük risk taşımayan ilaçlardır ve gereken durumlarda kullanılabilirler. D risk
grubundaki ilaçlar ise hayatı tehdit eden bir durum var ve alternatif bir ilaç
yoksa kullanılabilirler. X risk grubundaki ilaçların ise gebelikte kesinlikle
kullanılmamaları gerekir.
-Diyabetli olan insan sayısı artıyor-
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Kerim Güler de kongredeki sunumunda, diyabet konusuna değindi.
Diyabetin dünyayı tehdit eden en önemli hastalıklardan birisi olduğunu
bildiren Güler, Görülme sıklığı yıllar içinde artış göstermektedir. Türk
toplumunda yapılan TURDEP çalışmasının sonuçlarına göre 2002 yılında diyabet
toplumun yüzde 7.2sinde (2 milyon 600 bin kişide) görülmekte iken bu rakam 2010
yılında yüzde 13.7ye (6 milyon 500 bin kişiye)çıktı. Ama asıl tehlike
prediyabetik durum ve metabolik sendromdaki artış oranıdır. Bozulmuş glikoz
toleransı denilen bu tablo, aynı çalışmada 2002 yılında yüzde 6.7 oranında iken
(1 milyon 800 bin kişi) 2010 yılında yüzde 30.4e (13 milyon 500 bin kişi)
ulaşmıştır. Burada artış çok daha fazla olmuştur dedi.
Diyabetin damarları tutan bir hastalık olduğunu, vücudun tüm organları
damarlar sayesinde beslendiği için bu organlarda hastalık görüleceğini dile
getiren Güler, şunları söyledi:
Diyabet bir damar hastalığıdır. Kalp, beyin, böbrek bunlardan en çok
etkilenen organlardır. Diyabetik hastalar en çok kalp, beyin ve böbrek
sorunlarıyla hayatını kaybetmektedir. Diyabete davetiye çıkaran risk faktörleri
bellidir. Obezite bunların başında gelmektedir. Obezitenin önlenmesi diyabet
gelişimini engelleyen en önemli faktörlerdendir. Diyet ve egzersiz programları
birlikte uygulanmalıdır. Diyabet dışında damarı etkileyen risk faktörleri olan
lipit yüksekliği, hipertansiyon ve sigara ile aynı anda mücadele etmek gerekir.
Prof. Dr. Güler, diyabetin dünyada artış gösterse de risk faktörleri ile
mücadele ile önlenebilecek bir hastalık olduğuna işaret ederek, ailesinde diyabet
olsun olmasın obez kişilerin diyabet yönünden araştırılması gerektiğini kaydetti.
-Osteoporoz tedavisi-
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Romatoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Sedat Kiraz da sunumunda osteoporozu anlattı.
Osteoporozun kemik metabolizmasında bozukluk sonucunda kemik yoğunluğundaki
azalmaya verilen isim olduğunu bildiren Kiraz, klinik öneminin osteoporotik
kemiklerin kırıklara daha kolay yol açabilmesinden kaynaklandığını söyledi.
Menopozla beraber görünen osteoporozda daha çok vertebralar kırılırken,
yaşlılıkla beraber ortaya çıkan senil osteoporozda femur başı kırıkları
görüldüğünü ifade eden Kiraz, Osteoporoz tanısında altın standart, kemik
mineral yoğunluğunun ölçülmesidir. Osteoporoza yaklaşımda ilk aşama altta yatan
başka düzeltilebilir nedenlerinin incelenmesi ve varsa gerekli düzenlemelerin
yapılmasıdır. Tedavide ise yeterli kalsiyum ve D vitamini alınması çok
önemlidir dedi.
Kiraz, sunumunda Osteoporoz tedavisinde kullanılabilecek ilaçlar hakkında
bilgi de verdi.
Yayıncı: Hızır Hacısalihoğlu