HATAY (A.A) - Akil İnsanlar Heyeti Akdeniz Bölgesi Grubu,
İskenderun ilçesinde sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya geldi.
Heyet Üyeleri Kadir İnanır, Tarık Çelenk, Hüseyin Yayman, Nihal Bengisu
Karaca, Öztürk Türkdoğan, Lale Mansur, Şükrü Karatepe ve Muhsin Kızılkaya,
Antakyada Savon Otelde basına kapalı olarak yapılan, kadın ve genç
girişimcilerin katıldığı toplantının ardından İskenderun ilçesine geldi.
Basına kapalı olduğu belirtilen toplantının yapılacağı İskenderun Yelken
Kulübüne geldiklerinde yerel medya temsilcilerinin tepkisiyle karşılaşan heyet
üyeleri, bunun üzerine gazetecileri salona aldı.
Heyet Üyesi Lale Mansur, burada yaptığı konuşmada, katılımcıların "basın
olduğu zaman fişleniyoruz" duygusu yaşadığı için toplantının basına kapalı
yapılmak istendiğini söyledi.
Katılımcıların, basın mensupları olduğu zaman söylemek istediklerini açıkça
ifade edemediklerini dile getiren Mansur, "Bu yüzden diğer şehirlerde yaptığımız
gibi buradaki toplantıyı da basına kapalı yapıyoruz. Katılımcıların bu toplantıda
görüşleri alınacak. Bu toplantı çalıştay usulü ile yapılıyor. Çalışmalarımızı da
bu şekilde yürütüyoruz" dedi.
Basın ve kanaat önderleriyle de toplantılar yaptıklarına dikkati çeken
Mansur, şöyle konuştu:
"Yaptığımız bu toplantılarda basından insanlar da oluyor ama basına kapalı
olarak yapılmasının yararlı olduğu yıllarca yapılan denemelerle ispatlanmıştır.
Buraya dinlemek için geldik. Biz buraya gelip, nutuk atacağız, ahkam keseceğiz
diye yanlış bir algı var. Bizim görevimiz hepinizi dinlemek. Vatandaşların aklına
gelenleri, endişelerini, önerilerini Türkiyenin ilerisi için hayallerini, bütün
bunları dinlemeye geldik. Bunları rapor haline getirip, raporu sadece hükümete
değil, diğer partilere, hatta Mecliste olmayan partilere de sunacağız. Bu çok
büyük bir çalışma haline geliyor. Hepinizin ne istediğini, neden endişe
duyduğunuzu bilmeleri gerekir. Bu 63 kişi 5 kuruş para almıyor. Sadece ulaşım,
konaklama ve korunmamız sağlanıyor."
-"Bu ülkenin başına gelmiş en büyük bela"-
Kadir İnanır ise kendisinin asla hiçbir siyasi organizasyon içinde
olmadığını, hiç kimsenin kendisine siyasi söylemi dikte ettiremeyeceğini
belirtti.
"Kimsenin, sevmediği hiçbir cümleyi kendisine söyletemeyeceğini" ifade eden
İnanır, şunları söyledi:
"Bu olay bana teklif edildiği zaman, bu çalışma içerisinde özgür olup
olmadığımı sordum. Özgürsün cevabını aldım. Böyle bir özgürlüğü ele aldıktan
sonra son derece önem verdiğim, bu ülkenin başına gelmiş en büyük belanın ortadan
kaldırılması için yapılacak olan çalışmalarda, toplumsal sorunlara duyarlı olan
bir sanatçının böyle önemli bir konuda kendisini kenara çekerek, bu ülkede ne
olursa olsun bana ne kardeşim demeyi doğrusu kendi karakterime yakıştıramadığım
için ağır bir rahatsızlık geçirmeme rağmen, doktorlarımın asla müsaade etmemesine
rağmen sizinle beraber bu konuyu karşılıklı ve özgürce birbirimize kırılmadan,
yüksek sesle konuşmadan bütün sıkıntılarımızı ortaya koyup bunları rapor haline
dönüştüreceğiz. Zaten istenen de budur. Bana Akdeniz bölgesine gider misiniz-
Oradaki insanların süreçle ilgili düşüncelerini bize aktarmakta kolaylık sağlayan
bir isminiz var- diye ricada bulundular. Sizin söylediğinizi rapor edeceğiz. Biz
de bu raporu onlara verip, Akdeniz halkı böyle düşünüyor diyeceğiz."
Şükrü Karatepe de ülkenin bütün sorunlarının sakin kafayla kardeşçe aynı
masa etrafında tartışılması gerektiğini, bu şekilde halkın birbirini doğru
anlayabileceğini dile getirdi.
