BURSA (A.A) - Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, gelinen noktanın
Türk eğitim seviyesinin, bulabildikleri en iyi nokta olduğunu ifade ederek,
Artık imam hatiplerde yine ilkokul, ortaokul, lise var. Yine kademeli, yine
yönlendirmeli. 28 Şubat sürecinde kesintisiz eğitimin nasıl çıkarıldığını
bilenlerdenim. Nasıl gözyaşı döktüğümüzü, gençliğimizi katletmek için ne tuzaklar
kurulduğunu bilenlerdenim. O yüzden sizleri duası, desteğiyle bugün geldiğimiz
nokta zafer noktasıdır dedi.
Arınç, Bursa İmam Hatip Lisesinin kuruluşunun 50. yılı dolayısıyla Tayyare
Kültür Merkezinde (TKM) düzenlenen programda yaptığı konuşmada, bu okulların,
1950li yılların başında ihtiyaç kaynaklı olarak açılmaya başlandığını
hatırlattı.
O dönemde Anadolu insanının zor günler geçirdiğini hatırlatan Arınç, şöyle
devam etti:
İnsanlar fakirlik ve yoksulluk çekiyordu. Henüz gelişme sağlanamamıştı. O
zamanlar millet şunun ihtiyacını çok hissetti: Benim çocuklarım okusunlar, iyi
eğitim alsınlar, faydalı olsunlar, ama bunları okurken dini eğitim de alsınlar.
En azından bir ilmihal bilgisini, Kuran okumasını, hadis, fıkıh, peygamberimizin
hayatı nedir, örnek bir siyer, İslam ahlakı nasıl olmalıdır- Bunları da keşke
öğrenebilseler. İnsanlar bunu çok istedi.
Çünkü Türkiye, öyle bir hale gelmişti ki, büyük bir üzüntü hakimdi. Bu
topraklarda sonradan filmi de çekilen çok hüzünlü hikayeler vardır, mesela
Çizme. İzleyenler bilir ki o günlere ait kitapları okuyun, dünyada evrensel bir
mesaj olan ve Allah-ü Ekber diye başlayan ezan, 1932den 1950ye kadar bu
ülkede yasaklanmıştır. O ezanın yerine Tanrı uludur diye başlayan, birileri
alay etmek istediğinde aralarında işte uluyor diye kendi aralarında söz konusu
ettiği garip bir uygulama başlamıştı. Bu ülkede bir dönem geldi geçti. Ezan, ezan
olmaktan çıkarılmış, farklı kelimelerle ifade edilen bir çağrıya dönüşmüştü. Bu
da yetmiyordu, Camilere farklı fonksiyon getirelim, müzik, sıralar koysak nasıl
olur- diyenler çoğalmaya başlamıştı.
-Tüylerim diken diken oluyor-
Eski ismiyle Matbuat Umum Müdürlüğü olan Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğünün kendisinin sorumluluğundaki bir kurum olduğunu anımsatan Arınç,
şunları kaydetti:
Bakın, 1943 yılında bu kurumu temsil eden Vedat Nedim Tör, nasıl bir
talimat yayınlamış ve dine nasıl bir bakış açısı göstermiştir- Günlerden Ramazan.
İnsanlar Ramazanı bereket ayı diye bilir. O gün çıkan bazı gazetelerde,
Ramazan geldi, haydi sahura. Teravihler, iftarlar yazılmaya başlanmış,
korkarak, çekinerek, kısık seslerle. Neden biliyor musunuz- Bu birkaç yazıyı
gören Matbuat Umum Müdürü, derhal talimat yayınlıyor. Halen elimizde bir utanç
vesikası olarak tutuyoruz onu. Diyor ki; Son günlerde Ramazan ayından bahisle,
birkaç gazetede dinden bahsedildiğini görmekteyiz. Bu talimatnamenin elinize
ulaşmasından itibaren, hiçbir gazetede dinden ima yoluyla bile bahsetmek
yasaktır. Tüylerim diken diken oluyor. Bu Türkiyede yaşanan bir gerçektir.
