SAKARYA (A.A) - Sakaryada sona eren İl Müftüleri Seminerinin
sonuç bildirgesinde, Kürtaja ilişkin düzenlemelerin yasal müdahalelerle ya da
yasaklayıcı başka tedbirlerle ele alınması sorunun devasa ağırlığını gidermeye
yetmemektedir denildi.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ve Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmezin
katılımıyla Sapancada bir otelde 4 Haziranda başlayan İl Müftüleri Semineri
sona erdi.
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Özafşarın okuduğu
sonuç bildirgesinde, Diyanet İşleri Başkanlığının gelişen dünya şartları
içindeki yeri ve öneminin her geçen gün daha da arttığına vurgu yapıldı.
Küresel ölçekte yaşanan sorunların, yerel ve bölgesel düzeyde edinilen
tecrübeleri etkilediğini, zihniyet dönüşümleri ve kültürel değişimler, dini
alandaki hizmetlerin yaklaşım ve stratejilerinin yeniden ele alınmasının
gerektirdiği savunulan bildirgede, şu ifadeler yer aldı:
İslam dünyası, bir taraftan Müslüman halkların kendi hür iradeleriyle
yönetimlerini belirleme isteklerinin açıkça ortaya çıktığı, diğer taraftan
tarihte yaşanmış mezhep farklılıklarının çatışmaya sürüklenmesinin tahrik
edildiği zulümler, savaşlar, çatışmalar, insan hakları ihlalleri, cinayetler,
terör ve şiddetin, ekonomik sıkıntıların, fakirliğin, cehaletin, geri kalmışlığın
yaşandığı zorlu bir süreçten geçiyor.
-Akan kan kardeş kanıdır-
Özellikle yakın coğrafyada yaşanan elim olayların hem bu ülkelerde
yaşayanların hem de tüm Müslümanların, tarihin ender gördüğü ağır bir fitneyle
imtihandan geçtiğinin göstergesi olduğu belirtilen bildirgede, şunlar kaydedildi:
Bu durumda Müslüman toplulukların her türlü şer odağına karşı basiretli,
ferasetli ve uyanık olma yükümlülüğü var. Akan kan, kardeş kanıdır. Tarih boyunca
İslam medeniyetine ve onun tüm düşünce yapılarına beşiklik eden coğrafyalarda
meydana gelen terör ve şiddet olaylarının bir mezhep gerilimi gibi lanse edilmesi
ise büyük bir yanılsamadır. Yaşanan bu hadiselerin bir an önce sona ermesi ve
İslam coğrafyasının bir acı ve elem coğrafyası olmaktan kurtularak yeniden bir
ilim ve medeniyet coğrafyasına dönüşmesi en büyük temennimizdir.
Türkiye, başta terör olmak üzere pek çok sorunla karşı karşıyadır.
Milletimizin toplumsal birlik ve bütünlüğünü koruyarak bu sorunların üstesinden
geleceğine olan inancımız tamdır.
Bildirgede, ülkenin hemen her köşesinde büyük bir sabır ve heyecanla hizmet
edilen, Aleviler başta olmak üzere Caferi, Bektaşi ve Nusayrilerin dini ihtiyaç
ve taleplerine kulak vermenin ertelenemeyecek bir gereklilik olduğu belirtildi.
İbadet mekanlarının dokunulmaz olduğu da vurgulanan bildirgede, şunlar
kaydedildi:
Mabet masuniyeti, İslam inanç ve kültürünün güvence altına aldığı temel
bir ilkedir. Dolayısıyla ne Avrupada İslamofobi çerçevesinde camilere yönelik
ortaya çıkan şiddet, ne de İslam dünyasında gayri Müslimlerin mabetlerine
yöneltilen saldırılar kabul edilebilir.
Camilerimiz sadece namaz vakitlerinde değil vatandaşların ihtiyaç ve
taleplerine cevap verecek şekilde sürekli açık tutulmalı. Merkezi ezan ve merkezi
vaaz uygulamasına son verilmesi yönünde başlatılan çalışmalar ile özellikle yüz
yüze vaaz projesinin devam ettirilmesi gerekmektedir.