Doğru anlaşılarak doğru çözümler üretilebileceğini vurgulayan Karatepe,
"Burada hepinizin masasını gezeceğim, elinizi sıkmaya çalışacağım. Benim
görüşlerimin burada değeri yok. Çünkü ben görüş anlatmaya değil, sizi dinlemeye
geldim. Söyleyeceklerinizi rapor haline dönüştüreceğiz. Devletin ilgili yerlerine
bu raporu vereceğiz. Dikkate alsınlar ya da almasınlar, onların bileceği iş"
dedi.
-"Artık ölümler olmasın, akan kan dursun"-
Öztürk Türkdoğan ise insan hakları savunucusu olarak yıllarca barış
mücadelesi verdiğini, ülkede çatışmaların sona ermesini istediklerini belirtti.
Yıllarca ağır yaşam hakkı ihlallerini izlediklerini, raporladıklarını ve
takip ettiklerini anlatan Türkdoğan, "İlk defa elimize güçlü bir fırsat çıktı.
İlk defa güçlü bir siyasi irade var. Bu ülkede artık ölümler olmasın, akan kan
dursun. Çatışmanın olduğu yerde demokratik zeminde sorunları tartışamıyorsunuz.
Akan kanın durması, çatışmaların tamamen sona ermesi ve bir daha yaşanmaması
noktasında bu fırsatı çok iyi değerlendirmeliyiz" görüşünü ifade etti.
Türkdoğan, 30 yıldır devam eden bir soruna daha fazla seyirci
kalamayacaklarını, bu nedenle halkın düşüncelerini almaya geldiklerini,
kaygılarını paylaşacaklarına dikkati çekti.
Hüseyin Yayman ise Hatayın hoşgörü içinde, bütün renklerin, kültürlerin
"halkların kardeşliği sözünde olduğu gibi" bir arada yaşadığı bir kent olduğunu
kaydederek, şöyle konuştu:
"Bununla iftihar ediyoruz. Bu nutuk ve kompliman değil. Ben Sünni bir aileye
mensubum, fakat Alevilerle Kürtlerle bir problemimiz olmadı. Onlarla hısım olduk,
kız aldık, kız verdik. Türkiye, bin yıldır beraber yaşadığı kardeşleriyle yeni
bir barışın senaryosunu yazmak istiyor. Ve bir de beraber olarak yeni tarih
yazılmak isteniyor. Biz de bu anlamda sizi dinlemeye geldik. İkna etmek, izahat
getirmek gibi tavrımız yok. Biz anlamaya geldik. Ortak paydamız anaların
ağlamaması, akan gözyaşlarının durmasıdır. Anneliğin ideolojisi yok. Hakkarideki
anne ile İskenderundaki anne çocuğunun başında aynı duayı okuyorsa gözyaşı
döküyorsa demek ki bizim bir yerde problemimiz var. Kadir İnanırın filmiyle
mutlu olmuyor muyuz- Mutlu olurken, hangimiz Kürt-Türk diye bakıyoruz. Aşık
Veyseli, Neşet Ertaşı, Şivan Perveri, Ahmet Kayayı dinlerken aynı duyguları
yaşamıyor muyuz-"
Muhsin Kızılkaya da 86 günden bu yana şehit haberi gelmediğini, bunun çok
önemli olduğuna dikkati çekti.
Devletin yıllarca karar alıp uyguladığını belirten Kızılkaya, "Ama ilk defa
paradigmasını değiştirerek, yurttaşına ben senin geleceğinle ilgili karar
vereceğim, gel buna sen de ortak ol dedi. Bizi de buna aracı yaptı" ifadesini
kullandı.
Kızılkaya, çözüm süreci ile ilgili farklı görüşlerin olabileceğini ancak
bunun uygarca tartışılması gerektiğini bildirdi.
Nihal Bengisu Karaca, Akil İnsanlar Heyeti diye adlandırılan kişilerin
aslında iz sürücülerden ibaret olduğunu, çözüm arayışının izini sürdüklerini
anlattı.
Bu ülkede kan aktığını, evlatların şehit verildiğini, birçok ailenin evini,
köyünü terk ettiğini söyleyen Karaca, "Sadece anneler değil, babalar da ağladı.
Biz buraya sizlerin fikirlerinizi almaya geldik. Akan kanın durması ve barışın
gelmesi konusunda herhalde kimsenin aksine söyleyeceği bir şey yok"
değerlendirmesinde bulundu.
Tarık Çelenk de çözüm süreci ile ilgili çalışmayı, vicdani ve insani olarak
değerlendirdiğini, salonda bulunanların da politik değil, insani ve vicdani
kaygılarını, önerilerini paylaşmaya geldiklerini bildirdi.
Daha sonra toplantı basına kapalı olarak devam etti.
Muhabir: Ali Güreli / Aykut Ünlüpınar
Yayıncı: İbrahim Uyar