DİYARBAKIR (A.A) - Erciyes Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.
Atabey Kılıç, Diyarbakır muazzam bir şehir, Diyarbakır gibi bir şehir
Avrupanın herhangi bir ülkesinde mesela İtalyada Fransada bulunsaydı, emin
olun kültür merkezi olurdu dedi.
Dicle Üniversitesi (DÜ) Edebiyat ve Sanat Topluluğu ile Erciyes Üniversitesi
Klasik Türk Edebiyatı Topluluğu işbirliğiyle DÜ Kongre Merkezinde Diyarbakırlı
bilim adamı, kütüphaneci Ali Emirinin hatırasına yönelik düzenlenen 8inci
Klasik Türk Edebiyatı Sempozyumunun açılışında konuşan Vali Yardımcısı Zafer
Engin, Diyarbakırın surlar, sahabeler ve peygamber makamlarının olduğu, tarihin,
kültürün medeniyetin ilk oluştuğu kadim bir şehir olduğunu söyledi.
Engin, sempozyumda tüm bu değerlerden sadece Ali Emirinin anılacağını
vurgulayarak, Diyarbakır aslında pekçok değeri bünyesinde barındırıyor. Bu
şehir ile ilgili olumsuz bir algı olsa da güzel çalışmalar da var. Tarihi
surların restorasyonu, Suriçindeki kentsel dönüşüm hususu gibi birçok konuda
önemli çalışmalar var. Ancak bu bir şekilde anlatılamıyor ya da algılanamıyor.
Belki bunun üzerinde durulması gerekiyor. En önemlisi de bu kentin
sahiplenilmesidir dedi.
DÜ Rektörü Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç, çeşitli eserlerde kadim şehir
Diyarbakırın 660ı aşkın fikir ve sanat adamı yetiştirdiğinin görüldüğünü,
Diyarbakırın Osmanlı şehirleri arasında nüfuslarına oranla en fazla şair
yetiştiren il olduğunu belirtti.
Göreve geldiği günden bu yana en çok üzerinde durduğu konunun Diyarbakırın
hazine niteliğindeki potansiyelini ortaya çıkarmak olduğunu vurgulayan Saraç,
ilin dünyada bile eşi bulunmayan tarihi özelliklere sahip olduğunu söyledi.
Saraç, Diyarbakır Surlarının Çin Seddinden sonra ikinci denilse de aslında
tek olduğuna, tarihi surların kitabeleri ile açık hava müzesi ve bir kütüphaneyi
andırdığına dikkati çekerek, Tarihi surlar Cumhurbaşkanı Abdullah Gülün
himayesine alındı. Arzumuz Diyarbakırın tarihi surlarının dışında manevi
potansiyelinin, niteliğinin de korunma altına alınmasıdır. Gerek sayın
cumhurbaşkanı gerekse halk tarafından korunmaya alınacak gerçek bir hazineyi
barındırıyoruz dedi.
Diyarbakırın Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlar için kutsal kent kabul
edildiğine, Mekke ve Medineden sonra 3. sahabe şehri olduğuna işaret eden Saraç,
gençleri Diyarbakırın tarihi değerlerine sahip çıkmaya davet etti.
-Diyarbakır muazzam bir şehir-
Erciyes Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atabey Kılıç ise, mesleği ve
merakı gereği ziyaret ettiği birçok ülkedeki tarihi eserlerin ait oldukları
yüzyıldaki gibi korunduğunu ve turist akınına uğradığına tanık olduğunu ifade
ederek, Diyarbakırdaki tarihi surların ise ilin tarihi silüetini oluşturma
dışında kente nasıl bir katkısı olduğunun yeterince düşünülmediğini kaydetti.
Hırvatistanın güney sahilindeki Dubrovnikin küçük ve Diyarbakır surlarının
ancak onda biri kadar surlara sahip bir şehir olduğunu anlatan Prof. Dr. Kılıç
şunları söyledi:
Kale içinde yaklaşık 500 tarihi bina bulunuyor ve bunların büyük kısmı
Sırp topçuları tarafından yıkıldıktan sonra yeniden ayağa kaldırılmış ve turist
kaynıyor. Sadece surlarını gezmek için kişi başı 10-15 avro para alıyorlar. 10
dakikada en az 200 kişi ziyaret ediyor. Bu 2 bin avro demek. Diyarbakırı
düşündüğümüzde bu hesabı siz düşünün. İşsizlik ve sıkıntılar var deniyor. Acaba
neden bu tarihi yerler düzenlenmez, neden insanların rahatlıkla gezip huzur
bulacağı kafeleri bulunan mekanlar oluşturulmaz- Üzülüyorum. Bu bizim devlet,
millet, aydınlar olarak önemli veballerimizden biri. Diyarbakırdaki herkesin
bunda önemli vebalinin olduğunu düşünüyorum. Diyarbakır muazzam bir şehir.
Diyarbakır gibi bir şehir Avrupanın herhangi bir ülkesinde, mesela İtalyada
Fransada bulunsaydı, emin olun kültür merkezi olurdu. Emin olun yılda 8-10
milyon insan sadece keyfine gezmeye gelirdi. Venedike yazın gittiğinizde
kokusundan gezemiyorsunuz, ama şehre girmek ve çıkmak para ile. Her yer canlı,
her şey korunmuş, ne yapmak isteseniz para ve kaç milyar avroyu sadece turizm ile
kazandıklarını biliyoruz. Korumak, kollamak ve geleceğe bırakmak için gençlere
özellikle büyük görev düşüyor. Müslüman kardeşlerim, Diyarbakırlı kardeşlerim
şehrinizin kıymetini bilin. O kadar zengin o kadar varlıklı bir şehir çok zor
bulunuyor hem Türkiyede hem Avrupada hem de dünyada. İçinde bulunduğumuz şehir,
ülke her şeyi ile geleceğe bırakmamız gereken bir miras, bir emanet. Bizim
hoyratça dilediğimizi yapabileceğimiz mekanlar değil, bunun şuurunda olmamız
gerekir.
Sempozyuma, Türkiyeden yaklaşık 50 bilim adamının geleceğini, önemli
tebliğlerin sunulacağını kaydeden Kılıç, Diyarbakırlı Sait Paşa için de bir
sempozyum düzenleme önerisinde bulunarak, Diyarbakırın önemli şahsiyetlerinin
eserlerinin Diyarbakır Kitaplığı ismi altında yeniden bilimsel usullerle
yayınlanarak edebiyata kazandırılmasını arzu ettiklerini dile getirdi.
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde araştırma görevlisi Aysun Erenin
Ali Emirinin hayatına ilişkin sunumunun ardından söz alan Millet Kütüphanesi
Müdürü Melek Gençboyacı ise, çoğu tek nüsha olan, yani başka örneği bulunmayan
binlerce el yazması kitabı toplayan Ali Emirinin 1908de kitaplarını devlete
bağışlamaya karar verdiğini, Fatihteki Feyzullah Efendi Medresesinin kendisine
tahsis edildiğini söyledi.
Böylece, Ali Emiri Efendinin sadece Türkiyenin değil, bütün dünyanın en
zengin özel kütüphanelerinden biri olan Millet Kütüphanesini kurarak eserinin
başına geçtiğini ifade eden Gençboyacı, 1924teki ölümüne kadar Ali Emirinin,
kendi eseri olan bu kütüphaneyi idare ettiğini anlattı.
Muhabir: Sema Kaplan
Yayıncı: İrfan Cemiloğlu