BURSA (A.A) - Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Ağlamak güzel
şeydir. Her yerde her zaman değil şüphesiz, ama gözyaşlarının olması insanı insan
yapar. Gözyaşından mahrum olan insana ben acırım. Onun kalpsizliğine,
vicdansızlığına, hayattan kopuşuna, edepsizliğine acırım. Onun gözyaşından mahrum
olmasına... Altında ne yatıyor onu bilmem, ama Türkiyenin ağlayan Genelkurmay
Başkanlarına, ağlayan Başbakanlara, ağlayan bakanlara ihtiyacı var dedi.
Arınç, partisinin İl Danışma Meclisi Toplantısında yaptığı konuşmada,
Diyarbakırda bugün PKK, örgüt gibi konuların üzücü olduğunu, ancak
Diyarbakırın, Güneydoğunun asıl kimliğinin Müslümanlık olduğunu söyledi.
Onların Hazreti Peygambere de, İslamın her sayfasına da, Kuran-ın her
hükmüne de peygamberin, her sözüne de lebbeyk dediklerini ifade eden Arınç,
O yüzden Kürtlerin yetiştirdiği çok değerli insanlar var. Bediüzzaman Said-i
Nursi bunlardan birisidir, Ammed-i Hani, Fakiye Teyran bunlardan biridir. Büyük
alimler, büyük medrese hocaları yetiştirmişlerdir. Bu fitne ortaya çıktıktan
sonra, PKK rezaleti, şiddeti ortaya çıktıktan sonra aslında o örgüt en büyük
zararı dindarlara vermiştir. Büyük insanları korkutmuş, kaçırtmıştır, hatta
canını almıştır diye konuştu.
Arınç, Diyarbakır Emniyet Müdürünü Siirtten tanıdığını, çok başarılı bir
emniyet müdürü olduğunu, halkı çok sevdiğini, çok iyi kaynaştığını, iyi bir
emniyetçi olarak da örgütün tepesine çöküp ne yapması gerektiğini de yapacağını
ifade ederek, Mesela bir vakıf kurdu, Siirte gittiğim zaman, ben de kendisine
destek verdim. O vakıf şu anda 400 tane öğrencinin ihtiyacını karşılıyor. Halkın
gençlerin kurtulabilmesi için en güzel hizmeti veriyor diye konuştu.
Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güvenin, gazetecileri toplayarak yaptığı
konuşmaya işaret eden Arınç, şöyle devam etti:
Konuşmasında diyor ki 91-95 yılları arasında Diyarbakırdaydım, şöyle
şöyle acı olaylar yaşandı. Bugün örgütün geldiği noktada o acı olayların da
mutlaka kaygısı var. Sonunda iddialı bir cümle de sarf ediyor. O daha eskiden bir
cümleymiş, Bana sormuşlardı diyor o cümleyi tekrar söyleyeyim, eğer bir
teröristin bile dağda öldüğüne acımıyor, ağlamıyorsak insan değiliz gibi bir
cümle var. Ama bu 20 dakikalık konuşmanın içinde, ayrı bir cümle. O gün Bakanlar
Kurulu var, Bakanlar Kurulundan sonra da bana soruyorlar. Diyorum ki; Bu
Bakanlar Kurulunda konuşulmadı, görüşülmedi, ama benim şahsi görüşümü merak
ediyorsanız, ben sorulduğu zaman da cevap vermeden durmayan bir adamım. Şahsi
düşüncem de budur. Ertesi gün grup toplantısı var. Her şeyi net anlatıyorum. Siz
Bülent Arınçı belki bir senedir tanıyorsunuz ama ben 40 yıllık siyasi hayatımda
söylediğim her sözün, yaptığım her işin, attığım her adımın hesabını veririm.
Dolayısıyla bir yanlışım olmuşsa yanlış yaptım derim, ama doğru olanın da
arkasında durmaya devam ederim. Hiç istikbal kaygım yoktur benim. Sonunda şu mu
bu mu olacağım- benim hesap kitapla alakam yok. Allah dostu bir adamım ben,
siyasete yalın ayakla girdim, bugün de yalın ayakla devam ediyorum.
-O bölgenin halkının kimliğini inkar ettiler yıllarca-
Arınç, grup toplantısından önce Başbakan Erdoğanın kendisini aradığını, bu
cümlenin sorunlu olduğunu söylediğini ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
Çok doğru, o cümle tek başına alınırsa, başı sonu birbirinden
ayırdedilirse yanlış anlaşılabilir, doğru. Nedir o Dağda ölen adama ağlamıyorsan
şöylesin önü arkası bunu izah ediyor. Ama bizdeki insanlar sadece o cümleye
dikkat ederek, bunu eleştirebilirler. Özellikle muhalefet bunu eleştirebilir ve
Türkiyede terörle mücadelede bir yanlış anlamaya yol açabilir. Çünkü, polisimiz,
askerimiz gayretli, bütün güvenlik güçlerimiz başlarında komutanları olduğu halde
dağ başında terörle mücadele ediyorlar, bundan büyük şeref olur mu- Bu insanların
kuvve-i maneviyesini kırmak hiçbir zaman doğru değil. Mesele şudur; ben şahsi
görüşümü açıkladım, bunda bir ihtilaf var mı yok. İkincisi ben konuşmanın
bütününü esas aldım. O gün benim yaptığım konuşmayı lütfedip okursanız, ben o
tarihlerde yaşanan faili meçhul cinayetlerden bahsediyorum. Bölge halkının
köylerden, mezralardan sürüldüğünden bahsediyorum, insanların açlığından
işsizliğinden bahsediyorum. Gençlerin yarın endişesiyle dağa çıktığından
bahsediyorum. Beyefendilerin haberi olmayabilir, bugün terörü meydana getiren 10
tane sebep varsa, bu 10 sebeple mücadele etmedikten sonra terörde başarılı
olamazsınız. O bölgenin halkının kimliğini inkar ettiler yıllarca. Sen Kürt
olamazsın, dağ başında yürürken kar vardı kart kurt ediyordu, sen o seslerle Kürt
oldun diye alay ettiler. Kürtçe konuşamazsın, konuşana ceza veririz dediler,
cezaevine koydular. Siz öyle bir kimlikle yaşayan bir insan olsanız buna isyan
etmez miydiniz, buna Hayır demez miydiniz- Bu ne kadar yanlış, Allah beni
böyle yarattı, niye beni böyle kabul etmiyorsun- demez miydiniz- İsyan
ettiler...