Dinden, bırakın din gerçeğinden bahsetmeyi, dinden ima yoluyla bile bahsetmeyi
yasaklayan bir anlayış, bu ülkeden geldi geçti. O zamanlar da anneler babalar,
Arkamızdan Kuran okuyacak kimse de mi kalmayacak- diye endişe etmeye
başlamıştı. Cenaze namazı kıldıracak insan kalmamaya başlamıştı. Çünkü jandarma
dipçiği altında Kuran öğretilen her yere baskın yapılıyor, saçı sakalı olan
insanlar cezaevlerine atılıyordu.
Arınç, bunları anlatırken Yok canım o kadar da olmaz diyenlerin
olabileceğini dile getiren Arınç, anlattıklarının, en hafifi olduğunu, ülkede
bunların bin misli acıların yaşandığını vurguladı.
-(Laiklik incinecek) diye...-
Bunu kendi anne babasından da bildiğini, annesinin 40 yaşına kadar Kuran
okumasını bilmediğini, ama daha sonra öğrendiğini anlatan Arınç, konuşmasını
şöyle sürdürdü:
Babam Manisadayken hafızlık okuluna gitmiş, ardından da gedikli zabit
olarak astsubaylığa kadar yükselmişti. Ulucaminin küçük odalarında ne zorluklar
içerisinde bunu, gizlice yaptıklarını anlatırdı. Köyler de böyleydi. Samanlıkta 3
tane gözcü koyarak, Jandarma gelirken haber verin, ortadan Kuranları
kaldıralım diye birbirlerine haber vererek, korku endişe ve baskılı günler
yaşadığı için Anadolu insanı, Ben çocuğumun Kuran okumasını istiyorum; abdest,
gusül nedir bilmesini istiyorum diye yola çıktı. Uzun süre direndiler ama çok
şükür 1950, Türk siyasi tarihinde çok büyük bir devrimdir. 18 sene ezanın
yasaklanması rahmetli Menderesin iktidar olmasıyla tekrar Allah-ü Ekbere
dönüşmüştü. O tarihten sonra imam hatipler, yüksek İslam enstitüleri, ilahiyat
fakülteleriyle bugüne geldik. Sayısı çok azdı ve bu okula giden çocuklara
hakaret, onlarla alay edilirdi. Cenaze yıkayıcısı gözüyle bakılırdı. Öyle yanlış
bir laiklik anlaması vardı ki Türkiyede, Laiklik incinecek diye dinden
bahsedemez, ağzınızı açamazdınız. İlmihallerin, Kuran-ı Kerimlerin, dini bilgi
veren kitapların suç aleti sayıldığı günler yaşadık. Avukatlık hayatımda en az 50
tane 163. maddeden yargılanmış insanların dosyası vardı. Bu yargılanan insanların
dosyalarındaki suç aleti sayılanları okuduğunuzda hayıflanırsınız. Takke,
tespih, dini kitaplar bulundu veya Peygamberin izindeyiz diyen 3 kişi bir araya
geldi, marş söyledi. Bunlar iddianamelerde suç olarak gösterilen şeylerdi. Hala
bu dosyaları saklarım. Geldiğimiz noktada hepimizin Yarabbi sana binlerce şükür
demesi lazım.
-İmam hatiplerin sahipleri millettir-
Arınç, imam hatiplere ilginin artarak devam ettiğini belirterek, Artık bu
liselerin mezunları, Türkiyenin valisi, kaymakamı, parlamenteri, sanayicisi
olacak diye büyük bir aşkla yetişiyorlar. Geldiğimiz nokta Türk eğitim
seviyesinin, bulabildiğiniz en iyi noktasıdır. Artık imam hatiplerde yine
ilkokul, ortaokul, lise var. Yine kademeli, yine yönlendirmeli. 28 Şubat
sürecinde kesintisiz eğitimin nasıl çıkarıldığını bilenlerdenim. Nasıl gözyaşı
döktüğümüzü, gençliğimizi katletmek için ne tuzaklar kurulduğunu bilenlerdenim. O
yüzden sizlerin duası, desteğiyle bugün geldiğimiz nokta zafer noktasıdır. Ne
kadar dua etsek azdır diye konuştu.