-Kürtaj tartışmaları-
Bildirgede, kürtajın dünya ölçeğinde hemen her dinin, dini gelenek ve ahlak
sistemlerinin önemsediği ve hakkında görüş serdettiği konular arasında yer
aldığı, dini, ahlaki ve insani boyutlarıyla bakıldığında, konunun insanlığın
evrensel kaygıları arasında asla ihmal edilmemesi gereken temel bir problem
özelliği taşıdığının anlaşıldığı belirtildi.
Başkanlığa yöneltilen sorular arasında özellikle kürtaj konusunda dile
getirilen hususların, problemin gündelik siyaset içinde tüketilen boyutlarından
bağımsız olarak soğukkanlı bir şekilde ele alınmasını zorunlu kıldığı ifade
edilen açıklamada, şu görüşlere yer verildi:
Konunun tüm insanlığı rencide ve mağdur eden boyutlarına ilişkin
geleneksel müktesebatın, bugün modern bilimin ortaya koyduğu veriler dikkate
alındığında yeniden ele alınmasını gerekli kılmaktadır. Toplumu din konusunda
aydınlatmakla görevli Başkanlığımızın yüce dinimizin ilke ve sabitelerini, yaşam
hakkı ve insan bedeninin değeri konusundaki belli başlı hassasiyetleri dikkate
alarak kamuoyunu bilgilendirmesi varlığının gereğidir. Hiç kuşkusuz annenin
bedensel sağlığının korunmasına yönelik ortaya konabilecek tıbbi öneriler, her
zaman dikkate alınmalıdır. Ancak açıkça bir istismar görünümü veren müdahale
formları karşısında İslam, hem annenin hem de cenin halindeki varlığın korunmaya
alınması konusunda modern bilimin ortaya koyduğu verilerin dikkate alınmasını bir
ilke olarak takdim etmektedir. Dini konuların, siyasi bir dil içinde tartışılıyor
olması iddiasıyla ihmal edilmesi, bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığının
vurguladığı temaların sorgulanması, her şeyden önce bir usul ve yöntem sorunu
olarak dikkati çekmektedir. Öte yandan kürtaja ilişkin düzenlemelerin yasal
müdahalelerle ya da yasaklayıcı başka tedbirlerle ele alınması sorunun devasa
ağırlığını gidermeye yetmemektedir. Ayrıca kürtaj meselesinin sadece bir kadın
meselesi olarak ele alınması da büyük bir haksızlıktır. Zira tarih boyunca bu
meselenin en büyük sorumlusu, en büyük müsebbibi erkekler iken en çok ıstırabını
çekenler, mazlum ve mağdur olanlar da hep kadınlar olmuştur.
Hayat hakkını, insanın onuruna uygun bir şekilde hayatın sürdürmesi hakkını
gasp etmenin ve özellikle çocukları istismar konusu yapmanın asla kabul
edilemeyeceğine vurgu yapılan bildirgede, Kamuoyunda çocuk gelinler olarak
bilinen kız çocuklarını, anne olma ve aile kurma sorumluluğuna sahip olmadan,
rızası dışında evliliğe zorlamak ve söz konusu uygulamaları nikahta rıza, irade
hürriyetini şart koşan İslam dininden hareketle meşrulaştırmaya çalışmak büyük
bir yanlışlıktır ifadeleri kullanıldı. .
Özü itibariyle dini olan bir meselede, meselenin politik, ekonomik,
sosyal, bilimsel, hukuki, psikolojik ilgisi var diye, Diyanetin görüş beyan
etmemesini beklemek hatta istemek haksızlıktır denilen bildirgede şunlar
kaydedildi:
Cumhuriyetle yaşıt olan Diyanet İşleri Başkanlığı, hep milletin vicdanının
sesi olma gayreti içerisinde olmuştur. Görevini yapmasından dolayı sıfatı ne
olursa olsun hiç kimse, Diyaneti kınama hak ve salahiyetini kendinde
görmemelidir. Çeşitli vesilelerle Diyaneti siyasi tartışmaların malzemesi veya
tarafı haline getirmeye çalışmak ve Diyanet üzerinden siyaset yapmak hem yüce
dinimize, hem milletimizin yüksek inanç değerlerine, hem de Diyanet İşleri
Başkanlığının din-siyaset ilişkisine dair yerleşik teamüllerine yapılabilecek en
büyük haksızlıktır.
Muhabir: Tahir Turan Eroğlu / Atakan Çelik
Yayıncı: Berin Alpaslan