-Keşke Emniyet Müdürü bu cümleyi koymasaydı onun içine-
DYPnin SHP ve CHP ile ortak olduğu 91-95 dönemleri arasında 18 bin faili
meçhulün söz konusu olduğunu belirten Arınç, şöyle konuştu:
Babası kucağına düşmüş bir genç buna isyan edip dağa çıkmışsa, ayıp değil
mi ya. Ayıp değil mi- Bu insanı anlamak gerekmez mi- Bu insanı bu suça iten
sebeplerden birisi de budur demek ne zaman yanlış oldu arkadaşlar. Doğru
konuşalım. Biz orada yaşanan trajediyi çok iyi biliyoruz. Evet keşke Emniyet
Müdürü bu cümleyi koymasaydı onun içine veya ağlamak yerine düşünmek gerekir
deseydi. Kendimizi sorumlu tutmak gerekir deseydi. İddialı bir cümle kurmuş.
Ama konuşmanın bütününü alın, ben şahsen çok güzel buldum, örnek buldum. Hala da
bu düşüncemin arkasındayım. Benim adım Bülent Arınç, bu konuşma doğrudur. Yeter
ki konuşmanın içerisinde bir devlet yönetiminde, bir hükümette yanlış
anlaşılabilir, terörle mücadele endişesi olmasın. İki kere iki dört. Şahsi
fikrimi söylerken ben ne kadar doğru ve haklıysam bir Başbakan olarak sayın
Başbakanımızın o günkü eleştirileri de yerden göğe kadar doğrudur ve haklıdır.
Meselenin inceliği şu. O tek cümle sizin terörle mücadeledeki durumunuzu
zorlaştırabilir. Bir Başbakan bunun sorumluluğunu görmüş ve o cümleyi
eleştirmiştir. Bu yüzde 100 doğru bir harekettir. Aramızdaki fark birimizin şahsi
düşüncesi bütünüyle görmek, bir diğerinin de hükümet etme sorumluluğuyla o
cümlenin yanlış anlaşılabileceğini görmektir. İkimiz de aynı noktaya varıyoruz.
-Ağlamak güzel şeydir-
Arınç, Mümtazer Türkönenin bir yazısında, Bursada Muradiye Külliyesini
anlattığını ve oraya oraya ağlayan tarih veya ağlayan türbeler diye bir isim
taktığını belirterek, bu sırada duygulandı. Arınç, şöyle dedi:
Çünkü orada şehzadeler var. Koca hakanların, sultanların nizam-ı alem
kastıyla isyan çıkmasın, ülke bölünmesin, parçalanmasın, kardeş kardeşi
kırmasın düşüncesiyle kendi evladının katline ferman verdiğini biliyoruz. Bunun
fetvası, nizam-ı alemin bekası içindir. Evet çocuğunun katili olmak, katline izin
vermek, bugün bile vicdanlarımıza ağır geliyor, ama Osmanlı 632 yıl dünya
üzerinde devlet-i edeb müddet olarak kaldıysa, bunun bir parçası da içerideki
huzurun, sükunun temini için. Onun için der ki Kanuni Sultan Süleyman filan
şehzadenin boğulmasını belki üzüntüyle, acıyla seyretti, sonra cenazenin önüne
geçti, oğlunun cenaze namazını kıldırdı... Bunu söylerken şunu söylüyor; dağ
başındaki o çocuk, terörist olmasaydı, Diyarbakırda bizim camide namaz
kıldığımız çocuklardan birisi olacaktı. Onu dağa çıkaran vahşetin ve sebeplerin
hepimiz sorumluluğunu üzerimizde taşımalıyız. Biz devleti yönetiyorsak, bugüne
kadar siyasetçilerin ve güvenlik ancak bombayla çözülür diyenlerin yaptığı
hatalardan biraz da kendimizi sorumlu tutmalıyız.
Başbakan Yardımcısı Arınç, konuşmasını Ağlamak güzel şeydir. Her yerde her
zaman değil şüphesiz, ama gözyaşlarının olması insanı insan yapar. Gözyaşından
mahrum olan insana ben acırım. Onun kalpsizliğine, vicdansızlığına, hayattan
kopuşuna, edepsizliğine acırım. Onun gözyaşından mahrum olmasına... Altında ne
yatıyor onu bilmem, ama Türkiyenin ağlayan Genelkurmay Başkanlarına, ağlayan
Başbakanlara, ağlayan bakanlara ihtiyacı var diye tamamladı.
(Bitti)
Muhabir: Haluk Yüksel
Yayıncı: Doğan Sarıtaş