İmam hatip neslinin altın bir nesil olduğunu, çok güzel bir çıkış amacının
bulunduğunu ifade eden Bülent Arınç, şöyle dedi:
Çatısına, içindeki masasına kadar her şeyini aziz milletimiz yapmıştır. Bu
devletin imam hatiplere verdiği tek şey, bir müfredat ve öğretmendir. Bunun
dışındaki her şeyi, Türk insanı, fakir ve yoksul millet geleceğini düşünerek
kendisi hazırlamıştır. Çok faklı okullar açıyoruz, ama imam hatiplerin sahipleri
millettir. Millet, günlük yevmisini vererek bu okulları hazırlamıştır. Bu
okullarda okuyanlar örnektiler ve bugün de örnek olmaya devam ediyorlar. Hiç mi
haylaz olanlar çıkmadı- Elbette çıkmıştır. Bugün bir gazetede yazarlık yapan bile
o haylazlardan birisidir. Milyonların geçtiği okullardan 3-5 haylaz çıkmaz mı-
Bal gibi de çıkar. Yolunu şaşıran da çıkar. Başka yollara giden de çıkar. Olacak
bunlar, ama yüzde 99 ile hedefinden hiç sapmayan ve bu millet sevdalı bir nesil
yetişti ve şimdi onlar sayın başbakanımızı, bakanlarımızı, meclis başkanımızı,
cumhurbaşkanlarımızı görebiliyorsa, doktor, iş adamı, bilim adamı olarak imam
hatiplerde yetişenleri görebiliyorlarsa, onlar çok mutludurlar. Çok farklı
okullarımız var ve bunların hepsi bizim. Ama merhamet edin ki imam hatip gibi
okullarımız da olsun. Lise de ne varsa olsun ama ilaveten Bir de şu dersleri
alsın diye 50 senemiz geçti. Ama çok şükür bugün, satanist olanlar, memleketi
soyup soyanlar, yolsuzluk yapanlar imam hatiplerden yetişmedi. Bu milletin alın
terini en güzel şekilde değerlendirenler onlardır yine.
-(Bin yıl devam edecektir) diye meydan okudular-
Arınç, imam hatiplerin bir zamanlar potansiyel suçlu ve ayıplı bir konumda
olduğunu dile getirerek, sözlerini şöyle tamamladı:
Herkes onlarla önce alay etti. Sonra tehdit etti. Sonra baktılar ki alay
ve tehdit ettiği bu okulların mezunları en yüksek puanlarla üniversiteye girmeye,
en iyi notlarla mezun olmaya başladılar. Her yerde birinci oldular. Çünkü
azmettiler ve başardılar. O zaman Türkiyede birileri bir tehdit oluşmaya
başladığını düşünmeye başladı. 1943de Matbuat Umum Müdürünün Dinden ima
yoluyla bile bahsetmeniz yasaktır demesi gibi imam hatipleri bir gerici, irtica
yuvası, bunların odağı halinde kabul etmeye başladılar. Okullar kapandı,
kaynakları kurutuldu, hafızlık kaldı, Kuran kursları kapandı ve Bin yıl devam
edecektir diye de meydan okudular. Bin yıl dedikleri 10 sene bile devam
etmedi. Bugün 10 sene sonra 4+4+4 ile milletimizin en güzel taleplerine karşılık
veriyoruz. Öyle bir kanaat oluştu ki, kim namaz kılıyorsa, kim dindarsa, dinine
özen gösteriyorsa, gerici olarak yaftalamanın yanında, Olsa olsa bu mutlaka
imam hatip mezunudur demeye başladılar. Çünkü gözleri başka bir şey görmüyordu.
İmam hatip mezunu değilim, ama 1995de milletvekili olarak parlamentoya girdim.
İşte imam hatip mezunu milletvekilleri diye Refah Partisinin milletvekillerini
baştan sona yazmışlar. Birinci sırada da ben varım. Lafına bakılırsa bu adam
kesin imam hatipli demişler.
Programa, Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, bazı milletvekilleri ve
imam hatip öğrencileri de katıldı.
Muhabir: Halil İbrahim Başer/Haluk Yüksel
Yayıncı: Kamuran Akkuş